Jeno'nun ağzından
Diğer gün (Chenle'nun ağzından yazılan günden sonraki gün)Servisten inip çantamı düzelttim ve okula doğru yürümeye başladım. Bugün enerjik hissediyordum. Okulun en dış kapısına yaklaştığım sırada biri "Pişt, güzellik!" diye bağırınca üstüme alınmamıştım başta. Ama sonra "Servisten inen, kırmızı çantalı güzellik." diyince gözlerimi bağıran kişiye çevirmiş, Jaemin'i görünce gözlerimi devirmiştim. İki gün önceki olaydan sonra dün gelmemişti ama şimdi yine güzel gülüşüyle bana bakıyordu.
Zaten ondan başkası bana laf atamazdı. Geldiğim dönem her erkeği köşeye çekip göz dağı vermişti, erkekler başta yanımdan geçmeye korkuyorlardı. Sonrasında bir şey yaparsa onunla bir daha konuşmayacağımı söylemiştim de yanımdan geçmelerine 'izin' vermişti.
Yanıma doğru gelirken "Ne var?" diye ters bir cevap versem de onu gördüğüme sevinmiştim içten içe.
"Tarçınlı çöreğim nasıllar bugün?"
"Sana ne?"
"Hmm her zamanki gibi demek."
"Ne yani sen bana her zaman gergin, sinirli ve huysuz mu demeye çalışıyorsun?"
"Hayır, her zamanki gibi güzelsin diyorum."
Yanaklarım utançtan kızarırken gözlerimi yere çevirdim. Ona ne zaman ve nasıl ters bir cevap verirsem vereyim her seferinde aynı şeyi yapıyordu. Öyle cevaplar veriyordu ki, sert davranışlarımdan utanıyordum. Ondan uzak durmaya çalıştıkça kendisinin bana çekildiği yetmiyormuş gibi, beni de kendisine çekiyordu. Yanaklarımı şişirip gözlerimi etrafta gezdirirken gülümseyerek bana bakan yüzünde takılı kaldı.
"Sınıfa gitmem lazım."
"Dur, vermek istediğim bir şey var. Onu vereyim öyle git."
"Hm, ne, neyi?"
Pekala biraz heyecanlanmış olabilirdim çünkü ben hediyeleri çok severdim. Gülümsemeye başladığımı biliyordum.
"Telefon numaramı."
Gözlerim sinirle kısılırken öfkeyle arkamı dönüyordum ki aceleyle kolumdan tutup "Şaka yaptım, şaka yaptım. Numaramı zaten kaydetmiştim telefonuna. Hediye vereceğim aslında, gerçekten bak." dedi.
Gözlerim kocaman açılırken "Nasıl numaranı kaydettin telefonuma ya? Ben sana hiç telefonumu vermedim ki." diye sordum.
"Geçen sene sen beden dersindeyken telefonundan kendimi arayıp kaydetmiştim, sonra dedim hazır bendeyken kendimkini seninkine kaydedeyim. Kötü mü yapmışım?"
Birbirine bastırdığım dişlerim arasından konuştum. "Ver şu hediyemi de gideyim."
Dudağının kenarları aşağı doğru inerken kolumdaki eli elime kaymış, baş parmağıyla elimin üstünü okşarken "Sadece hediye için mi duruyorsun? Bu kadar çok mu gitmek istiyorsun yanımdan?" dedi üzgün olduğu belli bir tonda.
İçim sıkıntıyla dolarken yanağımın içini ısırdı. Her seferinde onu üzerken kendim de üzülüyordum ve bu çok can sıkıcıydı. Buraya ilk geldiğim günü çok iyi hatırlıyorum; servisten inip okula ve öğrencilere göz atarken Jaemin'le göz göze gelmiştik. Jisung'a gülerek bir şeyler anlatıyordu, göz göze geldiğimizde gülümsemesinin güzelliğine iç çekmiştim. Hemen sonrasında basan utanç duygusuyla gözlerimi yere dikerek yürümeye başlamıştım. Ona bakmak istiyordum ama gözlerinin hâlâ bende olduğunu hissettiğimden bakamıyordum. Tekrar göz göze gelme riskini göze alamazdım. Önüme bakmadığım için yürürken biriyle çarpışmıştım, o kişi Chenle'ydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mad city
Fanfiction[markhyuck] "bu şehir deli ama benim sana deli olduğum kadar değil" yan shipler: jaeno/chensung ama jisung seme