Öğretmenin sınıfa girmesinden sonraki süre sıradandı. Öğretmen yeni geldiğimi -nasıl olduysa- anlamamış, sınıfa kendimi tanıtmama gerek kalmamıştı. Bilmiyorum belki biliyordu ama tanıtmamın gerekmediğini düşünüyordu. Her türlü işime gelmişti benim de. Dersi sonuna kadar dinleyip not almıştım, sonradan konu eksiğim olsun istemiyordum. Öğretmen eşyalarını toplayarak sınıftan çıktığında sıramdan kalktım. Aynı şekilde onlarda kalkmış yanıma gelmişlerdi. Jeno gülümseyerek "Kantine gitmeyi düşünüyoruz, ne dersin?" diye sordu.Bana da fikrimi sormaları gülümsetirken "Olur, bana uyar." dedim. Yürümeye başladığımızda Chenle heyecanla "Yeni geldiğin halde, şimdiden birisiyle kavgalı oldun ve bu benim yüzümden. Cidden çok üzgünüm Haechan. Ama gerçekten çok iyi savunuyorsun kendini. Uhm ayrıca iyi gözdağı veriyorsun." dedi.
"Merak etme, bana bir şey olmaz. Ben alt tarafı kuralların değiştiğini gösterdim ama kuralları koyan insanlar koydukları kuralların değişmesini sevmezler. En yakın zamanda bir şeyler yapacak ve benden, karşılığını da âlâsıyla alacak ama aramızdaki fark şu; o öfkesiyle hareket ediyor, ben zekamla. Eh bu da beni ondan bir hayli avantajlı yapıyor."
İkisi de dediklerime gülümserken Jeno konuştu. "Ben Chenle'nun yanında olmayı çok istedim ama bir türlü izin vermedi. Seni görünce keşke susmasaydım diyorum. Şuncacık boyuyla nasıl oluyorda bu kadar katı bir inada sahip oluyor anlamıyorum."
Üçümüzde kıkırdarken "Ne güzel gülüyorsun öyle..." diye bir cümle duyduk. Hepimizin kafası karşımıza çevrildiğinde Jaemin denen çocuğun bize gelmekte olduğunu gördük. Jeno'nun kaşları çatılırken kollarını önünde bağlamış kafasını başka tarafa çevirmişti. Bu şekilde arkadaşına küsmüş bir çocuk gibi duruyordu, bu da benim gülümsememe yol açmıştı. Jaemin yanımıza geldiğinde kollarını Jeno'ya sarıp yüzünü açıkta kalan boynuna gömdü. Jeno rahatsızca kıpırdanıp "Bıraksana beni be. Hem bana dokunmamanı söylememiş miydim ben sana? Niye dokunuyorsun?" dedi.
Jaemin kafasını kaldırıp Jeno'ya bakarken üzgün bir ifade vardı yüzünde. Gözbebekleri titriyordu, dudaklarının kenarları aşağı doğru çekilmişti. "Ama-ama ballı sütüm benim kalbim sadece 'Jeno' diye atmaya başladıktan sonra diğer tenler benim için sadece bir et parçasından ibaret oldular. Seninkine dokunmazsam parmak uçlarım yanıyor, kalbim sıkışıyor yemin ederim. Dayanamıyorum, duvarlar üstüme üstüme geliyor. Bu sesini duymazsam ya da gözlerimiz buluşmazsa da oluyor. Gülüşünü duydum ama gözlerin gözlerime değmedi hâlâ. Hadi bir kerecikliğine bana dön, mahrum etme dünyanın en harikası gözlerini. Bu dünyada 7 tane değil, bir tane harika var o da gözlerin."
Bu çocuk için ben sessiz, sakin bir tip dememiş miydim? Ben mi yanılmıştım yoksa bu hali sadece Jeno'ya mı özeldi anlamamıştım. Jeno dedikleriyle biraz yumuşamış gibi duruyordu ancak Chenle'ya demesine rağmen onunda kolay kırılmıyordu belli ki inadı.
"Hayır, göstermiyorum. Hak etmiyorsun sen göstermemi. Dün görmedim mi sanıyorsun o kızla konuşmanı?"
Jaemin'in kaşları çatılırken "Ne kızı?" diye sordu.
"Ne bileyim bi kızla konuşuyordun dün kafede, gördüm."
"Dün konuştuğum tek kız garson kızdı Jeno ve sadece sipariş vermek için diyalog kurduk."
"Ben-ben gördüm ama onun sana olan bakışlarını. Kör değilim tamam mı?"
"Sen kör olmayabilirsin ama ben körüm Jeno. Ben herkese körüm-"
"Bi tek bana mı değilsin? Bu laflar eskimedi mi ya?"
"Sen herkes misin ki?"
Jeno gözlerini Jaemin'inkilerle buruştururken "Değil miyim?" diye sordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mad city
Fanfiction[markhyuck] "bu şehir deli ama benim sana deli olduğum kadar değil" yan shipler: jaeno/chensung ama jisung seme