Derlermiş ki; insan sevdiği birini kaybettiğinde yüreğinde kırk tane mum yanarmış. Her geçen gün bir mum sönermiş. Kırkıncı gün ise tek mum kalırmış ve o mumun ateşi sonsuza dek yanarmış.
Sonbaharın ilk damlası vurana kadar yüreğime o mumun küçük ateşi nefesimi yakıyordu. Hiddetle harmanlanmış olan nefis, mavi köşe bırakmadan ilerliyordu ruhumda. İzbe köşelerine saklanmış olan her şey gün ışığına çıktı ve o mumun ateşinde hiç acelesi olmadan kül oldu, savruldu yelde. Fakat hep içimde kaldı.
İhtiyacım olan her şeyi öğrendikten sonra sahile inmiştim ve sahilde arşınlanmamış yer bırakmamıştım. Artık yorulduğuma ve acıktığıma karar verip bir cafe&restoran tarzı bir yere girdim. Denize bakan cam kenarındaki bir masaya yerleştim. Garson kız önüme menü koyduğunda "Ben bir tost alabilir miyim? Karışık." dedim menüyü geri uzatarak. Kız samimiyetle ve gülümseyerek cevap verdi. "Tabi, içecek bir şey alır mısınız?" Kola isteyerek kızın arkasından gidişini izledim. Sevecenliğiyle karşı karşıya kaldığımda uzunca daldı gözlerim. Bir zamanlar bende böyle gözüküyordum. Zihnimin köşelerinde üzeri tozlanmış anılarım hareketkenmişti. Hep böyle mi olacaktı? Biri içten gülümsediğinde bile bulanacak mıydı zihnim?
Kuvvetli rüzgar denizi hırçınca coşturuyordu. Yağmur yağmıyordu ama koyu renk bulutlar gökyüzünde hakim olmuştu. Tostum geldiğinde hızlıca bitirdikten sonra hesabı ödeyip çıkmayı planlıyordum fakat kapıdan içeri gireni gördüğümde donup kaldım.
Miray? Oturduğunda yüzü tam görüş açıma girdi ve emin oldum. Kahve saçlarını uçlara doğru açtırmıştı. Şımarıklığı bariz şekilde ortadaydı. Yanında birileri vardı. Neşesi ve kendinden emin duruşu kendini belli eden cinstendi.
Gözlerimi ayıramıyordum. Elbette birileriyle karşılaşacaktım fakat bu kadar erken olmasını beklemiyordum. Nefretim gün yüzüne çıktı, kendi elleriyle bir yüz çekti çıkardı hafızamdan. Tırnaklarımı o hafızama geçirmek istiyordum. Güneş doğup baktıkça silinmesi gerekenler tüm varlığıyla kamçılıyordu ruhumu.
Kendimi toparladıktan sonra kalkıp hesabı ödedim ve çıkmak için kapıya yöneldim. Tam elim kapıya uzanmıştı ki arkamdan adımın seslenildiğimi duydum. Sesini uzun zamandır duymamıştım, göğsümü sıkıştırmıştı.
"Nimre? Gerçekten sensin, deminden beri sana bakıyorum." Yanıma kadar gelmişti ve bir kaç adım arkasında biri vardı.
Gözlerimi gözlerinden dikip "Ne istiyorsun? " diye sordum. Aslında amacım sadece gözlerine bakmaktı. Suçluluk duygusu aradım, bulmayı çok isterdim ama yoktu. Az önceki nefretim içimde kaynıyordu ama soğukkanlı durduğuma o kadar emindim ki.
"Ne mi istiyorum? O kadar yıldan sonra ilk bunu mu diyorsun gerçekten? " Utanmazın tekiydi. Şımarık diye düşündüm tekrar. Bencilliğinden hiçbir şey kaybetmemişti.
"O kadar yıl olmasını sağlayanlardan birisin. Ne dememi isterdin?" Sakin konuşuyordum. Direk gözlerinin içine bakıyordum. Artık bakışlarımdan rahatsız olmuş olacaktı ki gözlerini kaçırdı.
"Yani... Madem çıktı- " dediği şeyi umursamadan arkamı döndüm ve cam kapıyı açıp çıktım. Nasıl bu kadar vurdumduymaz olabiliyordu. Gözlerimin dolmasını hatta ağlamamı bekledim ama olmadı. Sadece ağlayıp rahatlamak istiyordum ama göz pınarlarım kupkuruydu. Saf nefret vardı içimde. Sert rüzgar saçlarımı hızlı hızlı havalandırıyordu. Tekrar deniz kenarına yöneldim. Büyük kayalara oturacaktım fakat rüzgarla coşan deniz kayalıklara çarparak dalgalarıyla ıslatmıştı burayı. Durdum öylece. Sakinleşmeyi bekledim. Tuzlu su damlacıkları yüzüme çarpıyordu. Denizin kokusu doldu ciğerlerime. Ne kadar güzel hiçbir şey olmamış gibi yaşamıştı ve yaşamaya devam ediyordu. Dönüp beni mimlediğine emindim. Acıdığımı farkettim ona. Benim gözümde acınacak haldeydi. Duyularımda tek beliren şey acı değildi ona karşı, saçlarından tutup kafasını masaya çarpmaktan büyük haz alacağımı biliyordum. Birbiri ile örtüşen duygularımı dışa vurmak istemiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIYI
Teen Fictionİstediğini kadar uzaklaşın bulunduğunuz yerden, yine kendinizi götürürsünüz uzaklara. ~~~~~ "Denizin içinde yanıyorsun." dedi gökyüzüne bakaraken. Bakışlarımı yüzünden çekip başımı gökyüzünü süsleyen yıldızlara doğru çevirdim. Fazla yoktu ama olan...