"O an olayı anlattıktan sonra seni boğabilirdim. Veya ne bileyim, seni bıçakla deşebilirdim. Yada türlü işkenceler sonucunda seni öldürüp, cesedini yakıp, küllerini denize dökebilirdim." diyor Jungwoo karşısındaki arkadaşına.
Her ikisi de yorgun, uykusuz ve bitkin haldeler. Çünkü Jaehyun'un yapması gereken bir tarih ödevi var ve, her ikisi de bitirmek için iki gündür sabahlıyor. Ancak, Jungwoo bu durumdan pek rahatsız.
"Sana inanamıyorum Jaehyun. Önce bir sikikle çarpışıyorsun, sonra o sana kitaplarını unuttuğunu söylüyor, sonra sende onlara ihtiyacım yok siktir et diyorsun." Jungwoo kollarını kaşırken konuşmasını bitiriyor.
Jungwoo şu an arkadaşıyla sakinmiş gibi konuştu. Fakat fazlasıyla sinirli, ve gece saatlerinde oldukları için sinirini pekte dışarı vuramıyor. Bu da kollarının daha çok kaşınmasına neden oluyor.
Jungwoo kendini bildi bileli, sinirlendiği zaman hep biryerleri kaşınır. Ama bu yaşına kadar hiç bu durumu sorgulamadı. Belkide sorgulanılacak kadar ciddi bir durum olmadığını düşünüyor. Çünkü o buna alıştı. Fazla kaşıdığı için soyulan derilerinin bıraktığı izlere de alıştı.
"Kes artık kaşımayı. Kolların kanıyor." diyor Jaehyun tiksinmiş bir şekilde. Arkadaşının kollarına güçlükle bakabiliyor. Diğerinin aksine, kandan nefret ediyor çünkü.
"Senin yüzünden oluyor Jae. Sen ödevlerini koridorun ortasında yığılmış bir şekilde bırakıp gitmeseydin bunlar olmazdı." Artık kollarını kaşımayı kesiyor. Çünkü cidden çok kanadığının farkına vardı.
"Neyse." diyor oturduğu sandalyeden kalkarken. "Ben kollarımı yıkayıp geleceğim."
Jaehyun ise lavaboya giden arkadaşının arkasından bakıyor sadece. Şu an kafası fazla karışık ve çokta stresli. Bu yüzden yine ağrıyan şakaklarına masaj yapmaya başlıyor.
O sırada yanına Jungwoo geliyor ve oturuyor. "Kendine çok fazla yükleniyorsun Jaehyun. Özellikle şu şey konusunda." Jungwoo cümlesini tamamlamıyor. Çünkü şakaklarını ovalayan arkadaşının neyi kastettiğini anladığını düşünüyor.
Öyle de oluyor zaten. Bu yüzden Jaehyun, arkadaşının lafını es geçiyor.
"Yarın Jungkook ve Yuta'yla konuşacağım. Onların tarihleri çok iyi. Bana yardım edebilirler."
Jungwoo duyduğu ilk isim yüzünden suratını ekşitiyor. Nedeni çok belli, ikiside farkında. Ama Jungwoo o an bozuntuya vermeden devam ediyor.
"Tamam. Ne yaparsanız yapın. Ben uykusuz kaldım, biraz da onlar kalsın." Jungwoo tekrar oturduğu yerden kalkıyor, ve arkadaşının kolundan tutup onu da kaldırmaya çalışıyor.
"Hadi kalk. Cidden çok geç oldu, yatalım artık. Yarın düşünürüz." Jaehyun şu an arkadaşına karşı çıkacak durumda değil. O yüzden kendisini kaldırmasına izin veriyor.
Ayağa kalkıyor, fakat susadığı için ilk önce mutfağa doğru gidiyor.
Dolabın kapağını açıp bardağa uzanırken yanına Jungwoo geliyor ve elini tezgaha koyuyor.
"Bu arada, kim o sana çarpan şuursuz?"
Jaehyun duyduğu soruyla, elindeki bardağı tezgaha bırakıyor. Konuşmanın uzun süreceği çok belli.
"Offf, tanımıyorum Jungwoo. O gün ilk defa gördüm. Birde zaten her işimiz bitti, kusursuzuz ya, bir tek çarptığım çocuk kaldı." Jaehyun mızmızlanmaya başlayınca, Jungwoo yine yüz ekşitiyor.
"Sana Aşık Veysel' in bir sözünü söyleyeyim mi?" Jaehyun duyduğu şeyle tek kaşını kaldırıyor. Ama yine de evet anlamında kafasını sallıyor.
"Kes ağlamayı, sokarım bağlamayı."
"Bir dakika, Aşık Veysel kim be?"
"Ne bileyim ben be."
"Bağlama kim be?"
"Ne bileyim ben be."
Jaehyun göz deviriyor. Çünkü arkadaşının dalga geçtiğini şu an farketti.
"Neyse hadi yatalım. Oyalandıkça oyalanıyoruz."
Jungwoo son noktayı koyuyor ve yatağa doğru ilerliyorlar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sessizliğim oldu yokluğun, 𝙟𝙖𝙚𝙮𝙤𝙣𝙜 ✓
ФанфикшнKoca bir sevdadır yaşamakta olduğun, anlamazsın. Uçar gider koşsan da tutamazsın.
