Nimre KIZILTAN
Tükenmişlik vücudumdan sıyrılırken yok olmadı. Kaldı kırıntıları.
Göz kapaklarım açılırken vücuduma esen rüzgarı fark ettim. Dün açtığım boydan boya olan camlardan biri açık kalmıştı. Daha çok esmesini dilemeden hemen önce gözlerimi kapattım. Görüntüler yığıldı zihnime.
"Ben hiçbir şey yapmadım." dönüp babama bakıyorum salondan zorla çıkartılırken.
Başka bir görüntü,
Ağzım gözüm kan içinde duvar kenarında yere çökmüşüm. Çaresizlik.Başka bir tane,
Ranzanın alt katında battaniyenin altına saçlarımı çekiştiriyorum, uyuyamadığım için sinir krizi geçirmeden hemen önce.Bir başkası,
İlk defa ziyaretime gelip artık yalnız olduğumu söyleyen babam.Bir başka daha,
Korkudan ağladığım ilk gece.Dayak yiyip revirde uyandığım zaman.
Sıla'nın bana sarılması.
Daracık o odada demir kapıyı tekmeleyişim.
Müdürün odasına çağırılmam.
Yüzüme inen tokat.
Boynunda kalın bir urganla tavandan sallanan cansız beden.
Gözlerimi açıp hızla doğruldum. Nefes alışverişler hızlanmıştı. Kontrol altına almaya çalıştım. Kalkıp camın ağzına kadar geldim. Yağmur yağıyordu, soğuk hava sakinleşmem için bana yardımcı oluyordu. Bir otelin en üst katındaydım. Şehrin görkemli ışıkları geceyi canlandırıyordu.
Zamanında göğüs kafesimin ortasında yanan görkemli ışık aslında bir alevdi, herkes eline bir körük aldı ve daha da harmanladı. Acı değil, sızısı yitikleştiriyordu insanı.
Gözlerimi tekrar kapattım, rüzgarın bir kaç yağmur damlasıyla yüzümü okşamasına izin verdim. Neden diye sormak geldi içimden. 'Bazı sonuçlar nedenleri haklı çıkarmaz. Bunu unutma Nimre.' Bunu bana Hande söylemişti araya çıktığımızda. İlk defa ismimi o zaman kullanmıştı. Düşündükçe hak verdim dediğini, konuştukları arasında kurduğu en mantıklı cümleydi.
Kafamın içinde kelimeler kendi etrafında azap denizi oluşturuyordu, ebediyen orada kalacaklarmış gibi. İnsanların gönlüne dokunmak isteyen bir Nimre vardı. Yok ettiler onu. Sahte bir esefle baktılar suratıma. Nefesimi tutarak dilimi ısırdığımda makbul görülenin o olduğunubiliyordum. Ve düştüğümde sefilane hayatların aslında ayaktakilerin olduğunu anladım.
Arkaya dönüp dağılmış yatağın üzerindeki telefona baktım, aldığımdan beri şarjı yoktu. Olsa ne olacaktı gerçi. Geride bıraktığım hayata bağımlıyken yeni şeyler farkındalık arzetmiyordu. Yine de çekmecelerin birine attığım kutuda şarj makinesini bulup prize taktım. Açmadan öylece bırakırken tekrar camın önüne gelip tekli koltuğu cama doğru çevirip oturdum.
Zamanın benimsettiği çok şey vardı.
Sıla'yı düşündüm. Gözyaşlarımı kurutan kızı. O günden itibaren tek güvendiğim insanı. Daha sonra Sıla'nın beni hiç aramayacağını, beni hiç görmeye gelmeyeceğini artık anladığım geceyi anımsadım.
O gece, gözlerimde kainat soldu. Dokuz boğum dizildi boğazıma. Keskin uçları vardı, yırttı boğazımı, kanattı. İkinci kez yıkılışımı izledim. İkinci kez yapayalnız oluşumu. Ve ikinci kez kendime söz verişim o gece olmuştu.
Olmıştu fakat ben hala korkuyordum geçmişimin ayaklarıma dolanmasından, çoktan beni prangaladığını bilmeden.
◐
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIYI
Teen Fictionİstediğini kadar uzaklaşın bulunduğunuz yerden, yine kendinizi götürürsünüz uzaklara. ~~~~~ "Denizin içinde yanıyorsun." dedi gökyüzüne bakaraken. Bakışlarımı yüzünden çekip başımı gökyüzünü süsleyen yıldızlara doğru çevirdim. Fazla yoktu ama olan...