Meşe ağacından yapılmış duvarının üzerinde usulca asılı duran kahverengi ; bünyesinde çeşitli hayvan figürleri barındıran ahşap saatin çıkardığı hafif tıkırtıyı dinlerken kahverengi , iri gözlerini bir an olsun akrep ve yelkovandan ayırmıyordu.
19.58
Az sonra güneş batacak , kızıllığı gecenin asil mavileri yırtacaktı.
Güneşin batışı , kutsaldı ona göre.
Hiç sıkılmadan , gocunmadan , tereddüt dahi etmeden her gün izleyebilirdi ve öylede yapıyordu . Zihninde çözülmesi imkansız, koca bir kördüğüm...
O koca düğümlerin içinde sıkışıp kalmış benliği; imkansızı başarıp düğümleri çözecek kişiyi arıyordu. O'nu.20.00
Yaşadığı şehirde , güneş tam 20.08'de batıyordu. Bu ; ara sıra , güneşin inatçılığına göre 20.09'a sarkabiliyordu. İnce dudakları arasından derin bir nefes verirken , gözlerini kapatıp başını saatlerdir oturduğu yeşil , eski model kanepeye yasladı. Kızıl , fakat arasında güneşin sarılarını taşıyan kıvırcık saçları koltuğa yayıldı.
Biraz sonra dışarı çıkacak ve az biraz , güneşin inatla reddettiği fakat günün sonunda kabullendiği batışı izleyecekti. Geri kalan tüm gece ise Gece'yi arayacaktı.
Saatlerdir oturmaktan dolayı uyuşmuş kalçasını koltuktan kaldırmasıyla koltuktan huysuz bir kaç gıcırdama yükselirken dudaklarında peydahlanan ufacık bir gülümsemeye engel olamadı. Sanırım , buna bir gülümseme denilemezdi. Daha çok , az sonra ölecek bir kimsenin Dünya'da olduğu süre zarfı boyunca çektiği acılar karşısında Dünya'ya son kez bahşettiği kibir dolu "Hey! Bak Bana! Gidiyorum. Bir kişi daha eksildin" gülümsemesiydi. Olsundu , bu da bir gülümsemeydi.
Çıplak ve bir erkeğe göre oldukça düzgün olan ayaklarının ahşap , altı boş zeminde çıkardığı sevimli seslerle beraber bir kaç ceketinin asılı olduğu eski , bir kapağı kırık dolabına ilerledi.
Eline koyu kahve ince bir ceketi aldı ve serseri bir edayla geniş omuzlarına attı.Ocak ayının ortalarındaydılar. Çokta soğuk sayılmazdı , ya da bilemiyordu ona mı öyle geliyordu? Zira insanlar dışarıda kat kat kıyafetleriyle dolaşırken , kendisi giydiği ince penye kazağı , ince ceketi ve herhangi bir pantolonla bile soğuktan korunabiliyordu , üşümüyordu. Soğuğu sevdiği içindi belkide. Çok fazla düşünmeyip eski evinin , eski kapısına ilerledi. Bakışları son kez saate kaydı.
20.04
"Siktir" diye mırıldandı biçimli ve saçlarına uyumlu olan kızıl kaşları hızla çatılırken. Hâla kapı kolunda asılı duran eliyle , kapı kolunu hızla aşağıya indirdi ve kendini dışarıya attı. Gördüğü şeye bir süre anlam veremedi. Dün , tüm gece kar yağmış olmalı ki , etraf bembeyazdı. Boyu 2 metreyi geçkin meşe ağaçlarının yeşilleri , tamamen beyaza boyanmıştı. Sık meşe ağaçlarının arasından süzülen kızıl Güneş ışınları ile beraber ; aslı cehennem olan bu şehir , cennet gibi görünüyordu.
Kafasını iki yana salladı ve hızlı adımlarla patika yolu inmeye başladı. Güneş'in batışını kaçırmak , affedilemezdi ona göre. Ayağının altında ezilen taşlar , bir kaç kişi dışında boş olan dar sokakta yankılanırken iki yanından yükselen apartmanlar arasında sıkışmış hissediyordu. Ve tek amacı sokağın sonundaki iskeleye ulaşmaktı. Koşmak ve yürümek arasında mekik dokuyan adımlarını biraz daha hızlandırdı ve artık tamamen koşuyordu. Nefes nefeseydi ve organları patlayacak gibi hissediyordu. Sağ kolunu yüz hizasında kaldırdı ve evde öylesine bulup koluna geçirdiği lacivert saate baktı.
20.07
İskelenin gökkuşağı gibi boyanmış rengarenk basamaklarını görebiliyordu artık. Dudağında yine o belli belirsiz gülümseme oluşurken bir kaç saniye içinde kendini tamamen iskelenin üzerinde buldu. Etrafta herhangi bir yaşam belirtisi göremiyordu , her zamanki gibi. Bu saatlerde , insanlar evlerine çekilir aileleriyle vakit geçirirlerdi. Onun gibiler ise , gecenin çocuklarıydı. Etrafına son kez baktı ve iskelenin en ucuna geldi. Hafifçe eğildi ve kalçasını çürümüş tahtalarla buluşturup gözlerini kızıl ışınlarını etrafa bu günlük son kez yayan büyük topa çevirdi. Güneş , bugün inatçı olmalıydı. O nasıl Güneş için bekliyorsa , Güneşte bugün onun için beklemişti. Dudakları düz bir çizgi halini alırken uzun ince parmaklarını ceketine uzatıp tek bir hamlede çıkardı. Ardından ise etrafına dikkatle bakıp penyesinide çıkardı. Günün son ışıkları , pürüzsüz tenini bir elmasa çevirdi. Gerçek anlamda bir elmasa. Hafif bir acı bedeninin çıplak olan tüm kısımlarını sararken , tırnaklarını iskelenin tahtalarına geçirdi. Dudaklarının çevrelediği inci dişlerinden mâlum ikisi , dudaklarına ihanet edermişcesine can yakan baskılar yapmaya başladı. Siyaha yakın kahverengi irislerinin etrafını yırtarak göz bebeğine ilerleyen kan kırmızısı, tüm gözüne yayıldı. Rüzgar , saç diplerinden şakaklarına doğru inen bir ter damlasını yaladı. Şimdi , gerçekten aç hissediyordu. Kana susamıştı ve patlamaya hazır bir bombaydı. Evet , bu kaçıkçaydı. Bu tamamiyle akla ve hayale sığmıyordu. Bu imkansızdı. Fakat imkansızlar bile imkanlıydı.
20.09
Güneş battı ve o kaçırmadı.
-SON
Merhaba! Öncelikle bunun sadece giriş bölümü olduğunu belirtmek istiyorum. O yüzden olaylar kafanızda tam oturmamış olabilir ama diğer bölümlerde daha iyi anlayacağınızdan şüphem yok. Kesinlikle profesyonel olmadığımızıda belirtmek istiyorum. Kitap okumayı seviyoruz ve şimdi kendimiz yazmak istiyoruz. Hesap açma , kitap yazma fikri Emre'den çıktı. Aynı zamanda kitabın konusuda Emre'ye ait. Fakat yazımları ben yapıyorum. O bana bu bölümde böyle böyle olacak diyor , ben de bölümü yazıyorum. Yani tamamen yazımlar bana ait. Ne olacak bilmiyoruz , ne tarz tepkiler gelecek bilmiyoruz ama böyle bir yola girdik 2 arkadaş. Umarım hayallerimizdeki gibi olur her şey. Teşekkür ederiz , iyi akşamlar
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vampir Dönencesi (ASKIDA)
VampireDolunay ışığını tüm tutsaj çocuklarına bağışlıyordu. Boş sokaklarda adımları yankılanıyor , birbirini takip ediyordu... Her gece , Gece'yi arıyordu...