Haechan'ın ağzından
Okuldaki dördüncü günüUyandığımda odadaki herkes kahvaltı etmeye inmişti. Bir odada 4 kişi kalıyorduk, 2'li ranzalarda olmak üzere. Oda arkadaşlarımından ikisi benden bir yaş küçük, diğeri yaşıtımdı. Yaşıtım olanla aynı okulda değildik. Odada iki dolap vardı, onları yarı yarıya bölümüştük. Uyku sersemliğiyle odadan çıkıp ortak banyoya doğru yürüdüm ve içeri girdiğimde hızlıca işlerimi hallettim. Odaya geri dönüp üstümü değiştirdim. Çantamı dün akşam hazırladığımdan, onunla uğraşmadan alıp odadan çıktım. Aşağı indiğimde herkes kahvaltısını bitirmiş, yurttan çıkıyordu. Zamanlamın bu kadar iyi olmasına bıyık altından gülümseyip arkalarından servise bindim.
Okula geldiğim gibi kafamı sıraya koyup uyumaya çalıştım. Canım hiçbir şey yapmak istemiyordu, ara ara olan bir şeydi bu. Ruh halim yerlerde oluyor, kolumu kaldırasım gelmiyordu. Ama hâlâ çözmem gereken Somi meselesi vardı. Dün ne yapsam diye çok düşünmüştüm. Fiziksel bir zarar veremezdim; bu sadece onun kız oluşundan değildi karşımdaki erkek de olsa aynı şeyi yapardım. Nedeni basitti, bana göre fiziksel zarar geçici olduğu için önemsizdi. Önemli olan ruhsal olarak korkutmaktı. Somi'nin zayıflıklarını belki ben bilmiyor olabilirdim ama bilen birileri olduğundan emindim. Mesela şu hep yanında gezen kız biliyor olmalıydı. İnsanların alerjisi olduğu şeyler, fobileri ve sırları olurdu. Belki yaptığımı yanlış bulacaksınız ama ben bu kızdan cidden bıkmıştım, ki daha 4 gün olmuştu tanışalı. Bir daha hiçbir şey yapmamasını sağlamak iki taraf içinde en iyisi olurdu.
O kızla yalnız kalmalıydık, işte o zaman onun ağzından laf alabilirdim. Ama nasıl yalnız kalacaktık? Neler yapabileceğimi düşünürken aklıma gelen fikirle içten içe gülümsedim. Hızlı çalışan ve mantıklı planlar üreten beynimi seviyordum. Rahatlayarak hafifçe kıpırdanıp olduğum yerde daha rahat hale geldim. Ne eksik diye düşünürken aklıma kulaklıklarım gelince nasıl unuttuğuma hayret ederek cebimden mp3'ümü çıkardım ve kulaklığımı taktım. Rastgele bir şarkı açıp zihnimi tamamen boşalttım.
Chenle'ya ya da Jeno'ya ait olduğunu düşündüğüm bir el saçımı karıştırmış, biraz oynamış ve başka hiçbir şey yapmadan yok olmuştu. Kafamı kaldırdığımda ne Chenle'yu, ne de Jeno'yu görmüştüm etrafımda. Yerlerinde de yoklardı.
Anlamamazlıkla etrafıma bakarken, kendi kendime omuz silkip yerimden kalktım. Hızlıca merdivenleri inip nöbetçi öğrenciye doğru yaklaştım. Alt sınıflardan gibi duruyordu, minyon tipli, masum bir ifadeye sahipti. Yanına gelince kafasını kaldırıp yüzüme baktı. Samimi olduğunu düşündüğüm bir gülümseme sunarken "Merhaba. Senden küçük bir yardım isteyecektim. Çok zor bir şey değil sadece sevgilim biraz rahatsız, bu yüzden ilk derse girmemesi için acaba ders başladığında sınıfa gelip onu müdürün çağırdığını söyleyebilir misin? Merak etme ilk ders olduğu için kapalı saha boş olacak ve oraya gidecek. Kimse onu görmeyecek, sana bir şey olmayacak. Sen sadece onu çağır ve merdivenlerde yanından ayrıl o gerisini halleder. Kız arkadaşımın adı Sohye." dedim.
Aslında hepsini kafadan atmıştım ama duymak istediklerini ona vermiştim. Başına bir şey gelmeyeceğini söylemem savunmasını zayıflatmış, kendimden emin olmam onu da etkilemişti. Ayrıca amacımda hiçbir kötülük yoktu, sözde sevgilimi düşünüyordum. Gülümseyip kafanı onaylar şekilde sallayınca planımın ilk kısmının işlemesi beni mutlu etmişti. Yanından keyifle ayrılırken etrafta gezinen gözlerim onunkilerle buluştu. Bu bir haftadır çok sık olan bir şeydi; sürekli onu bana bakarken yakalıyordum. Asla gözlerini kaçırmıyordu, bende asla gözlerindeki ifadeyi okuyamıyordum. Kantindeki yakınlaşmamızdan sonra sadece aynı ortamlarda bulunmuştuk, yanıma gelmemişti bir daha.
Merdivenlerden çıkmaya başladığımda çok geçmeden bana yetişip beni duvara yaslamasıyla gözlerim kocaman olmuştu. Karşımda nefes nefese, gülümseyerek bana bakıyordu Gözlerimi şaşkınca kırpıştırırken "Na-napıyorsun?" diye kekeledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mad city
Fanfiction[markhyuck] "bu şehir deli ama benim sana deli olduğum kadar değil" yan shipler: jaeno/chensung ama jisung seme