Yaşamak için sadece birkaç ayınızın kaldığını düşünün.Sadece hayal edin. Omzunuza asılan tüm yükleri, zihninize takılan her düşünceyi bir kenara bırakıp hayal edin.
Yoluna sokmaya çalıştığınız, pek de iyi olmasa bir hayatınız; sizi inandırmaya çalışan bir aileniz, her gün kavga etseniz de sonucunda barıştığınız bir kardeşiniz var. Az da olsa birkaç tane dostunuz, arkadaşınız var. Ama henüz onları bırakmaya niyetiniz yok.
Gezemediğiniz yerler, tadamadığınız yemekler, konuşamadığınız birçok dil, çalamadığınız bir dolu enstrüman var. Alıp da eskitmediğiniz tişörtler var ama yazdan aldığınız eldiveni giyecek kışınız yok.
Henüz âşkı bulduğunuza inanmıyorsunuz, eh, aramıyorsunuz da. Her şey için umudunuz var ancak şevkiniz de zamanınız da yok.
On dokuz yaşındasınız; evinizden okula, okulunuzdan eve gitmeniz gerekirken evden hastaneye, hastaneden eve geliyorsunuz. Yaşıtlarınızın şikayet ettiği o gitmek zorunda kılınan okulunuz bile yok.
Kalp yetmezliği hastası olan bir gençsiniz ve ölümü reddedemiyorsunuz. Alışkın değilsiniz çünkü istemiyorum dediğinizde önünüzden tabağı alıp yerine farklı tencerelerde sevdiğiniz yiyecekler pişiren bir anneniz var.
İşte olay tam olarak da bu.
Yeterince sağlıklısınız, düzenli besleniyor, sporunuzu yapıyor ve uykunuzu iyice alıyorsunuz. Soğuk günlerde üşütmüyor, ayaklarınızı sıcak tutuyorsunuz. Ne koşturuyorsunuz nefesiniz kesilecek kadar ne de kemikleriniz acıyana kadar oturuyorsunuz.
Hastalık, sizi çat kapı buluyor. Ve çanlarını çalıyor.
Yaşamak için yalnızca birkaç ayınız var.
"Taehyung," Annemin sesi ile yattığım hasta yatağından başımı hafifçe kaldırıp ona döndüm. "Doktor Kim, bu defa ilaçlı hastalığın işe yarayacağını söylüyor." Heyecanla bitirdiği cümlesine karşın gözlerimi hafifçe ondan çekip tekrar başımı yastığa koydum. Kafamdaki düşüncelerin gözlerime firar etmemesi için birkaç defa kırptım kapaklarımı.
"Gerçekten inanıyor musun artık?"
Zira ben inanmıyordum. Doktor Kim, her ay gelir, bu kez olacağını söylerdi. Bu defa iyileşeceksin Taehyung, derdi. İyileşemiyordum, bedenim hiçbir ilacı artık kabul etmiyor, denediğimiz her seferinde daha fazla yalpalanıyordum.
"Neden öyle diyorsun, oğlum?" diyerek yattığım yatağın başına gelen anneme sırtımı döndüm. Onun yüzüne baka baka gerçekleri söylemek acıydı. Saçlarımı okşadı, sırtımı sıvazladı ve bininci kez başaracağımı söyledi.
Ben bile artık kabullenmiştim. Bu hastane odasında her ay farklı ilaçları denemeyi, başaracağını ummayı fakat sonunda yine mağlup gelmeyi.
"Anne," dedim sesimin titrememesini umarak. "Söyle bana. On üç aydır deniyoruz, ne zaman sonu iyiye çıktı?" Dönük sırtımın üstünden kafamı hafifçe ona çevirip beklese benim ağzımı, beklemese karşımdakinin kulaklarını kanatan sözlerime devam ettim. "İnanmıyorum ben artık. Olacağı varsa da olmaz zaten."
"Taehyung, oğlum." Babam, hastane odamda kendine yer belleyip hiç kalkmadığı refakatçi koltuğundan doğrulup adımlarını yatağımın uç kısmına yönlendirdi. "Sen böyle inanmazsan nasıl olacak?"
Onlara laf anlatmak zordu; iyiliğimi bekledikleri için tüm gerçeklere göz yumarlar, söylediğim her şeye kulaklarını tıkarlardı. Sonunda onları sanki kabul ediyormuşçasına dinlediğimde beni ikna ettiklerini sanar, gece yastığa kafalarını huzurla koyarlardı.