Taehyung
"Daha ne kadar böyle sürecek Jimin?"
Sıkıntıyla verdiği nefes beni de üzerken başımı eğdim.
Biri yanımda üzgünken benim de modum otomatik olarak düşüyordu.
"Bilmiyorum Tae, annem daha çok baskı yapmaya başladı." Dediği şey üzerine gözlerimi devirdim.
Jimin'in annesi yani Bayan Park bu hayatta gördüğüm en baskıcı insandı.
Jimin'i üniversite sınavı için öyle çok zorluyordu ki, Jimin sınava falan girmek istemiyordu artık.
Bunun üstüne Jimin'in Jungkook'tan hoşlandığını öğrenmesi ve doğal olarak Jungkook bir erkek olduğu için çıldırmıştı. Ji Hyun'a da Jungkook tarafından gelen zarar bardağı taşıran son damla olmuştu.
Jimin'in gizli bir şekilde Jungkook'la hâlâ konuştuğunu biliyordum. Ama daha fazlası yoktu. Annelerimiz yakın arkadaş olduğu için, Jimin çoğu şeyi bana anlatmazdı.
Bir gün telefonla Jungkook ve bu gibi konular hakkında konuşurken anneme yakalanmıştık, annem Bayan Park'a konuştuklarımızı söylediğinde Jungkook'u öğrenmiş oldular ve Jimin bir hafta okula gidemedi. Kaçırdığı dersleri özel olarak aldı ve kendi kendine çalıştı. Annesini ikna ettiğinde anca okula gelebilmişti.
İşte bu yüzden telefonla çok nadir konuşur olmuştuk ve çoğu şeyi bana anlatmıyordu artık. Okulda gördüğüm kadarıyla olayları biliyordum.
Bunu hiçbir zaman yadırgamadım. Jimin benim en yakın arkadaşımdı ve onun iyiliği için de her şeyi yapardım zaten.
"Ben yanındayım Jimin, merak etme." Elini tutarak söyledim. Gülümseyerek bana bakıp başını salladı.
"Teşekkür ederim." Aynı şekilde gülümsedim.
"Sen nasılsın?" Sorusu üzerine bahçede gezdirdiğim gözlerimi tekrar ona çevirdim.
"Ben..." Dedim ve tekrar bahçeye baktım.
Yoongi arkadaşlarıyla basketbol oynuyordu. Her zamanki gibi altında bol bir şort ile üstünde kısa kollu beyaz tişörtü vardı.
Elinde sektirdiği topu potaya yollarken kısa bir an gözlerimiz buluştu. Sonra bakışları Jimin ile birleşik olan ellerimize kaydı. Bakışlarını kaçırıp oyununa geri döndü. İlk bakışlarımı kaçırmadığım için küçük bir sevinç yaşadım kendi kendime. Utanıyordum. Büyük ihtimal tekrar bakışsak ilk ben kaçırırdım gözlerimi ama buna rağmen tekrar bakmak istedim o minik gözlerine.
"İyiyim." Dedim elimi enseme atma bahanesiyle ayırırken elinden. Hafifçe kaşıyıp ensemi geri indirdim kucağıma.
"Emin misin?" Dediğinde hâlâ top sektiren Yoongi'de idi gözüm.
"Bana hiç öyle gelmedi de." Diyerek devam ettiğinde dudak büzdüm.
Kafamı sallamakla yetindiğim zaman tekrar konuştu.
"En az benim kadar iyi olmadığını biliyorum Taehyung. Senin de kötü şeyler yaşadığını hissedebiliyorum, sürekli gülümsemek zorunda değilsin."
Sözlerinin haklılığı ile susarak ona cevap vermeyi reddettiğimde o da anlayacağını anlamıştı zaten.
Yoongi'yi çok özlüyordum ve onu hâlâ seviyordum. Bu gözle görülür bir gerçekti zaten.
Aramıza giren soğukluğun sebebi çok gereksiz ve saçmaydı, ama o hâlâ ona ihanet ettiğimi sanıp saçma düşüncelerle boğuşuyordu. Bana inanmayı reddediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
burning desire
Fanficsenin için yanan arzularım, aşkımın alevleri. bir gün yok olursam bil ki alevleri kül etti kalbimi. park jimin & jeon jungkook| ©muudita 2018