Anlatacaklarımı gerçekten dinleyecekseniz, herhalde önce nerede olduğumu, rezil çocukluğumda neler yaşadığımı, nasıl bir hale geldiğimi, tüm bu zırvalıkları filan hepsini bilmek istersiniz, ama ben pek hepsini anlatmak niyetinde değilim. Her şeyden önce, ben bu zımbırtılardan sıkılıyorum. Sonra, olanlarla ilgili en ufak bir söz etsem, kendime hakim olamıyor, ağlamaya başlıyorum. Neyse.
Zaman, her şeyi yıkıp geçiyor, beni bile. Hayata olan o mükemmel inancımı tamamiyle yok etti.
Yıllardır yaşadığım bu 'lanet' acınası bir şekilde içinde bulunduğum aciz duruma tek başıma katlanmaya çalıştım. Katlandımda.
Beni, hayata karşı güçlü kılan tek şey, yaşadığım trafik kazasıydı. Annem ve babam beni bırakmış, bu iğrenç dünyada yaşamaya mahkum etmişti. Onlarla birlikte, bende gitmek isterdim çünkü bu hayata gerçekten iğrenç ve aciz şekilde devam etmek zorunda kaldım.Yaşadığım trafik kazasında, annem ve babam beni bu dünyada yalnız bırakırken birde yangınla yüzleşmiştim.
Nereden çıktığını anlamadığım yangın, annemin ve babamın bedenini hiç tanınmayacak hale çevirirken, ehliyet kemerimin kilitlenmiş olması ve arabadan çıkamamam benimde yangında zarar görmemi sağlamıştı.
Başım, aldığım darbe ile hızla kanamaya devam ederken zorda olsa kemerden kurtulup kendimi dışarı atmayı başarabilmiştim.
Ne yazık ki, yangın yüzünden yanan bedenim sızlarken buna birde başımın dönmesi eklendiğinde, bedenim yere yığılmıştı.
Lanet olası aciz hayatım, bu olaydan sonra tamamiyle bitmişti.
İnsanların karşısına fazla çıkamıyor, çıktığımda ise kötü düşüncelere ve acınası bakışlara maruz kalıyordum.
Bu şekilde, kendimce, tek başıma, hayata tutunmaya çalışırken büyüyor ve her şeyin farkına varmaya başlıyordum.
Yaşadığım acıyı tarif edebilecek hiçbir kelime ya da söz yoktu.
Çaresiz, üzgün ve de kendinden utanan bir insan olmuştum.
Yıllardır, büyümeye çalışırken, yaşadığım şeylere sızlanıyor, kendimi defalarca intihara sürüklüyordum fakat yaşım ilerledikçe hiçbirinin çözüm olmadığına, bir şeyler yapmaya çalışmanın beni sakinleştirip, bu durumdan uzaklaştırabileceğine karar verdim.
27. yüzyıla kadar yapmaya uğraştığım ve sonunda başarıyla tamamladığım, yanan yerlerimi göstermeyecek şekilde dizayn ettiğim zırhım, sonunda bedenimle birleşmişti.
O,çirkin görüntü artık yoktu.
Bu zırh sadece çirkinleşmiş bedenimi örtecek, hiçbir insanın görmemesini ve bana acımamasını sağlayacaktı.
Aslında -gergindim- çok fazla gergindim ve hala öyleyim; fakat delirmedim. Tüm bu olanlara rağmen delirmedim.
Zırhım ile yaşamaya devam edecek, iğrenç dünyaya kendimi tanıtacaktım.
***
Soğuk bir nisan gününde evimde oturuyor, dışarıyı izliyordum. Dondurucu rüzgar, insanların sımsıkı giyinmesini sağlamış, kaçarcasına hareket etmelerine sebebiyet vermişti.
Sessizliğin ana vatanı olan evimde kapı ani ve hızlı bir şekilde çalmaya başlamıştı.
Hızlıca ayağa kalktım ve üstüme bir şeyler geçirdim. Yüzüme maskemi taktıktan sonra, kapıyı açtım.
Ev sahibesi karşımda sinirle bana bakıyor ve sessizce bir şeyler mırıldanıyordu.
''Eşyalarını hızlı bir şekilde topla ve evimi hemen boşalt!''
Ağzından çıkan sinir bozucu cümleye kaşlarımı çattım. Ne demek evimi hemen boşalt?
''Ne demek istiyorsunuz? Anlamadım.''
''Beni duydun. Evimi boşaltmanı istiyorum.''
''Bu dondurucu soğukta beni kapıya mı atıyorsunuz? Kiranızı her ay ödüyorum ama neden?''
''Sana acıdığım için evime sokmuştum ama artık senin gibi birini evimde görmeyi istemiyorum. Daha doğrusu tahammül edemiyorum. ''
Orta yaşlı ev sahibesi cümlesini tamamladığında kapımdan uzaklaştı. Yaşadığım şok ile kapıyı yavaşça kapattım ve hızla kendimi koltuğa attım.
Zırhımı yapmadan önce bana yapılan korkunç davranışlara alışmıştım, korkunç sözlerede. Fakat ev sahibesinin yapmış olduğu bu tutum kalbimi derinden yaralamıştı çünkü aylardır onu tanıyorum sanıyordum. Böyle biri olduğunu daha yeni öğrenmiş oldum.
Sinirli bir şekilde güldüm. İnsanlar her zaman böyleydi. Korkunç, nankör, tehtidkar, azıyla yetinemeyen.
Hayatımı düzene soktuğum bu zamanda, neden böyle bir haberle burun buruna gelmiştim ki?
Bu pislik dünyaya neden geldiğimi düşündüm. Yine.
Annem-babamla birlikte ölmeliydim bende.
Anne? Baba?
Benide yanınıza alın. Lütfen!
Eşyalarımı toplamamıştım sadece bana lazım olacak birkaç eşyamı yanıma almış ve evden hemen ayrılmıştım.
Birkaç sokak ötede, terk edilmiş binaya girdim.
Artık bu iğrenç yerde hayatıma devam edecektim çünkü hayatıma hitap eden ve bana layık olan tek yer burasıydı.
Bilgisayarımı, küflenmiş masanın üstüne koydum ve eşyalarımı çıkarttım.
Demir bidon bulup içine odunları attıktan sonra, çakmağımı cebimden çıkardım ve odunları yaktım.
Yoksa burada donarak ölecektim.
Hayatımı altüst eden bu ateşe şu an deli gibi muhtaç olduğum gerçeği, gülünçtü.
Isınmaya başladığımda, bilgisayarımın başına geçtim ve son dakika haberlerine göz gezdirdim.
İsrail Devleti, Gazze'ye bir sürü bomba atmış, suçsuz insanların ve çocukların hayatına mal olmuştu.
Yardım ettiğimiz bu lanet devlet, masum insanları neden katlediyordu?
Küçüklükten bu yana bilgisayar ile hep ilgili olmam beni bilgisayar konusunda dahi hale getirmişti.
Bilgisayar dahisi olmam, zırhımı yapmamıda kolaylıkla sağlamıştı çünkü ikisi neredeyse birbiriyle tamamlanıyordu.
İki yeteneğimin birbiriyle tamamlanması, muhteşem bir gücün elimde olmasını sağlıyordu.
Artık, bu gücü kullanmaya başlamamın zamanı gelmişti. Hayatıma dair, her şey ellerimden kayıp gitmişken, amacımın sadece dünyaya barışı sağlamak olduğunu anladım.
Benim gücüm dünyaya karşı buydu.
Dünyaya barışı yaymak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hacker | Tony Stark
FanfictionVeronica, evini kaybettikten sonra Amerikanın eskiden terk edilmiş sokaklarında kendini bulur ve dünyaya barış yaymak adına maceraya atılır.