"İçinde saklı ışık çıkacak bir gün, kötünün gücünü ele geçirecek, kalbindeki ışık ve yüreğndeki aşkla, dolunayla gülümseyecek ülkeye..."
Bir kehanet, bir kötü ve iki kahraman...
Sessiz... Nefes al ve ver...Yavaşça yayı çek ve...
"Heeey! Ashee! Heeey..."
Ormanda yankılanan cırtlak sesle okun ucundaki ala geyik hızlı bir refleksle avcısıyla göz göze geldi. Kahverengi gözler hırsı ve öfkeyi tutsak eden buzlarla karşılaştığında kalbine pompalanmaya başlayan adrenalinin, vücudunu bir virüs gibi kaplayan iç güdüyle çalılıkların arasından geçerek koşmaya başladı. Avının kaçışına öfkeyle bakan buzlar zaman kaybetmeden yılların verdiği tecrübe ve refleksle yerinden atılıp peşine düştü. Hala yayına takılı oku hızlıca kahverengi hareketliliğe doğru bıraktı. Canını kurtarma derdindeki hayvanın bedeninde hissettiği ani ve kısa yanma onu daha da hızlandırdı.
Deriyle bir kısmı sarılmış nasırlı el hızlıca sırtına uzanıp bir ok daha çekti ve birkaç çam ağacını sollayarak yüksek kayanın başına dikildi. İçinden alışılagelmiş süreyi saydı ve oku serbest bıraktı. Çam ağacından yapılmış sivri ok önüne çıkan yaprakları yırtarak bir salise sonra önüne gelen kahverengi hareketliliğe büyük bir acıyla saplandı. Son nefesini yere düşerken veren canlının son gördüğü kayanın üstünde elinde yayı ile ona bakan buzların sahibiydi.
Orman kaybettiği canın acısını çeker gibi rüzgarın önünü dahada açarak avcının yüzüne doğru tokat gibi çarpmasına neden oldu. Buz gözler aldığı canın vicdan azabını çekmeden kayadan indi ve kan göletine dönmüş alana yaklaştı. Gözleri açıktı aldığı canın. Her ne kadar yüzü ve hareketleri pişmanlığını göstermese de geyiğin gözlerini kapatan ellerin titremesi ormanın sakinleşmesine yetmişti.
"Asheee! Neredesin her yerde seni arıyorum."
İşte, bu işin uzamasına neden olan sesin sahibide gelmişti. Kızıl saçlı avcı hızlıca geyiğin toynaklarını birbirine bağlayıp kenardan aldığı sopayla taşıma kolu yaparken ruhsuz bir sesle cevap verdi. "Buradayım işte." Küt saçlı elf arkadaşının bu ruhsuz haline göz devirerek omuzladığı geyiğe acıyan gözlerle baktı. Kayaya biraz daha yaklaşıp arkadaşının ona doğru yürümesini bekledi. İki elf ayaklarının altındaki kuru yaprakların ezilirken çıkardığı çıtırtıyla yol aldılar.
"Acıyor mu?"
Avcının eli refleksle geyiğin canını aldığından beri kavrulan kalbine gitti. Ona üzülerek bakan gözler aklına gelince hemen elini çekip başını dikleştirdi ve adımlarını sıklaştırdı. "Alıştım." Doğru. Alışmıştı. Bir orman elfi olarak canını aldığı her hayvanın kalbini kavururken verdiği acıya alışmıştı. Ormanın ona ettiği lanetlerede. İlk aldığı canda yaşadığı acıyı hatırladı. Saatlerce öldürdüğü tavşanın başında hıçkırarak ağlamıştı. O soğuk kış günü kana bulanmış karların arasında göğsüne bastırdığı tavşanla saatlerce ağlamıştı.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Onu o şekilde bulan komutan öfkeyle tavşanı alıp kenara fırlatarak kızın hıçkırıklarının daha da artmasına neden olmuştu. O hıçkırıkları susturan komutanın en ağır sözleri ve hiç yanından ayırmadığı kırbacıydı. O gün eve dönebildiğinde tüm vücudunda kanı durmamış izler ve ışıl ışıl bakan mavilerin yerini alan bir buz vardı. Ashe'nin o halini ne arkadaşı unutabilirdi ne de kendisi.