Prenses?

120 23 0
                                    

Gezgin'den...

Susuyorum ve o da susuyor. Konuşmuyoruz. Beni evine geri götürüyor. İtiraz etmiyorum. Çok yorgunum ve ayrıca bir de hayattan bezmiş!

Sakin ve sıkıcı adımlarla ilerliyoruz. Gereğinden fazla hızlı yürüyor. Onun bu acelesini anlamıyorum ama ona ayak uydurmaya çalışıyorum.

Yol boyunca hiçbir şey sormuyor. Ne zihnimde yankılanan o sesi ne de onun nasıl zihnimde oluşunu... Hiçbir şeyi sorgulamıyor. Anlayışı için minnettar olabilmek isterdim ama aklım boğuk sesle meşgul.

...

"Nereye kadar kaçacaksın benden gezgin? Ne oldu? Şimdi onu öylece bırakıp gidiyor musun? Aynı bir korkak gibi! Onu bırakıp gidiyorsun da nereye gidiyorsun gezgin? Ondan uzakta nereyi düşünüyorsun? Kabullen artık gezgin! Sen ona muhtaçsın! Ona ve yardımına! Bu intikam oyunumuz biraz satranca benzer! Birkaç tavsiye vereyim ister misin? Gölge sadece bir piyon! Ve sen başarmak istiyorsan piyonları kullanarak kendini savunacaksın! Kullan onu! Ondan faydalan ve işin bitince de bırakıp gidersin! Duygusal olarak hareket etmen sadece senin zayıflığını gösterir! Karşımda güçlü bir rakip istiyorum gezgin! Hemen düşen bir şah değil! Şimdilik gidiyorum ama unutma! Oyun yeni başlıyor!"

...

Öyle bir konuşmuştu ki... Sanki, sanki... Gölge'nin yanına gitmemi ister gibiydi. Tabi ya! Beni, Gölge'ye yönlendiriyordu. O halde bu planlanmış bir şeydi. Gölge'nin ilk ormana gidişi ve ardından benle karşılaşması... Bunlar tesadüf değildi! Beni özellikle ona itiyordu. Bu durumda Gölge onun adamı olmalıydı! Bu kadar iki yüzlülük de fazla! Bana aşık olduğu yalanını uydurdu çünkü yanımda durması için bir sebebi olacaktı! Aptal kafam! Neredeyse ona güvenecektim!

O önde ilerlerken ben duruyorum ve yavaş yavaş geriye doğru adımlıyorum. Kaçmalıyım! Hızla arkama dönüp son hız koşmaya başlıyorum. Ayağım kayar gibi oluyor. Lanet olsun! Fazla sakarım! Çıkan sese arkasına dönmesiyle bağırıyor. "Gezgin! Nereye?"

Ona cevap vermeden hızımı arttırıyorum. Peşimden geldiğini çıkan sesten tahmin edebiliyorum. "Bırak peşimi!" Diye gücüm yettiğince bağırıyorum. O ise muhtemelen bana yetişmeye çalışıyor.

Ona göre avantajlıyım çünkü aramızda ciddi bir fark varken başladım. Ona göre dezavantajlıyım çünkü o lanet olası bir şekilde uzun ve benim iki adımım onun bir adımı kadar.

"Gezgin, senin derdin ne inan bilmiyorum ama kesinlikle konuşarak çözebileceğimizi düşünüyorum!" Kalbim göğüs kafesimi zorlamaya başlıyor. "Senle konuşmak bile istemiyorum!" Ona yolumu kaybettirmek için sağ sol yaparak ormanı kullanıyorum. "Gezgin! Ciddiyim sorun ne? Kedicik ile mi ilgili? Seni anlayamıyorum!"

Anlama o zaman, diye bağırmak istesem de susuyorum. Amacım ondan kurtulmak! Yerimi belli etmek değil! Bir ağaç kovuğuna girip saklanıyorum. Ayak sesleri yakınımdan geçip uzaklaşıyor ve ben de o, benim yakımlarımdayken tuttuğum nefesimi bırakıyorum.

Uzaklardan "Kahretsin!" diye bağırma sesini duyuyorum. Kesinlikle amacı iyi değil! O sırada zihnimde yine aynı sesi işitiyorum. "Ne o? Saklanıyor musun Prenses? Üstelik de ondan mı? Nereye kadar sürecek bu kovalamaca? Bırak da gelsin işte! Belli ki seni arıyor! Her zamanki gibi bir korkak gibi  kaçmayı tercih ediyorsun Prenses!" Gülüyorum sessizce. "Prenses mi?" Diyorum alayla! "Yaaa öyle mi? Kimin Prensesiymişim ben?" Madem bu benim masalım ve Prensesi de benim o halde bir de yakışıklı prensimiz olmalı değil mi? Her ne kadar kabul etmek istemesem de... Cevabının Gölge olacağını tahmin edebiliyorum ama beni duyacağını sanmam!

Fakat o benim düşüncelerimi tersine çevirmek istercesine cevap veriyor bana. Üstelik de bu sefer kafamın içinde de değil! Tüm ormanda yankılanarak... "Benim! Benim Prensesim!"

Kaf Dağının da ÖtesindenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin