2'My Stomach, Such As Christmas Stockings in June

45 4 99
                                    

'İşe aşık olmak' diye bir kalıp vardır, bilirsiniz belki. İşin zevki, sizi ne kadar kazanacağınız ya da ne kadar tanınacak olmanız üzerine dönen hırslarınızdan soyutlar ve manevi doyum alısınız. Bu bir nevi hayatınızı peri masalı(?) yapar. Mutlu, sorunsuz ve sizi fıtık etmeyenlerden... Bir de, manevi doyum, maddi  doyumu da getirirse... İşte ben de çokça manevi, çok çokça da maddi doyum aldığım işime aşık bir  psikiyatri uzmanıydım. Toplumdan aldığımız duyumlardan bazıları 'psikologluk ve psikiyatristliğin aynı olduğu' şeklinde... Bunu, çalıştığım danışanlarımdan ,en az benim kadar ünlü şahıslardan, da duymuş olmak ayrı bir şaşırtıyordu beni. İşte dedirtiyordu bana. İşte, bardağın dolu tarafına şiirler yazanlar, boş tarafı sizce de azımsanacak gibi mi?

Bir süre, uzun bir süre, bardağın boş tarafı üzerine yaşadım. Dolu kısmı yetmemişti. Doluyu yüceltemeyen, boşu benimserdi bana göre. Sonrasında soyutlanmıştım çevremden. Dünyaya gelmem için çabalayan cılız bedenli kadından, annemden,  bile. Bir süre kimseyle görüşmez, sırf işine odaklanır olmuş, böylelikle bir zamanlar hayatımı adadığım -ve şimdi benden gelip geçen- kişiden de olmuştum. Chaeyoung, Park Chaeyoung.

İnce bir yüzü vardı ve az biraz uzun çene. Üzerindeyse saf baktığını sandığınız ama tutkuyla kavrulan iki yuvarlak, sinirlendiğinde kırıştırdığı düğme burun, bana cennetin kapılarını açan dudaklar, şimdiye kadar çokça benim için kızaran yanaklar, özenle oluşturulmuş ve bir çift yuvarlak üzerine dizilmiş kaşlar. Ve vücudu... Ah, peki bunları neden mi anlatıyorum? Ayrıldığımızda düştüğüm boşluk yüzünden mi? Yoksa... Boşluğumu dolduran cümlemle tamamlandığımdan ve bu betimlemelere kulak asmadan sizlere bir şeyler anlatmaya çalıştığımdan mı?

Evet, ben de ikincisinde karar kıldım. 

Onun gitmesiyle çok şey gitmişti. Mesela bir sesleniş uzağımdaki dudakları, her güldüğünde gözlerinin üstünü kaplayan yanakları, oynanmasını çok sevdiği ince telli kestane rengi tutamları, sabahları gözümü açmadan hissettiğim ince, şekilli bedeni ve en önemlisi... Yıllardır sahiplendiğim ruhu. Sakin hayatımda bir renkti. Kırmızıydı. Kimi zaman nar çiçeği tonunda, tatlı. Kimi zamansa benim siyahıma karışıp bordo olmuş, tutkulu. Akmış makyajıyla bile geçerdim kendimden. Fazla da gelirdi ama ''Fazla mal, göz çıkarmaz.'' demiş Türkler'in ataları. Bir kere çıktı o laf...

Ama şimdi diyorum, iyi ki gitmiş. İyi ki bunalımım bunaltmış onu. Yoksa, bir gündür kliniğe girmemden başlayıp çıkana kadar yaşadığım topallama olayını yaşayamazmışım, hayatımda ilk defa birisi tarafından domine edilemezmişim. Demek ki bana gelip, bende kalacak bir beden varmış.

Şimdiyse bunları düşünüp sıkışık geçecek günüme düşüncelerimle dokunuş yaparken ben ne olduğunu kestiremeden arkamdan dolanan kollar beni kendine çekmekte ısrarcıydı. Bilin bakalım kim bu yapışık şahıs? Düz, Taehyung'um işte. 

Omzuma kendi eviymiş gibi yerleşen kafa, beraberinde getirdiği kavherengileri kulağıma sürtüyor, huylanmamı sağlıyordu. Sahi, zaten kendi eviydi. 

Huylandığımı belli eden mırıldanmalarım, onun arsızca sırıtmasını sağlamıştı. Bugün ,özellikle gitmesi gereken bir durum olmadığı sürece, şirketine gitmeyeceğinden rahatça benimle uğraşıyordu. Bense ayaklarımı onunkilerin üzerine koymuş, vücudumu ona yaslamış bir şekilde, onun beni sarmalamasına güvenerek ne giyeceğimi ayarlamaya çalışıyordum. Bütün ağırlığımı ayaklarına bırakmıştım. Saat yediye varmaya hazırlanıyordu ve o benim yalnız hazırlanmama izin vermeyip uykusunu bölmüştü - yani, kısmen-. Gece çok geç yattığımızı da sayarsak, ben buradayken 'senin için uykumu böldüm' diye övünecek, ben gidince de saniyesine yatağımıza kıvrılacaktı. Sevimliydi, hem de çok. Narin bir vücudu vardı ama boyu benden bir iki santim(!) uzun -veya değil- diye semeliği tutuyordu arada bir, seni babun poposu.

Memories Are Playing İn My Dull Mind+Vmin+Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin