Hastane

47 2 0
                                    

Leonardo

Kollarımı kıpırdatamıyordum. Ayaklarımı da... Üstüne konuşamıyordum da. Ne güzel. Hasta yatağına yatmış her yerim alçılı bir şekilde -Daha doğrusu alçılar kollarımda, bacaklarımda ve yüzümdeydi- duruyordum.

Neden mi böyle bir durumdayım? Aslında Libra'dan çalışan biri için sakatlanmak normal bir şey. Yine de hadi başımdan neler geçmiş bir bakalım sayın seyirciler.

Sağnak yağmurun altında arabada son hızla bir vampirin peşindeydik. Gözlerimi sonuna kadar açıp dikkatle vampirin isimine baktım. Ardından ise bir gürültüden sesimi duyacağını düşünmediğim Klaus-san'a mesaj olarak gönderdim. Mesajı okuyan Klaus-san bana dönüp gülümsedi. Baş parmağıyla anladığını belirten bir hareket yaptı.

Vampiri bir süre daha takip ettik. Bu sırada arabanın içinde olmayan KK-san ve Steven-san diğer karşı taraftan tuzak kurup Vampiri durdurmayı balarmışlardı. Gilbert-san'da oldukça uzun bir drift çekerek bizim Arabayı vampirin önüne getirdi. Klaus-san arabadan çıkıp savunmaya geçen vampirin karşısına dikildi.

Her zamanki gibi af dilemeyle başlayan Klaus-san'ın sözlerine başta vampir anlam vermedi. Ama vampir adını duyduğu anda paniğe kapılmıştı. Klaus-san'a saldırmaya çalıştı ama çok geçti. "...Brain Grid Kan Savaş Tekniği 999." Ortama kırmızı bir ışık yayıldı. Klaus-san ciddi yüz ifadesiyle devam etti. "Sonsuz Haphishane!"

Vampir bağırışlar içinde vücudunu kaybetti. Evet şu ana kadar sağlamım. Zaten rezillik de bu... Klaus-san'a olan hayranlığım o an yine katlanmıştı. Arabadan atlayıp onun yanına gitmek istedim. Ona doğru koşarken sağaktan dolayı kayıp yere düştüm.

Tahmin edin sonra ne oldu? Yanımdaki bina yaptığımız savaştan dolayı biraz hasar görmüş diyelim. Ve ben de bu hasar sonucu aşağı düşüen duvar parçalarının altında kaldım. Beni kurtarmak için yeltenen Libra üyeleri mâalesef yetişememişti.

Evet ve şimdi de bu hâldeyim. Bir şeyler söyleyemiyor olmak çok acı... Özellikle Zapp-san bana bakması gerektiği sürede sadece alçılarıma bir şeyler çizip burnumu kaşındırmaya çalışmıştı. Başarılı da olmuştu. Neyseki Zed-san gelip onu buradan çıkarmıştı. Böylelikle biraz da olsa nefes alabilmiştim.

Hava kararmaya başaldığına odamın kapısı açılmış ve içeri hemşire dışında biri girmişti. Klaus-san... Elinde çiçekler olan Klaus-san'ın yüzünden her zamanki gibi nazik bir gülümseme vardı. "Merhaba Leo-kun." Çiçekleri yanımdaki vazonun içine özenle yerleştirdi. "Bu gece senin yanında ben kalacağım."

Ahhhh... Aynı bir melek gibi. Hatta gibi bile değil, tam bir melek. Klaus-san sen ilahi bir varlıksın. Muhteşem bir insanın. Nasıl bu kadar harika olabiliyorsun? Sırların ne? Çok büyüleyicisin.

Yanımdaki sandalyeye oturan Klaus-san yanında getirdiği kitabı açıp okumaya başladı. Şuan konuşabiliyor olsaydım bu an daha da harika olabilrdi ama sanırım böyle de yeterli. Klaus-san'la tüm gece başbaşayız.

Kendi kendime utanmıştım. Böyle düşününce çok yanlış anlamlar çıkabilir. Zaten her yerim kırık baziyetteyken bir şey olacağını beklemem. Normal hâlimdeyken bile olmuyor. Zaten bu şekilde yanlış düşünceler zevk değil sadece acı -ki burada mecazi bir şeyler kast etmiyorum- verir. Üstelik Klaus-san dünyanın en nazik ve muhteşem adamı yani. Hasta birine o gözle bakamak en son yapacağı şey.

Bunu kendime her gün hatırlatıyorum ama o güçlü, nazik, saf, cömert, centilmen, zeki ve aşırı zengin biri. Erkek olmasını geçtim bu özlliklere sahipken kadın olsa bile, benim ona karşı hiç şansım olmazdı. Bu yüzden geri bas Leo ve küçük Leo'yu uyandırma.

Çünkü küçük Leo şimdi kalkarsa oldukça zor bir durumla karşı karşıya kalırsın. Sevdiğin kişiyle geceyi geçirmek seni heyecanlandırsa da kendine hakim ol. Kolun, bacağın her yerini kırmışsın nasıl böyle şeyler düşünebiliyorsan!

Aslında cevabını biliyorum. Bu alçılar yüzünden günlerdir mastürbasyon yapamadım. Bu da beni her durumdan azdırır vaziyete getirmiş olabilir. En azından bir kolum kırılmasaydı şuan her şey daha rahat olabilirdi.

"Leonardo-kun... Şey... Senin." Klaus-san'ın enteresan surat ifadesiyle gösterdiği yere baktım. Başta anlam veremesem de bir süre sonra beynime kan gitmeye başlayınca oldukça büyük paniğe kapıldım. KÜÇÜK LEO N'APTIN SEN! NASIL BANA İHANET EDERSİN!

Kahretsin! Biri beni gömebilir mi? Hemen şuan önve verenildiğimiz kadar ağrı kesici, bayıltıcı her ne haltsa verip beni bayıltın ardından da gebertip gömün! Cesetimi kimsenin bulamayacağı bir yere gömün!

Klaus-san paniklemiş yüz ifademi fark etmiş olacak ki beni sakinleştirmeyr çalıştı. "Merak etme Leonardo-kun. Bu vücudunun verdiği doğal bir tepki utanılacak bir şey yok. İstersen hemşire çağırabilirim?"

Başımı hareket ettierbildiğim kadar sağa sola salladım. Normalde seksi hemşireler beni cezbetse de bu hastanede benimle ilgilenen hemşire pek de öyle biri sayılmazdı.

"Peki Leonardo-kun benim yardım etmemi ister misin?" Yine başımı sallayabildiğim kadar sağa sola salladım. Klaus-san hayallerimdeki kişi olsa bile bu durum... Bu durum felaket utanç verici!

"... Leo-kun başka seçenek yok mâalesef. Ya hemşireyi ya da beni seçmek zorundasın. Böyle kalması pek sağlıklı değil."

Arrrggh! Neden böyle bir şey benim başıma gelir ki? İyi öyleyse bu durumdan yararlanacağım! Düşününce utanç verici ama böyle bir şans bir da elime geçemez.

"Yani hemşireyi mi çağımalıyım?" Başımı sağa sola salldım.

"O zaman ben?" Başta hareket etmedim. Yutkundum. Yavşaça başımı ileri geri salladım. Klaus-san bana yakalştı "Öylese izninle."

Hayatımın en iyi anlarından biri olmalı. Klaus-san'ın büyük elleri... aşırı iyi hissetiyordu. Bense hasta olmanın verdiği bu avantajdan faydakanmaktan oldukça mutluydum.

Ta kii Klaus-san gülümseyip bana "Ne kadar küçüksün Leo-kun." deyip erkeklik onurumu kırana kadar... Bir gün daha sevdiğim kişinin önünde rezil olmuştum. Utanç gözyaşlarım her zamanki gibi içimde akmaya devam ediyordu.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 22, 2018 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Daha Yeni Başladık (Kekkai Sensen)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin