1. Bölüm

85 7 2
                                    

Yeryüzüne tüm samimiyetle gülen güneş önünü bir bir kapatan kara bulutlarla kayboluyordu. Ağaçlar her dakika hızlanan rüzgar ile zikreder gibi ileri geri sallanmaya başlıyordu. Gökyüzünün masmavi yüzü yerini kapkara bulutlara bırakıyordu. Dağın eteğinde koyunlarını otlatan Başbuk köyünün çobanları acele ile koyunları köye doğru sürüyordu. Köydeki kadınlar ise kümese yem atıp etrafında civcivleriyle gezen tavukları çağırıyordu. Yaklaşan fırtınanın etkisi bütün köyü kaplamıştı.

Kadir Bey pencereden göğe baktı, elini sakalına görüp düşünceli düşünceli okşamaya başladı. Sonra içeriye döndü sobaya tezek koymakla meşgul olan Adile Hanım'a ithafen:
-Eehh! bu yıl da tarladan bir şey alamayacağız galiba.
Adile Hanım elindeki tezeği sobaya bıraktı:
- Bu da nerden çıktı? O nedenmiş?
-Baksana bu bulutlar hiç hayra alamet değil. Eğer bu sefer dolu yağarsa pamuğa epey zarar verir.
Adile Hanım kaşlarını çattı:
-Allah'ın işine ne karışıyorsun. Dolunun yağacağını nerden biliyorsun. Kötü kötü düşünceleri kafandan at. Hem ne biliyorsun belki de bu bulutlar bereketli bir yağmurun habercisi...
Derken birden şiddetli bir şimsek çaktı ve ardından sağanak bir yağmur başladı. Adile Hanım ve Kadir Bey hemen pencereye koştu yağmurun yağdığını görünce Adile Hanım:
-Bak sana ne dedim öyle hemen kötü düşünme. Bak ne güzel yağmur yağıyor. Şimdi bu pamuğa da iyi gelir.
-Öyle hanım öyle umarım bu yağmur tarlalara iyi gelir zira tarladan da bir şey alamazsak bu yıl parasız pulsuz ortalıkta kalırız. Sonra rezillik diz boyu.
-Merak etme beyim Rezzak olan Allah bizim de rızkımızı gönderir. Ahh oğlum Haşim de askerden gelseydi tarlada bu kadar yorulmazdın.

Ailenin tek çocuğu olan Haşim'in askerlikten dönmesine üç ay gibi bir süre kalmıştı. Haşim'in askere gitmesiyle yetmiş dönümlük tarlanın tüm işi Kadir Bey'e kalmıştı. Yaşlılığın da getirdiği yorgunluk ile tarlayla uğraşmak epey zor geliyordu. Bunun için Haşim'i dört gözle bekliyordu çünkü ömrünü çürüttüğü şu tarlayı ona verip onu evlendirecek ve kendisi artık dünya işleriden elini kolunu çekecekti.

Kadir Bey gürül gürül yanan sobanın kenarında oturmuş karşısında da ona moral verdikten sonra ateşte çay yapıp hazırlamış olan eşi bardaklara çay dolduruyordu. O sırada kapı çaldı. Gelenin kim olduğunu merak eden Adile Hanım hemen yerinden fırladı ve kapıyı açtı. Gelen Başbuk köy okulun öğretmeni Gülnazdı. Gülnaz bir yıldır bu köyde öğretmenlik yapıyordu. Ankara'dan Doğu görevini yapmak üzere Şanlıurfa'ya gelmiş ama bu yörenin geleneklerine bir türlü alışamamıştı. Okulun olmadığı zamanlarda sürekli Kadir Bey'in evine geliyor köyün geleceği hakkında geleneklerden göreneklerden konuşuyorlardı. Öğretmen Hanımı adeta kızı gibi seven Adile Hanım sürekli evine davet ediyor birlikte yemekler yapıp aynı sofraya oturuyorlardı. Gülnaz Hanım da onları ailesi gibi görüyor fırsat bulduğu her an onların evinde idi.

Gülnazı kapıda gördüğüne sevinen Adile Hanım:
- Aa! Hoşgeldin kızım gel içeri biz de tam çay içiyorduk buyur gel.
Gülnaz ayakkabını dışarda çıkarıp kenara koyduktan sonra
-Hoş buldum Adile Ana lojmanda sıkıldım size geleyim dedim
-Çok iyi etmişsin gel şöyle otur.
Gülnazı gören Kadir Bey yerinden doğruldu
-Hoşgeldin kızım tam iyi vakitte geldin. Çay koy hanım güzel kızıma.
Gülnaz Adile Hanım'ın gösterdiği yere oturduktan sonra:
-Nasılsınız Kadir Amca sağlığınız sıhhatiniz yerindedir inşallah.
-Iyi iyi şükür Rabbime. Her halimize şükür.
Adile Hanım çay koyup Gülnazin önüne koyduktan sonra:
-Eee sen ne yapıyorsun? Çocuklar çok yormuyor ya seni?
Gülnaz çayından bir yudum aldıktan sonra:
-Yok ya hepsi çok tatlı. Arada yaramazlık yapan oluyor ama zaten o da mesleğimizin tadı tuzu.
Gülnaz sonra duraksadı biraz. Kadir Beye döndü:
-Kadir Amca geçen gün bir kız öğrencime okuyunca ne olmak istersin diye bir soru sordum. Kız öylece yüzüme baktı. Hiç bir şey demeden yanımdan koşarak sınıfa girdi. Sınıfa gittiğimde onu ağlarken gördüm. Yanına gittim ne oldu diye sordum. 'Babam bu yıl da oku seni alacağım okuldan dedi.' diye cevap verdi. Ben de bir şey diyemedim. Bir de kız başarılı bir öğrenci. Babası neden onu çıkaracak ki okuldan?
Kadir Bey önüne bakarak cevap verdi:
-Bizim burda bir kız çocuğunu okutmak bir kabahat sayılır. Büyük bir ayıp etmiş olur yani. Falanca kişi kızını okula vermiş yarın bir gün birine kaçsa ne deriz diğer aşiretlere. Aşiret isminin kirlenmemesi için böyle bir risk alınmamalıdır. Diye kız çocukları okuma yazma öğrendikten sonra okuldan çıkartılır. Bu da bir töre kuralı olmuş yani.
Kadir Beyin dudaklarından düşen her kelimeyi hayretle dinleyen Gülnaz Öğretmen, içinde biriken siniri dışa vurmamak için kendini zor tutuyordu.
-İyi de ihtimaller üzerinden konuşup şu çocukların hayallerini elinden almak, gelecekleriyle oynamak insanlık dışı bir hareket olduğunun farkında değiller. "Belki" diyerek "ya şu olursa ya bu olursa" diyerek dünyada hiç bir iş yürümez ki. Allah aşkına Kadir Bey kimse de çıkıp bu yaptığınız yanlıştır demiyor mu?
-Hayır kimse cesaret edemez. Çünkü o da ayıplanır. Hatta kızını okuldan çıkarmak isteyen olsa dahi köy ve aşiret milletinin diline düşmemek için kızı okuldan alır.
Gülnaz ne diyeceğini şaşırmıştı. Sadece içinden "bu nasıl bir zihniyettir. " diye sitem ediyordu. Sonra aklına Kadir Beyin oğlu Haşim geldi. Ne de olsa o da liseye başlamadan okulu bırakmıştı.
-Peki oğlunuzu neden okutmadınız? Ayrıca köyde okuyup meslek sahibi olan erkek de çok az. Erkek çocuklar neden okumuyor?
-Benim bir çocuğum vardı. Tarla işlerini tek başıma yapmak bana çok zor geliyordu. Haşim de büyüyüp iş yapacak yaşa geldiğinde kendi isteğiyle okuldan çıktı. "Baba sen tarlada, yakıcı güneşin altında çalışırken ben gölgede oturamam." dedi. Çok karşı çıktım ama " zaten kafam basmıyor. Okusam da bir şey anlamam" dediğinde zorla güzellik olmaz deyip çıkmasına izin verdim. Zaten köyde bir tek oğlu olanlar oğlu çalışacak yaşa geldiğinde okuldan çıkartılır ya da hiç okula gönderilemez. Hem baksana halime Haşim bir yıl yok ömrümden ömür gitti. Yok tarlanın gübresiymiş yok sulamasıymış öldüm vallahi kızım.

Ölümü Ben HakketmedimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin