3. bölüm (uzun bir aranın ardından)

53 2 0
                                    

bertaux'ya söz verdiği üzere üç gün sonra dönecek yerde , hemen ertesi gün döndü. sonrada hiç aksatmadan haftada iki kez gelmeye başladı. bazende sanki yanılmış gibi beklenmedik zamanlarda çıkıp geldiği oluyordu . her şey yolunda gitti ve hasta iyileşmeye başladı. 46 gün rouault babayı harabesinin yanında tek başına yürümeye çalışır görünce , mösyö bovary'i üstün yetenekli bir doktor saymaya başladılar. rouault baba, yvetot'nun, hatta rouen in en iyi ve usta doktorlarının bile kendisini daha kısa zamanda iyileştiremeyeceklerini söylüyordu .

  charles ise, bertaux'ya niçin böylesine büyük bir zevk duyarak geldiğini hiç düşünmedi. düşünseydi, çabasını şüphesiz durumun ciddiliğine, belki de umduğu kazanca yorardı. Bugünlerde erkenden kalkıyor, dörtnala gidiyor, hayvanını oldukça zorluyordu. sonra inip ayaklarını otlara siliyor, içeriye girmeden önce siyah eldivenlerini takıyordu. avluya girmeyi, dönen tahta perdeyi omzunda duymayı, duvarın üstünde öten horozu, kendisini karşılamaya gelen çocukları seviyordu. onu kurtarıcısı olarak adlandıran rouault baba'yı mutfağın yıkanmış taşları üzerinde matmazel emma'nın tahta tabanlı ayakkabılarını seviyordu. 

   emma herzaman onu binek merdivenin ilk basamağına kadar götürüyor ve eğer atı getirmemişlerse, orada duruyordu. Vedalaşmış oldukları için konuşmuyorlardı artık.  hafif rüzgar ensesindeki ince saçları darmadağın ediyor ya da kalçasının üzerinde incecik bayraklar gibi kıvrılan şeritlerini oynatıyordu. buzların çözüldüğü avluda, ağaçların kabuklarından suları n sızdığı ve evlerin çatıları üzerindeki karların eridiği sırada emma bir eşikteydi. gidip şemsiyesini aldı, açtı. Güneşi geçiren güvercin göğsü rengindeki şemsiye kımıltılı yansımalarla yüzünün beyaz derisini aydınlatıyordu . emma bunun altından ılık havaya gülümsüyordu, damlaların gerilmiş kumaşa bir bir düşüşü duyuluyordu. 

   charles in bertaux'ya gidip geldiği ilk günlerde madam bovary, hasta hakkında bilgi almayı hiç ihmal etmiyordu. hatta ayrıca tuttuğu defterde, mösyö rouault için güzel bir boş sayfa bile ayırmıştı. ancak bir kızı olduğunu öğrenince onun hakkında da bilgi toplamaya başladı. matmazel rouault'ın manastır okulunda ursulinelerin yanında yetiştirilip iyi bir eğitim gördüğünü, bunun sonucu olarak ta dans, coğrafya, resim, el işi bildiğini piyano çaldığını öğrendi.  bu da bardağı büsbütün taşırdı.                                                                                                            kendi kendine "bunun için" deyip duruyordu "onu görmeye gittiği zaman yüzünün böylesine aydınlık olması yağmurda bozulmasından korkmadan yeni yeleğini giymesi demek hepsi bu kadın içindi . of bu kadın                                                                                                                                             içgüdüsüyle tiksindi kızdan . önce, kinayeli sözlerle döktü içini charles bunları anlamadı sonra; yeri geldikçe hoş olmayan sözler söyledi, charles ses çıkarmadı. sonrada yana yakıla sitemler etti . charles gene bir şey diyemedi ne karşılık vereceğini bilemedi . mösyö rouault iyileştiğine, bu insanlar hala para da vermediklerine göre bertaux'ya niçin gidiyordu hala AH! orada kimse konuşmasını bilen bir kişi, bir nakışçı , kafalı bir insan vardı da ondan  . onun sevdiği şehirli hanım kızlardı. Sonra tekrar konuşmaya başlıyordu:"rouault babanın kızı şehir hanımıymış? hah sevsinler !Dedeleri çobandı. bir de yakın akrabaları vardı ki, az kaldı kötü bir iş yüzünden mahkemelere düşecekti. O kadar patırtı etmek; bir kontes gibi ipek elbiseler içinde kilisede boy göstermek boşuna. Zaten zavallı adam geçen yılın ürünleri olmasaydı, borçlarını bile zor öderdi.                                                                                                                                                         charles'in canına tak etti bertaux'ya gitmeyi kesti. heloise, eli dua kitabının üzerinde, bir sürü hıçkırıktan , öpüşten sonra büyük bir aşk taşkınlığı içinde bir daha gitmeyeceğine yemin ettirmişti. Ama şiddetli arzusu yemininin tutsaklığına başkaldırdı . saf bir içten pazarlıkla, onu görme yasağının onu sevmek için bir çeşit hak olduğunu düşündü. hem sonra dul kadın; zayıftı, uzun uzun dişleri vardı her mevsimde ucu kürek kemiklerine inen, küçük bir şal taşırdı. kuru bedeni çok kısa elbiseler içinde hapsedilmiş gibi sarılıydı; boz çoraplar üzerinde geniş ayakkabılarının birbirini kesen bağları topukları görünürdü                                                                            charles'in annesi arada sırada onları görmeye geliyordu. ama birkaç gün geçince, gelin onuda kendisine uydurur gibi oluyordu. Charles'i öğütlerle, iki bıçak gibi doğruyorlardı. Bu kadar fazla yemekle iyi etmiyordu. Her önüne gelene ikramda bulunmak da ne içindi? Fanila giymemekte de direnebilir miydi?                                                                                                                                                   Dul dubuc'ün parasını elinde bulunduran ıngouvilelli noter, baharın ilk günlerinde deniz seyahatine çıktı; kasasında bulunan tüm parayı da beraberinde götürdü. heloise'in 6000 frank değer biçilen gemi hissesinden başka, st françois'te de bir evi vardı; orası öyle ama o kadar şişirilen zenginlikten , evde birkaç parça eşyayla birkaç giyecek bir yana dieppe deki evin ipotekle temeline kadar kurtlanmış olduğu anlaşıldı; noterin yanına koyduğunu yalnız tanrı biliyordu , gemi hissesi de bin eküyü (ekü eski avrupa birliği para birimiydi euro gibi) geçmedi . Kadıncağız demek yalan söylemişti ! Baba bovary öfkelendi, döşemelerin üzerinde bir sandalye kırdı (nalet adam zaten az eşya var bide sandalye kırıyo); karısını, oğluna, koşum takımlarından bile değersiz zayıf bir kısrak koşarak mutluluğunu yıkmış olmakla suçladı. tostes e geldiler. yüzleştiler . kavgalar oldu, heloise, iki gözü iki çeşme kocasının kollarının arasına atladı, anasına babasına karşı kendisini savunması için yalvardı. charles ondan yana çıkmaya çalıştı. onlar da darılıp gittiler.                                                                                                                                                                annesi ve babası tutması gereken tarafı ver gitmeleri gereken yeri bulamasa da kurşun gideceği yeri tam olarak bulmuştu. Sekiz gün sonra kadıncağız, avluda çamaşır sererken birden kan kusmaya başladı.  charles pencereyi kapatmak üzere cama gittiğinde , kadın "OF! TANRIM" dedi ve yere yığıldı . ölmüştü                                                                                                                                     charles, mezarlıkta her şey bittikten sonra evine döndü, masaya yaslandı; acı düşler içinde kaybolmuşcasına , akşama kadar öylece durdu. ne de olsa bu kadın kendisini sevmişti ...

    yeni bölümlerde görüşmek üzere  kendinize iyi bakın ...                           

MADAM BOVARYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin