Yataktan kalkıp usulca kenarına oturdu, 2 şişeyi dişleriyle açtı, elinde tuttuğu telefonun kapalı duran ekranında kanlanmış gözlerine, şişmiş dudaklarına baktı. Karar verdi, telefonundan bir ağıt açtı, banyoyla oda arasında bir yere fırlattı. Şişeyi eline aldı ve yürümeye başladı, yürürken soyundu, soyunurken 3 kez düştü, zar zor kalktı. Banyoya ulaştığında yeterince çıplaktı, kapıyı açık bıraktı, musluğu açıp küvete uzandı. Artık ağlamıyordu, neyin ne olduğunu az çok anlamıştı. Gözlerini tavana dikip 15 dakika kadar sadece durdu, baktı. Şarabından bir yudum alıp müthiş bir kahkaha patlattı, küfretti, elini cinsel organına götürdü. Tatmin olmak zorunda hissediyordu, fakat nereye kadar? Devam etti, boşaldı. Bir kez daha, birkez daha, bi daha , devam etti.. Bu sürerken şişenin dibine yaklaşmış, epey yorulmuştu. Sarhoşluğundan olsa gerek suyun soğukluğu umrunda bile değildi. Kendine dokunmaya devam etti, acı duymuyordu. Cinsel organının tahriş olduğunu, 2 tırnağının kırıldığını da fark etmedi. Uçup kendine yukardan baktı, organından gelen kan suyu pembeleştirmiş, suyun soğukluğu dudaklarını ve göz altlarını neredeyse bir ölü kadar mora çevirmişti. Şarap bitti. Kalan son gücüyle şişeyi duvara vurdu, bu arada ağıt devam ediyordu. Suya elini sokup kırık camlardan birini kaptı, fırçasını bir milyonuncu kez tuvale değdiren bir ressam edasıyla bileğine geçirip çekti, diğerine geçti, bu defa biraz zayıf bir kesik açtı, fakat yeterliydi. Ellerini suya soktu, bekledi. Tam 8 gün 3 saat 16 dakika sonra kapı çaldı, defalarca, kimse açmadı. Alt komşusu su baskınını haber vermek için oradaydı. Çilingir çağırıp içeri daldı, banyonun kapısını açık görünce girme gereği duydu. Çıplak ayaklarını kanlı suya gömüp dehşetle kafasını kaldırdı, küvette yatan mosmor bir ceset ve içinden kırmızı sular süzülen eski küvetle karşılaştı. Ceset uyumamıştı, kanlı gözleri açıktı, parmak uçları küvetin kenarında duruyordu. Kimse atamamıştı, ağıt devam ediyordu..
