Masal ve Masal Dünyası Arasındaki Fark

304 32 30
                                    

Hızlı adımlarla ilerlemem ona hiçbir şey ifade etmiyor. Ben hızlı hızlı yürüsem o sadece yürüyor. Neden mi? Sırık işte! Gıcık da ayrıca! Benim bir adımım onun iki adımına bedel ve bu haksızlık.

"Yeter artık! Böyle hiç konuşmadan sürekli yürüyecek miyiz?" Arkama hızla dönüyorum ve önce kendimi sonra da onu işaret ediyorum parmağımla. "Biz değil, ben! Sen yoksun! Duydun mu?"

Bana göz deviriyor. BANA! YİNE! "Duydum ama duymazlıktan geliyorum kıvırcık. Oldu mu?"

Sinirimden resmen yerimde zıplıyorum. "Bana! Kıvırcık! Deme! Ayrıca sen benden farklı mısın? Sen de kıvırcık saçlısın işte." Dediklerime karşılık olarak başını arkaya atıp alayla gülüyor. "Peki kıvırcık. Anlaştık." Burnumdan soluyorum. Sen... Ne kadar da gıcık bir şeysin ya! Ne kadar uslanmaz, sinir bozucu, ukala, küstah... Tamam, saymayı bıraksam iyi olur sanırım.

Artık yorulduğumdan ağlamaklı bir halde konuşuyorum. "Benden uzak dur. Git! Seni İS-TE-Mİ-YO-RUM! Bunu anlamak ne kadar zor olabilir ya? Kolyem senin olsun. Onu da istemiyorum. Sadece git başımdan!"

Bu sefer de sırıtmaya başlıyor. Neye sırıtıyor, neden sırıtıyor, niye bu kadar sinir bozucu sırıtıyor? Uhhh, tamam sakin kalmalıyım... Sakin! "Gidemem kıvırcık. Ben senin kolyeni çalmış olabilirim ama sen de gittin benim kalbimi çaldın. Karşılığında senin kalbini istiyorum. Anladın mı?"

Birincisi bu kadar iğrenç, klişe ve saçma ötesi romantiklik yapacağım diye batıran insan görmemiştim ve ikincisi bana yine kıvırcık dedi! "BANA KIVIRCIK DEME!" Nedendir bilinmez, bu kez gerçekten içerlenmişçesine sertçe ofluyor. "Tamam demem ama ismini bana söylemen lazım ki sana böyle hitap etmeyeyim değil mi?"

İsmim mi? Peh! Öğrenmese de olur. "Bana hitap etmen bile gerekmiyor çünkü defolup gitmeni istiyorum. Anladın mı? GİT!"

Dediklerime karşılık göz deviriyor. YİNE! Ve yine bu hareketi benim çok ama çok rahatsız ediyor. "Bana bak çocuk, o göz devirme hareketin çok gözüme batıyor. Bana göz devirme! Yoksa o gözlerini oyar, ellerine koyarım. Anlaşıldı mı?"

Asker gibi elini alnına dayadıktan sonra şu kısacık zaman içerisinde bile alıştığım o alaycıl tebessümlerinden birini gönderiyor bana. "Emredersin kıvırcık!"

Yeter ya! Git! Gitsene sen ya!

Onu umursamamaya çalışarak önüme dönüp ilerlemeyi sürdürüyorum. Artık adımlarım yavaş. Bıkkın ve tükenmiş bir şekilde yürüyorum. Hatta neredeyse ayaklarımı sürüyorum çünkü peşimde olduğunu ve yine beni dinlemediği gibi dinlemeyeceğini biliyorum. "Çok yavaşsın." dediğinde kişiliğime fazlasıyla zıt bir durgunlukla kafamı sallıyorum. "Farkındayım."

Ne kadar yürüdüğümüzü bilmiyorum ama artık uzun bir süre geçtiğine emin olduğum bir sıra arkamdaki kıvırcık sorma ihtiyacı hissediyor. "Nereye gidiyoruz?" Bıkkınca bir adım daha atıyorum ileri doğru. "Seni bilmem ama ben senden uzağa gidiyorum." Bu sözlerimin üstüne hızlıca önüme geçip beni durduruyor. "Ciddiyim kıvırcık. Nereye gidiyoruz?"

Onu ittirip yolumu açmaya çalışıyorum ama bu mümkün değil. Çocuk yerinden oynamıyor resmen. "Sen ciddi olabiliyor muydun ya? Hayret!"

Artık o da sinirlenmeye başlıyor. Bunu gözlerinden dahi görebiliyorum. O fıstık yeşili gözleri öfkeyle parıldıyor. "Bana bak kıvırcık! Önce ağladın. Niye ağladığını bile söylemedin. Sonra duyduğumuz o sesin açıklamasını da yapmadın. Yetmedi şimdi de gittiğimiz yeri söylemiyorsun. Bu kadarı yeter! Konuş artık!"

"BİLMİYORUM!" Artık dayanamayıp snirle bağırmıştım ona. "Bilmiyorum işte! Ben hayatımda ilk kez ağladım ve niye ağladığımı bilmiyorum! O sesin hangi cehennemden gelip benimle uğraştığını bilmiyorum ve hatta nereye gittiğimi bile bilmiyorum! BEN! HİÇBİR ŞEYİ! BİLMİYORUM!"

Kaf Dağının da ÖtesindenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin