Gece telefonunun çalmasıyla içine dalmış olduğu dünyadan sıyrılıverdi. Kitabını kenara bırakırken diğer koltuktaki telefonuna uzanmaya çalıştı fakat başaramadı. Poflayarak kalktı ve artık sinir bozucu hale gelen telefonunu susturdu.
"Gece hemen kulübe gelmen lazım." Arayan Emir'di.
" Sakatım biliyorsun. Bana bu işkenceyi yapma be."
"Gece bunu görmen gerekiyor. Hemen gel lütfen."
Gece içinde tomurcuklanan merak ve tedirginliğe engel olamadı.
"Tamam o zaman, hemen geliyorum."
"Görüşürüz."
Kapanan telefonun ardından Gece tepesinde saçma sapan bir topuz yaptığı saçlarını açarak eliyle dağıttı. Üzerini değiştirmek tamamen zaman kaybı olurdu. Aynada üzerindeki siyah tayt ve sweate baktı ve telefonunu sweatinin cebine attıktan hemen sonra ayakkabılarını ayağına geçirerek çıktı evden.
İçini kemiren merak yüzünden olsa gerek yürüdüğü 15 dakikalık yol ona saatler gibi gelmişti. Kulübün kapısından girer girmez Emir ile karşılaştı. Yüzünde gergin bir ifade vardı. Gece henüz selam vermeye bile vakit bulamamışken konuştu.
"Panoya bak."
Gece yavaş adımlarla girişteki panoya doğru ilerledi.
Duyuruların arasında kendini belli eden siyah renkli bir kağıt vardı. Üzerine ise beyaz bir kalemle şunlar yazılmıştı.
"Eğer kaşınmaya devam ederseniz zarar gören tek şey Gece'nin bileği olmaz!" Gece anlamak istemeyerek bir süre inceledi kağıdı. Kağıdın sol alt köşesindeki armada takılı kaldı. Kulüp Altınbilekler. Düşman kulüp. O sırada arkasında bir nefes hissetti. Dönüp baktığında Akın'la karşılaştı.
"Bunu yaptıklarına inanmıyorum."
Oflayarak başını sallayan Gece panonun yanındaki koltuğa bıraktı kendini. Emir diğer koltuğa otururken Akın da sehpaya yerleşti.
"Gece bir süre tek başına dolanmasan iyi olur sanki."
Bunu söylerkenki çekincesi Akın'ın gözünden kaçmamıştı. Gece güldü.
"Ne yani bir tehdide boyun eğip sıçan yavrusu gibi mi dolanan ortalıkta?"
"Onu demek istemedim. Sadece ne olur ne olmaz diye anla işte be kızım."
Gece sinirle ayapa kalktı.
"Ben gidiyorum. Görüşürüz."
Akın ve Emir birbirlerine bakakaldılar. İlk konuşan Akın oldu.
"Madem bu kadar inatçı... Bizde onu, ona çaktırmadan koruruz."
***
Gece kefenin kapısından girer girmez, gözleri karşıdaki masada oturan Deniz'i buldu. Koşar adım gitti ve oturdu masaya.
"Kanka çok vaktim yok Aslı beni bekliyor. Yani aç o güzel kulaklarını beni iyi dinle tamam mı?"
Deniz başını olumlu anlamda salladı.
"Hani emin olamıyorum diyorsun ya. O zaman ol."
"İyi de nasıl?"
"Biraz vakit geçir Aslıyla. İki türlü de düşün ve duygularından emin ol."
Deniz iç çekti.
"İyi de bunu Aslı'yı kırmadan nasıl yapacağım?"
Gece başını eğerek buruk bir şekilde gülümsedi.
"Öncelikle bunu ona söyleyeceksin. Eğer onu arkadaşça sevdiğinden emin olursan, kırılacak ve eminim ki o üzülürse sen de üzülürsün. Yok eğer ben bu kızı seviyorum dersen ikiniz için de her şey çok güzel olur. Yani anlayacağın bu hikayenin ya iki kaybedeni ya da iki kazananı olacak. "
Deniz de başını salladı.
" Ben sana nasıl teşekkür edeceğim be Gece. "
Gece masadan kalkarken güldü.
"Kendini ve o kızı üzmesen iyi olur koçum."
***
Evin kapısından girerken kucağında bir battaniyeyle gözleri şiş şiş duran bir Aslı görmeyi hiç beklememişti. Ağlamış mıydı bu deli?
Gece kapıyı kapatır kapatmaz hiç huyu olmamasına rağmen sarıldı ona. Bir yandan da söylendi.
"Siz iki gerizekalı yüzünden sarılmaya alışacağım ama."
"Diğeri kim ki?"
Omuz silkti, "Boşver şimdi onu, konuşacaklarımız var."
Kanepeye yerleşir yerleşmez Deniz ile aralarında geçen konuşmayı bir çırpıda anlatıverdi. Aslı'nın solmuş yüzü ise giderek canlanıyordu. O sırada Aslı' nın telefonu öttü. Deniz'den gelen uzun bir mesaj, Gece'nin anlattıklarının bir tekrarıydı. Gece yüzünde güller açan Aslı'ya baktı.
"Şimdi kalk ve hazırlan. Gözlerin ağlamaktan maymun götünde dönmüş. Giyin, makyaj falan mı yapıyorsun artık ben gerisine karışmıyorum."
Aslı yeni umutlarla odasına doğru giderken kapıdan çıkmakta olan Gece'ye dönüp kocaman gülümsedi.
"Seni yerim ben ya."
"Aman. Dönünce neler olduğunu anlat yeter."
O da yüzünde güller açarak dışarı attı kendini. Bir an önce eve gidip dinlenmek istiyordu.
***
Gece eve gelir gelmez Emir'in telefonuyla bölünen kitabına dönmüş ve hava kararana kadar başını bir an bile kaldırmadan okumaya devam etmişti. Son cümleyi okuyup kapıyı kapattığında saatlerdir kaçtığı düşünceler birer birer hücum ettiler beynine. Aldıkları tehdit notu aklından bir türlü çıkmıyordu. Oturmaya daha fazla dayanamayarak telefonunu cebine attı ve spor ayakkabılarını ayağına geçirerek çıktı dışarıya. Biraz temiz hava elbet aklını toplanmasına yardım ederdi. Apartman kapısından çıkar çıkmaz kapının yanındaki iskemleye çökmüş Emre ile karşılaşmayı hiç beklemiyordu.
"Emre senin ne işin var burada?"
"Ben... Aslında şöyle."
"Lütfen bana böyle bir saçmalığa kalkışmadığınızı söyle."
Kapısında nöbet tutuyor olması Gece'nin içindeki öfkeyi açığa çıkarmıştı. Belki değerli hissetmesi gerekiyordu ama o böyle biri değildi.
"Emre seni kırmak istemiyorum lütfen git."
Emre ağır ağır kalktı ve yavaş adımlarla yürümeye başladı. Gece ise ona ters yönde hızlı adımlarla ilerliyordu. İçindeki öfkeyi dindirmek için derin nefesler aldı. Sahil yoluna indiğinde biraz olsun sakinleşebilmişti. Çok olmamıştı ki omzunda bir el hissederek irkildi.
"Sakin ol. Benim..."
Akın yanına oturarak gülümsedi.
"Eee nasılsın?"
"Ya sizi sayıyla mı gönderiyorlar bana? Biri gidiyor, biri geliyor. Rahat bıraksanıza ya beni."
Kendisi fark etmese de gözleri dolmuştu.
"Sakin ol. Koşuyordum seni görünce yanına gelmek istedim o kadar."
"Çocuk var sanki karşında."
Sesi alçalırken derin bir nefes aldı.
"Korkman gayet doğal. Neden bu kadar kasıyorsun ki kendini?"
Gece ona döndü.
"Korktuğumu nereden çıkardın peki?"
"Ne yapacağını bilememenden, etrafındakileri kendinden uzak tutmaya çalışmandan, gözlerinin dolmasından..."
Alaycı bir biçimde güldü. "Saçmalıyorsun, sıkılıyorum sadece."
Akın cevap vermedi. Gece'nin kabuğunu kırması neredeyse imkansızdı. Tam bunu düşünürken Gece onu şaşırtacak bir cümle kurdu.
"Belki biraz tedirgin olabilirim."
Gece de şaşkındı. Duygularını dışa vurmak çok zordu onun için. Şimdi nasıl olmuştu ki böyle bir şey. Özellikle de Akın'ın yanında... Cevap beklemeden kalktı ayağa. "Ben eve gidiyorum."
Akın da peşinden ayaklandı.
"Ben de sana eşlik etmek istiyorum."
Gece iç çekti. "Ya ben istemiyorsam?"
"Pek umurumda olmaz açıkçası. Hem fena mı, yürüyoruz işte."
Gece'nin ne cevap vermeye ne de Akın'la atışmaya gücü vardı. Hiçbir şey söylemedi. Sahil yolundan çıkıp Gece'nin evinin bulunduğu caddede yürümeye başladılar. Apartmana yaklaştıklarında Gece tam karşıya geçecekken onu kolundan yakaladı.
" Şimdi eve gidemezsin. Yürümeye devam et. Takip ediliyoruz."
Gece sakince başını salladı ve yürümeye devam ettiler. Bir süre ara sokaklarda dolandıktan sonra Gece aniden durdu.
"Akın yeter. Ben artık kaçmayacağım."
"Gece saçmalama, yürü."
"Asıl sen saçmalama. Kedi görmüş fare gibi kaçacak mıyız?"
Akın tam cevap verecekti ki kendilerine yaklaşan üç adamı fark etti. Gece ise çoktan gardını almıştı. Akın ofladı.
"Sakat olduğunun farkındasındır umarım."
Cevap alamadı. Adamlar üstlerine gelirken içlerinden biri yüzündeki sıkıntılı ifade ile konuştu.
"Gece hanımı tek başına bulmayı umuyorduk fakat senin de kaynanan seviyormuş Akıncığım."
"Hanım senin babandır."
Adam güldü.
"Seninle işimiz bittiğinde o güzel çeneni bir daha açamayabilirsin."
Akın göz ucuyla Gece'ye baktı. Gözlerinden ateş fışkırıyordu adeta.
"Madem bir yola girdik, dönüş yok." diye geçirdi içinden. Gece ona doğru gelen adamın önüne sağlam bir tekme geçirdi. Akın ise kendi önündeki adamla uğraşırken az önce konuşan adamın Gece'ye doğru ilerlediğini gördü. Elinde tuttuğu bıçak sokak lambasının ışığında parlıyordu. Akın yaptığı ani bir hareketle adamla Gece'nin arasında buldu kendini. Vücuduna yayılan keskin acı nefesini kesti. Gece'nin çığlığı boş sokakta yankılandı. "Akın."
Az önce bir hengamenin yaşandığı sokakta şimdi sadece ikisi vardı. Adamlar kaçmıştı. Gece zar zor nefes alırken hırkasını çıkartarak Akın'ın yarasına tampon yapmaya başladı. Gözleri hala açık olan Akın ise yapabildiği kadarıyla ona yardım etmeye çalışıyordu. Ambulansı aradıktan sonra tüm dikkatini Akın'a verdi.
"Çok özür dilerim Akın. Ben tam bir aptalım."
Zoraki gülümseyen bornozludan bir an gözlerini ayırmıyordu.
"Saçmalayan kim şimdi? Böyle konuşacaksan konuşma daha iyi."
Gece bir an kan içinde kalan ellerine baktı. Akın'ın kanı... Bilinçsizce tek bir kelime döküldü dudaklarından.
"Korkuyorum."
Yine gülümsedi Akın. "Biliyorum, ben de."
Esen sert rüzgarla zaten kan kaybetmiş olan Akın titredi. "Çok soğuk."
"Ambulans neden gecikti bu kadar?" Gece ağlamaklı söylenirken onlar için dakikaların saatler gibi geçtiğinin farkında değildi. Akın'ın yüzünden bir an bile silinmeyen gülüşü hala yüzündeydi.
"Sarılırsan üşümem belki."
Gece elinin tersiyle yanaklarını silerken güldü.
"Hiç sanmıyorum."
"En azından şansımı denedim." derken Akın'ın ela gözleri kapanmak üzereydi. Gece bir eliyle tampon yapmaya devam ederken Akın'ın başını omzuna koyarak diğer koluyla omzunu sardı. "Tamam al işte. Aç gözlerini salak."
Yavaşça sarstı onu. "Ne olursun en azından ambulans gelene kadar."
Gözleri ince bir çizgi halinde aralandı. Fakat cevap yoktu.
"Nolur bornozlu, benim yüzümden ölme."
O sırada ambulans sireninin sesi sokakta yankılanmaya başladı.
![](https://img.wattpad.com/cover/159542738-288-k188017.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YUMRUK
Teen FictionGece eldivenlerini takarken Emir onu dürtü. "Kanka buna bir bakman lazım." Cırtcırtlarını kapattığı eldivenlerinden başını kaldırınca donakaldı. Ringe çıkan adamın üzerinde mavi bir özdilek bornozu vardı. Dönerek şovunu yaparken sırtındaki, tahminen...