"Mutlu yıllar sana~!"
Doğum günü şarkısı bittikten sonra etrafımdaki kalabalığa ve arkadaşlarımın elinde tuttuğu pastaya şaşkınlıkla baktım. Bugün benim doğum günümdü fakat bugün için özel bir kutlama yapılacağını düşünmüyordum. Bunca yıl bir kere bile doğum günüm kutlanmamıştı ve ben de doğum günümün kutlanmasına gerek duymamıştım. Eksikliğini hissetmiyordum ve yapılan kutlamalar bana oldukça saçma geliyordu.
"Bugün 18. yaşını doldurdun, Taehyung-ah. Kutlama yapmayı istemediğini biliyoruz ama 18. yaş herkes için önemlidir, değil mi? Senin de eğlenmeye ihtiyacın var! Bu yüzden şimdi gözlerini kapat ve bir dilek dileyip mumlarını söndür!"
Pastayı tutan ve tahminimce bütün bu organizasyonu yapan en yakın arkadaşım Park Jimin'di. Jimin, kırmızı saçlarıyla bana aldığı pastayı anımsatıyordu. Doğum günü pastam da onun saçları gibi kırmızıydı.
"Cidden, dilek dilesem gerçekleşecek sanki.."
Söylenerek dalgasına bir dilek tutmuştum ve pastanın üzerindeki mumları bir üfleyişte söndürmüştüm. Doğum günü dileklerine inanmıyordum, dileklerin gerçekleşeceğine dair hiçbir kanıt yoktu. Çok çocukça bir meseleydi. Gerçekleşmeyecek hayaller kurmayı sevdiğim söylenemezdi.
"Buna yürekten inanman lazım, Taehyung-ah. İnanmazsan nasıl gerçekleşsin ki?" Jimin bana çapkın bir şekilde göz kırparak gülümsedi ve elindeki pastayı diğerleri kessin diye masaya bıraktı. Ona yanıt olarak göz devirdim.
"Hadi ama, neden böyle yapıyorsun TaeTae? Biz bu partiyi senin eğlenmen için yaptık. Yetişkin olunca böyle eğlenemeyeceğiz." Omzuma yumruk atıp koluyla başımı kıstırdı ve saçlarımı sertçe karıştırmaya başladı. "Chimmy, bunu yapmanı sevmiyorum. Rahat bırak beni!" Onun kaslı kolları arasında çırpınıyordum ve oradan o bırakmadığı sürece çıkamayacağımı çok iyi biliyordum. Ona söylendikten az sonra kollarını gevşetti ve kollarının arasından çıkmam için olanak sağladı.
"Yaşlı bir moruk gibi davranırsan bunu yapmaya devam edeceğim." Masadan iki bardak viski aldı ve birini bana uzattı. "18. yaşının şerefine, içelim!" Bardaklarımızı tokuşturup bir dikişte içkilerimizi bitirdik. O ve ben iyi bir içiciydik.
"Ee, ne diledin söyle bakayım."
Jimin'in gözlerinin içine baktım. "Her zaman bir kız ol-" Ben dileğimi hevesle söylerken Jimin eliyle ağzımı kapattı. "Şapşal, dalga geçiyordum. Tutulan dilekler söylenmemeli. Söylenirse gerçekleşmez." Elini ağzımdan çekti.
"Zaten gerçekleşmeyecek. Komik bir dilek diledim. Bunun gerçekleşme ihtimali gerçekten yok."
"Sen sadece kalpten inan." Jimin son sözünü de söyledikten sonra bana göz kırpıp diğerlerinin yanına gitti.
Ne yani, bu dileğim gerçekleşirse kız mı olacaktım? Mümkünatı yok. Imm, yani biliyorsunuz 'Küçük Taehyung' nasıl kaybolabilir ki? Gerçekten saçma.
Bir süre yalnız takıldıktan sonra diğerlerinin yanına gittim ve doğum günü pastamdan bir dilim aldım. Pastamı yerken diğerlerine bakıyordum. Arkadaşlarımın çoğu kafayı bulmuştu. "Size striptiz yapabilirim, hemen şurada!" Kulağıma gelen o yabancı sesle arkamı döndüm ve sesin sahibine baktım. O çocuğu kesinlikle tanımıyordum, o tam olarak neyin nesiydi?
"Jungkook, striptiz yap! Jungkook, striptiz yap!"
"Millet, ısrarlarınız üzerine size güzel bir şov yapacağım. Nerede bizim doğum günü çocuğumuz?"
Konuşulanları dinlemiyordum ve sadece pastayı yemeye odaklıydım ama bana uzatılan parmakları görünce irkildim, başımı kaldırıp karşıya baktım. Tanımadığım o çocuk bana doğru çapkın yüz ifadesi ile yürüyordu.
"Demek bu senin partin, ha?" O yanıma gelmeden önce onun fresh kokusu burnuma dolmuştu.
Tabağımdaki pastamın son kısmını da ağzıma atıp tabağımı masanın üzerine bıraktım ve bir süre lokmamı çiğneyerek o çocuğa baktım. O da benim lokmamı bitirmemi bekliyordu diğer herkes gibi. Lokmamı yutup onun gözlerinin tam içine baktım. "Hayır, bu parti bana ait değil."
Herkes hep bir ağızdan "Hadi ama, Taehyung.. O kadar lokmanı bitirmeni bekledik ve dediğin şey bu mu cidden?" deyince arkamı döndüm ve onlara kaşlarım çatık şekilde baktım. Daha sonra dil çıkardım ve bakışlarımı karşımdaki aşırı kaslı çocuğa çevirdim. Vücudu güzeldi.
"Tamam, evet. Benim partim çünkü bugün ben doğdum, oldu mu?"
"Evet, o zaman striptiz başlasın millet!"
Çocuğun bu sözü ile arkadan şarkı çalmaya başlamıştı, ürpermiştim. Yerimden kalkıp hızla Jimin'in yanına sıvıştım. "Bu kim?"
Jimin bana imâlı bakarak "Çocuk çok iyi değil mi ama?" dedi ve beni süzdü. "Yakışırsınız da."
"Jimin, ben gay değilim ve çocuk da umurumda değil. Yalnızca kim bu diye sormak istedim çünkü burada bulunma sebebi çok saçma."
"Gay değilsin ama biseksüel olabilirsin." Jimin bu sefer de göz kırpmıştı. Neden bu kadar üsteliyordu anlamıyordum.
Kahkaha attı. "Ve bu çocuk benim kuzenim, striptizci falan değil. Çok sarhoş olmalı ki kendini böyle tanıtıyor." Ben de kahkaha attım.
"Her neyse benim uykum geldi, uyumaya gidiyorum."
Jimin kızgın gözleri ile bana baktı. "Cidden mi? Sen gidiyorsun diye buradan ayrılmayacağız ha." Sözlerinin ardından kıkırdadı. "Jungkook'a söyleyeyim de seni eve bıraksın." Göz devirdim. "Buna gerek mi var?"
"Evet, var. Hadi koca bebek, kaldır kıçını."
Oflayarak Jimin ile birlikte fena dağıtan Jungkook'un yanına gittim. Bu hâlde beni eve nasıl bırakacaktı, merak ediyordum. "Jungkookie! Taehyung'u eve bırakabilirsin, değil mi?" Jimin sesli müziğin de etkisiyle bağırarak konuşuyordu. Jungkook hiç istifini bozmadan kendince dans ediyordu. "Bırak şimdi striptizi, soruma cevap ver!" Müziğin sesini büyük ölçüde azalttı ve mikrofonu eline alarak "Efendim, Jimin hyung?" diye mikrofona doğru bağırdı ve platformdan atlayıp yanımıza geldi. Jimin sinirlenmişti. "Sağır değilim, seni duyabiliyorum."
"Neyse, ne diyordun hyung?" Bu sefer sakin bir şekilde konuşmuştu ve mikrofonu elinden yere atmıştı. "Haha, mic drop."
"Komik değildi, Jungkook. Taehyung'u eve bırakabilir misin diye sormaya geldim." Jungkook beni uzun bir süre süzdü ve "Tabii hyung, seve seve." diyerek çapkınca gülümsedi. Jungkook'un bu hareketinden sonra Jimin'in yakasından tuttum, "Bunun çapkınlıkları bana sökmez, yalnız kalınca da böyle yaparsa ağzını yüzünü dağıtırım." dedim ve Jimin'in yakasından ellerimi çektim. "Ben onu uyaracağım, sen arabaya git."
"Anahtarları ver bana."
Jimin'den anahtarları aldıktan sonra hızlı bir şekilde kimseye veda etmeden oradan ayrıldım ve şoför koltuğuna oturarak Jungkook'u bekledim. Birkaç dakika geçmişti ki Jungkook arabanın dışında camı tıklatıyordu.
"Kilitli değil, gir içeri!" Sesimi duyduktan sonra yan tarafıma oturmuştu ve şu an içerideki hâlinden çok daha sakindi. Şaşırmıştım.
"Jimin'e hyung dediğine göre bizden küçük olmalısın?" Arabayı çalıştırıp aynaları kontrol ettim ve göz ucuyla Jungkook'a baktım. "Evet, Jimin hyung ile aramızda iki yaş var."
"Eh, peki Jimin neye güvenerek beni seninle eve gönderiyor? Daha ehliyetin bile yok, nasıl döneceksin?"
"Bu gece seninle kalsam sorun olur mu ki?" Gözlerimi Jungkook'a tamamen çevirdiğimde küçük bir çocuk hâlini aldığını görmüştüm, çok masum duruyordu.
"Ah, pek sorun olmaz sanırım."
Jungkook aniden değişen ruh hâli ile "Teşekkür ederim, hyung." dedi ve bir ya da iki dakika sonra koltukta sızıp kaldı. Ben bu kaslı çocuğu eve nasıl taşıyacaktım?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
not gentleman, not lady | taekook
Short StoryDoğum günü dileği saçmalığına inanmayan Kim Taehyung bir dilek dilemişti. ----------------------------- top jk | bottom tae