{Bölüm 1}-Its okay

93 15 27
                                    

Donghyun'un günlüğü
Not:217

Bugün Osaka'daki tek katlı evde 4 kişi kalışımızın birinci haftası. Uzun değil mi??
Bana hiç öyle gelmedi , tüm hafta boş boş yatıp duvarları izledim.

Gene boş boş açık yeşil duvarı izlerken cebim titredi. Arkadaşım olduğunu sanmıyordum , Jae'de engelliyken kim arardı ki beni.

Telefonun biraz ötüp susmasını beklerken en son dayanamayıp elime aldım. "Teyzem" yazısını okuyunca hemen açtım. Açıkcası çok konuşmamıştık çünkü konuşucak halim olmadığını o da biliyordu.

Teyzem Kore'de yaşıyordu onu en son Chenle'nin cenazesinde görmüştüm. Bana sarılmıştı ama diğerlerinin aksine bana her şeyin geçiceğini söylememişti .Teyzem gerçekçi biriydi hiçbir şeyin geçmeyeceğenin farkındaydı, acı hep kalırdı sadece azalırdı...

Mutfaktan annemlerin sesleri geliyordu neredeyse akşam olmuştu ama kimse beni sormamıştı. Belkide beni rahat bırakmanın iyi bir fikir olduğunu sanıyorlardı. Mutfağın sürgülü kapısını ittirip içeri girdim.

Annem hemen "Dong bir şeyler ye o bu halini görse dayana-" lafını kestim "gerçekten bunu yapıcak mıyız". Sesim o kadar güçlü çıkmıştı ki ben bile şaşırmıştım.

Annem de beklemiyor olacaktı ki "Genç hanım sen ne yaşadıysan bende aynılarını yaşıyorum birbirimizi kırmanın bir mantığı yok" diye anlatmaya başladı bende o sırada yanlarındaki sandaleyeye gömdüm kendimi.

Tam ağzımı açıcakken annem "hatta ben sevdiğim insanı ve oğlumu kaybettim"diye sözünü bitirdi. İşte orada sinirlerim kopmuştu "BEN AYNI ŞEYLERİ YAŞAMADIM MI ZANNEDİYORSUN O GECE JAE GELDİĞİNDE SENCE NOLDU?! BİZ AYRILDIK" diye ağlamaya başlamam bir oldu.

Bir haftadır olaylar üst üste gelmişti ve tek istediğim belkide ağlamaktı. Boğazımdaki düğümü çözmek için ağladım, hıçkıra hıçkıra ağladım.

Annem hassastı beni görünce o da ağlardı o yüzden mutfaktan çıktı. Anneannem sırtımı ovalamaya başladı "ağlarsan rahatlarsın unutma" diye nasiyatlar veriyordu bir yandan.

Boğazımdaki düğümden kurtulduğumda gerçekten acıktığımı fark ettim.

Anneanneme yiğecek bir şey olup olmadığını sordum. Akşam yemeğine daha 2 saat olduğunu ama aşağı mahalledeki sushiciye gidebileceğimi söyledi. Gözlerimi devirdim koruyucu kalemden yani evden çıkamazdım.

Beni ayağa kaldırıp elime birkaç yen tıkıştırdı ve hayatın devam ettiğini söyledi. Aslında bir noktada haklıydı hayat devam ediyordu...

Mutfaktan çıkıp, kaldığım küçük misafir odasına döndüm. Valizimi boşaltmamıştım her şey kırışık olabilirdi ama bu en son derdimdi değil mi???

Mavi bir jean üstüne sarı bir tişört geçirdim ve uzun gelen kısımlarını jeanin içine sıkıştırdım. Saçımada öyesine bir topuz yaptığımda hazır olduğumu fark ettim. Aldığım paraları arka cebime sokuşturup, telefonumu aldım. Ayağıma valizin dışında olan tek ayakabbılarım yani beyaz spor ayakkabılarımı geçirdim.

Dışarı çıktığımda akşam üzeri olduğunu belirten hoş bir esinti vardı. Rüzgarı daha iyi hissetmek için kollarımı iki yana açtım. Rüzgarı seviyordum yumuşak olduğunda cennet gibiydi.

Sokaklarda farklı farklı dükkanlar vardı. Işıklı mağazalar, yemek kokuları gelen restaurantlar, içinde oturup muhabet edebileceğiniz kafeler ve daha fazlası. Daha önce kafamı kaldırıp bakmamıştım bile...

Üç sokak sonra anneannemin dediği yeri buldum. İçeri girdiğimde daha önce fark etmem gereken bir şeyi fark ettim.
BEN JAPONCAYI TAM BİLMİYORDUM

Çok güzel diye geçirdim içimden , girişteki adam yarısından azını anladığım o değişik japonca aksanıyla bana bir şeyler söyledi.

Kafamı eğip boş olan bir yere geçtim.
Ne halt yiğecektim yaa diye düşünürken benim yaşlarımda uzun bir çocuğun sipariş almak için beklediğini gördüm.

Kafamı hemen önümdeki menüye gömdüm, ne yazdığı konusunda en ufak bir fikrim bile yoktu. Konuşurken az buz anlasamda iş okumaya gelince gerçekten felakettim. Ellerimle güzel görünen bir menüyü işaret edip öbür ellimle 1 yaptım.

Çocuk halime gülüp kafa salladı.

Anneannemlerin beni nasıl böyle dışarı saldığını bile anlamamıştım.

Arkadan gelen hoş müzikle güzel bir mekandı. Chenle'nin hastalığından önce her anneannemlere geldiğimizde buraya gelirdik. Mekanın köşesindeki büyük aile masasına otururduk. Chenle burayı severdi...

Düşüncelerimden beni ayıran gene aynı çocuk olmuştu. Önüme yemeği koydu. Ağızımdan boğuk bir "arigato" çıkmıştı. Çubuklarla gelen yemeği alıp ağzıma götürdüm. Ağzıma attığım şeyle yüzümü buruşturmam bir oldu. Buda ne sikim diye bağırmak istedim.

Çocukla göz göze geldiğimde beğenmediğimi anlamıştı.

Ne yapıcaktım derdimi de anlatamazdım derken önümdeki sandalyeyi çekip, karşıma oturmuştu.

Ben tam ağzımı açıcakken "yabancısın değil mi" demişti düzgün bir Korece'yle.

Şuan ona sarılabilirdim.

//////////////////
Not: Bu bölüm gece 4'te yazılmıştır, görmediğim yazım hataları olabilir.

İlk olarak kızın konuştuğu kişi Yuta olabilir de olmayabilir de...bilemiyorum

Hikaye sizce nasıl gidiyor?? beğeniyor musunuz?? ya da olmamış dediğiniz yerler var mı??
Varsa lütfen yazın <3

Çok okunmadığı için yeni bölüm atmak istemiyorum ama bir yandan da kıyamıyorum bölüm bekleyenlere ^-^

[ SON OLARAK HERKESİN BAYRAMINI KUTLUYORUM ]

Church Walls-{Yuta}Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin