Jimin, Kanada ve Bir Öpücük

124 5 6
                                    

Yarım saattir karşıdaki koltukta oturan Jimin'e bakıyordum. O da bana bakıyordu. Cheong Noona'nın yaptığı kahveden içiyordu. Babacığın gelmesine yaklaşık on beş dakika falan vardı.

O sırada Jimin'in telefonu çalmış. Konuşmak için başka bir yere gitmişti. Bende gitmek isterdim ama Cheong Noona beni yakalar diye korkuyordum.

Sıkıntıyla ofladım.

Hemen Jimin gelmişti. Ben bu kadar Jimin'e takmışım bilemiyorum. Ondan bana acayip soğukluk gelmişti.

Neyse ki kapı çaldı. Cheong Noona ne olur ne olmaz diye kapıyı o baktı. Dış kapıdan babamın güzel duyduğum gibi hemen ona sarılmıştım.

"Bebeğim beni özlemiş." Deyip kulağımın arkasını öpmüştü. Huylanmıştım.

Cheong Noona bizi öyle görünce tebessüm etmişti. Ben hala onun kucağında iken Cheong Noona

"Ben gideyim efendim" dedi. Babam da hafifçe eğilip salona doğru gideceğinde Cheong Noona ona seslenmişti.

"Oh efendim. Jimin bey gelmiş." Cümleden sonra nedensizce gözlerimi devirmiştim.

Babacığım ağzı açık bir şekilde Cheong Noona'ya bakıyordu. Sonra hemen toparlamıştı.

"Haber verdiğin için sağol" dedikten sonra Cheong Noona gitmişti. Bizde salona doğru gitmiştik zaten.

Jimin bizi görünce ayağa kalkmıştı. Sonra eğilip koltuğa oturdu. Babacık bana dönerek odama gitmem için işaret etti. Bende sözünü ikiletmeden gitmiştim işte.

Aslında odama gitmeyecektim. Odama gitmiş gibi yapıp kapının arkasından onları dinleyecektim.

İkisinin benden sakladıkları sırları neydi?

Kısa bir süre bakışıp sessizliği bozan babacık olmuştu.

"Kanada'dan buraya gelmen seni baya yormuş olmalı. Söyle bakalım Jimin ne istiyorsun?"

"Sırf Kanada'dan senin için buraya geldim Jeongguk."

Ağzım açık kalmıştı. Jimin önceden Kanada'ya gelmiş. Sırf babacığım için Kanada'dan buraya gelmişti.

"Jimin bak gerçekten iyi bir hayatım var ve senin bu hayatımın içine sıçmanı
istemiyorum. Kanada'ya geri dön. Musmutlu bir şekilde yaşamını sür."

Jimin'in gözleri dolmuştu. Burada neler dönüyordu. Jimin babacığımı seviyordu. Hadi ama bunları biri bana anlatsın.

"İyi öyle olsun Jeongguk. Ben gidiyorum. Sana iyi eğlenceler."

Ayağa kalkıp hızlı adımlarla kapıya doğru ilerledi ve sertçe kapattı. Olayları şaşkınlıkla izliyordum. Babacığıma baktığım ise önü eğik bir şekilde ellerine saçlarına daldırmış. Ağlıyordu.

Ne ağlıyor muydu? Siktir. Bende hızlı adımlarla önüne gelmiştim. Ellerini saçlarından çekip ellerimizi birleştirdim. Acı bir şekilde bana gülümsüyordu. Sonra bana sarıldı. Sarılmasını bitirip omzumlarından tutup umut dolu gözlerle gözlerimin içine bakıyordu.
Sonra ise bakışları dudaklarıma indirmişti. Bakışlarını tekrar gözlerime çevirdi.

"Tae şimdi seni öpsem bana kızar mısın?"

Başımı hayır biçimde salladım. Bana yaklaşıp dudaklarını dudaklarımı bastırdı. Kalbim küt küt atıyordu.

İkimizde oksijensiz kalınca dudaklarımızı ayırmak zorunda kaldık. Ayrılmak istemiyordum. Devam etsin istiyordum. Yıllarca devam etsin istiyordum.

Alnını alnıma yasladı.

"Teşekkürler Tae"

Ben ise gülümsedim. Sonra saate baktı. Sanırım yatma vaktimdi. Odama çıkıp pijamalarımı giydim. Banyoda dişlerimi fırçalayıp tekrar yatmak için odama gittim. Babacığım da odama gelip iyi geceler dedi.

Bende ona iyi geceler dedikten sonra Tanrı'ya şükür etmiştim. Sırf bana sıcacık bir yuva ve iyi bir babam olduğu için...



Saat gecenin ikiydi. Gök gürültüsünden korkuyordum. Şimşek çakınca ağlamaya başladım. Sonra ağlama seslerini duyan babacığım odama gelmiş iyi olup olmadığımı sormuştu. Bende korktuğumu söylemiştim.

Babacığım yanıma yatıp Little Star şarkısını söyledi.


Sesinin güzelliği ile uykuya daldım.

You Are My Daddy? l taekook lHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin