Bölüm 1 "Ben Bu Adamı Nerden Tanıyorum?"

30 4 19
                                    

Medya: Kaneki Ken
Gözlerim açılmamakta direnirken onları biraz daha zorladım. Ciğerlerim her nefes alışımda yanarken tenimin buz gibi olduğunu hissediyordum. Son bir çabayla gözlerimi açılması için zorladım. İşe yaramıştı gözlerim açılmıştı ama ortakıl zifiri karanlıktı ve hiç birşey göremiyordum. Biraz korkmuştum çünkü benim odam hep aydınlık olurdu. Sonunda bir cesaretle doğrulup ayaklarımı yataktan sarkıttım. Ama ayaklarım zemine deymiyordu. Biraz daha aşağıya sarkıttım ama yine olmamıştı. En sonunda ayaklarımı geri toplayıp bağdaş kurdum. Odaklanmaya çalıştım. Yaptığım meditasyonlar işeyaramalıydı. Ama olmuyordu. Korku bedenimi ele geçirirken titredim. Verdiğim nefes biraz ilerde buza dönüşüp boşluğa düşmeye başladı. Şimdi anlamıştım. Ben bir rüyanın içindeydim ve rüyalar yönetilebilirdi. Gözlerimi kapattım ve bir deniz kenarında olduğumu düşündüm. Bacaklarımı rahatsız eden kumlar, denizin tuzlu kokusu ve dalgaların sesini. Huzur vericiydi. Kulağıma gelmeye başlayan sesle gözlerimi açtım. Burası muhteşemdi. Yaklaşık 50 adım ötemde ufka kadar uzanan turkuaz sular ve yaklaşık beş kilometre ötede duran takım adalar. Birkaç dakika sonra yanıma birisi geldi. Bu tuhafıma gitmişti çünkü bu rüyayı ben yönetiyordum. Onu tanımıyordum ve buraya gelmesini istememiştim. Gittiğini hayal ettim ama olmuyordu. Birden konuştu sesi kalın ve sertti. "Kes artık şunu başımı ağrıtıyorsun. Bu rüyayı yöneten kişi sen değilsin." dedi. Şok geçirmiştim. Ona doğru dönüp yüzüne baktım. Sert yüz hatları vardı ve çenesi sinirden kasılmış gibiydi. Zorlamayı bıraktığımda rahatladı ve bana döndü. Göz rengi tarif edilemeyecek kadar değişik bir kahveydi. Tek gözkapaklı ve oldukça yakışıklıydı. Bu rüya oldukça tuhaf bir hal almaya başlamıştı. Saçlarını eliyle düzetti ve tekrar adalara doğru bakıp konuşmaya başladı "Seni buraya getiren benim. Bir kumsal hayal etmeni sağlayan da benim. Bundan sonra rüyalarında hep beraber olucaz." hafifçe gülümseyip bana döndü "Belki gerçek hayatında da sana musallat olurum."

Bir anada yatağımdan fırladım. Henüz güneş tam olarak doğmamıştı. Derin bir nefes aldım ve yatağımdan kalkıp yavaş adımlarla odamdan çıktım. Koridorda birkaç tablo hariç hiç birşey yoktu. Bu tablolar hep bana anlamsız gelmiştir. Ama babam hep onların yüz yıldan eski olduğunu ve amcamlar yerine bize verildiği için şanslı olduğumuzu söyleyip durur.

Ses çıkarmamaya özen göstererek koridordan geçip aşağı kata indim ve mutfağa yöneldim. Gold mutfakta uyuyordu. Onun yanından geçip buz dolabının kapağını açtım ve kendime soğuk su doldurdum. Gold buzdolabı sesinden olsa gerek uyanıp havlamaya başladı. Eğilip başını olşadım. "Günaydın kızım. Bir sabah gezisine ne dersin?" dedim. Her zaman sevindiğinde yaptığı gibi arka patilerinin üstünde kalkıp ön patilerini yere vurdu. Yukarı çıktım ve unicornlu tulumumu çıkarıp siyah bir tayt ve uzun beyaz üzerirde Kaneki'nin olduğu t-shirtümü giyip aşağı indim. Girişteki dolaptan Gold'un tasmasını alıp taktım ve dışarı çıktık.

Zaten yaz ayında olduğumuz için üstüme hırka alma gereği duymadım. Birkaç hafta sonra okullar açılıyordu ama pek umrumda olduğu söylenemezdi. Üniversite sıkmıştı artık. Bir bölümü bitirmiştim ama ailem istiyor diye sağlık alanına da el atmıştım. Asıl mesleğim tercümanlıktı ve Altay dil ailesinde ustaydım.

Gold her zamankinden daha hızlı yürüyor ve arada sırada koşuyordu. İstanbul'un ara sokaklarında kaybolmak üzereyken Gold sonunda yavaşlamaya başlamıştı.

Etrafıma bakındım. Açıkçası biraz şaşırmıştım. Bir ara sokak olmasına rağmen oldukça düzenli bir yerdeydim. Tahta ve eski evler vardı. Evler eski olmasına rağmen yıkılmış değillerdi hatta yeni gibi bile duruyorlardı. Rengarenk boyanmış bu evlere hayranlıkla baktım. Burası fotoğraf çekmek için harika bir yerdi.

İri yarı sinirli bir adamın bana doğru geldiğini gördüm. Bir adım geri atmıştım ki adam kolumdan sıkıca tutup beni biraz havaya kaldırdı. Canım çok yanmıştı ve istemdışı yüzümü buruşturmuştum. Adam
"Seni küçük fare nasıl girdin buraya?" diye bana kükrediğinde biraz titredim kekeleyerek "Ben girdim işte" yolu gösterdim "ordan yürüyerek girdim." Gold deli gibi havlayıp adamın bacaklarını ısırıyordu ama adama işlemiyordu. Adam yüzünü buruşturup gözümün içine baktı. "Dalga mı geçiyorsun sen benimle yoksa saf ve salak mısın?" adam sorgulayan gözlerle beni iterek bıraktı ve beni süzdü. Bundan hiç hoşlanmamıştım. Gold adamla arama girip ona hırlamaya başladı.

Birkaç saniye içinde ne olduğunu anlamadım bile 9 yaşında bir kız çocuğu Gold'u alıp götürdü. O adamsa kolumdan tutup beni bir eve soktu. Ben çırpınırken bana bağırmaya başladı "Kim olduğunu ve buraya nasıl girdiğini bilmiyorum ama Krisin seni görmesi gerekiyo." kaç kat merdiven çıktık bilmiyorum ama üç kattan fazla olduğu kesindi ve buradaki evlerin tamamı üç katlıydı. Sonunda bir odaya girdiğimizde donup kaldım. Karşımda boydan bir pencere vardı ve o manzara kesinlikle dünyaya ait değildi. Keskin bir uçurumun üzerinde yemyeşil çam ağaçları ve uçsuz bucaksız bir deniz. Denizin rengi o kadar güzeldi ki insan içine atlamak istiyordu. Çam ağaçlarının muhteşem kokusu burnuma değdi ve ürperdim. Sonra fark ettiğim bir detay ise odanın tıpkı bir morg gibi buz gibi olmasıydı.

Oda oldukça şık dekore edilmişti sağ tarafımda oldukça büyük tahta bir kitaplık duruyordu, önümdeki duvar - duvar demek mümkün değil- büyük bir çoğunluğu camdı, odanın ortasında bir masa vardı, sol tarafımda ise dev bir ekran ve o ekranda dönüp duran dünya. Sonra camın kenarına yaslanmış bana bakan bir adam fark ettim. Ben bu adamı nerden tanıyorum?

Selam arkadaşlar yeni bir kitapla karşınızdayım umarım kitabın ilk bölümünü beğenirsiniz. Kapak tasarımını sonraki bölümlerde yapıcam. Kendinize iyi bakın. 😘😻😎🙏

Harita:KontrolHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin