Chenle'nun ağzından
Bir sonraki günOkula geldiğim gibi görevlilerden biriyle konuşmuş Haechan için gerekli kitapları almıştım. Yapacağım şeyleri erkenden yapıp geri kalan zamanı kendime harcamayı severdim. Mesela şimdi kantinden çikolatalı süt almak için merdivenlerden iniyordum. Daha düne kadar sırama bir şey olmasın diye koştururken şimdi rahattım. Pekâlâ, hâlâ Somi bir şeyler yapabilirdi ama Haechan vardı artık yanımda. Ona güveniyordum. Geldiği gibi işlerin yürüyüşünü değiştirmişti. Gerçekten güçlü bir karakteri vardı.
Kavgadan nefret eder, bir şeylerin şiddetle çözülebileceğine asla inanmazdım. Şu ana kadar kimseyle ne sözlü, ne de fiziksel kavga etmiştim. Yumruk atmayı bilmezdim, yumruk yemenin nasıl acıttığını da bilmezdim. Beni büyükannem ve büyükbabam büyüttü. Her zaman bir şeylerin konuşarak halldedileceğini söylerlerdi, hâlâ söylerler. Bende dedikleri gibi yapardım, karşımdakiyle konuşup anlaşmaya çalışırdım. Somi'yle de konuşmaya çalışmıştım ama o asla dinlememişti beni. Bende pes etmiştim en sonunda.
Düşüncelerimden kurtulmak için kafamı iki yana sallarken kolumdan çekilip erkekler tuvaletine sokulduğumda şok olmuştum. Beni tuvalete çeken Somi veya onun ayak takımından biri değil, Jisung Pwark'tı.
Düzelteyim; kaşı ve dudağı patlamış bir Jisung Pwark'tı.
Ben ona şokla kocaman açılan gözlerimle bakarken onun gözlerinden yorgunluk akıyordu. Kekeleyerek "Ne-ne oldu sana, ki-kim yaptı bu-bunu?" diye sordum.
Dudağının bir kenarı havaya kalkarken "Ne o, endişelendin mi yoksa?" diye soruyla karşılık verdi. Sesi ve ifadesi alaycı olsa da gözlerindeki ifade değişmemişti.
"Hayır iyi yapmış diyecektim."
Dediğime gülümsedi. Gülümsemesi gerçekti. Konuştuğumuz dönemler bana "Sana hep gerçekten gülümsüyorum ama nedenini bilmiyorum." demişti. Onun gerçek ve 'diğer insanlara' olan gülümsemesini bilirdim.
Şu anki gerçekti.
"Chenle..." diye fısıldadığında "Hm?" gibisinden bir ses çıkardım. "Hatırlıyor musun, bir keresinde benden borç almıştın. Bende senden bir şey isteme hakkım olursa veririm demiştim. Lütfen hatırlıyor ol."
Düğümlenen boğazımla sertçe yutkunurken kafamın içindeki anı defterinin sayfalarının çevrilme sesleri kulaklarımda yankılanıyordu.
Flashback
Kantine girdiğimde karnım açlıktan kazınıyordu. Dersler bugün nedenini bilmediğim bir şekilde yavaş geçiyor, bunaltıyordu beni. Bir de tek başına olunca gün geçmek bilmiyordu. Sıraya girmeden önce paramı elime almak için cebime attığım sırada boş cebimle karşılaşınca gözlerim kocaman açılmış, endişeyle ceplerimi aramaya başlamıştım. Hepsinin boş oluşu kocaman bir hayal kırıklığı sebebiydi. Dün giydiğim ceket farklıydı, param içinde kalmış olmalıydı.
Hayal kırıklığıyla nefesimi üflerken para isteyecek kimsem olmaması kalbimi kırmıştı. Okula Jisung'tan hoşlandığımı yayan arkadaşımla arkadaşlığımızı kesin bir şekilde bitirmiştim. Güvenilmez biriyle arkadaşlık edemezdim. Ondan başka biriyle arkadaşlık kurmadığım için başka arkadaşım yoktu. Arkadaşım olmaması sorun değildi genellikle ama şimdi olmuştu.
Çenemde hissettiğim elle gözlerim hızla elin sahibinin gözleriyle buluştu. Jisung Pwark güzel bir gülümsemeyle bana bakıyordu. Ben gülümsemesine takılı kalıp gözlerimi kırpıştırırken "Kim üzdü seni böyle? Kekleri yanmış annem gibi bakıyorsun etrafa." dedi.
Dediğiyle kıkırdarken çenemdeki elini çekmemesi kalbime iyi gelmiyordu. Aklıma gelen şeyler yüzüm tekrardan düşerken "Ben... Paramı diğer ceketimin cebinde unutmuşum ve şimdi açlıktan öleceğim. Hiç arkadaşım da yok ki borç isteyeyim." dedim sitem edercesine.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mad city
Fanfiction[markhyuck] "bu şehir deli ama benim sana deli olduğum kadar değil" yan shipler: jaeno/chensung ama jisung seme