Nasılsınız gençlik?
Ben pek iyi değilim.
Kalbim kırık ve başımdan bela eksik olmuyor mübarek.
Bu yüzden bölüm biraz gecikti.
Soryyy be bek lerim.•••••
Kalpten yayılan o acı kanser edasıyla tüm vücudunuzu dolaşır, bütün uvuzlarınızı teker teker ziyâret ederdi.
Sinsice yayılan acı, içten içe işlemeye başlar yavaşça öldürürdü.
Sen ey ulu neslin evlâdı
Bu feryâda susacaksın öyle mi?Nâzım Hikmet'in sözü içime işlemiş, bağazımın düğümünü ilmek ilmek çözmüştü.
Gerçekten içimdeki feryâda susacak mıydım?
Dikleşip aynaya baktım. Kırmızı boya suya damlatılmış gibi olan göz aklarım beni hastalıklı bir insana benzetmişti.
Kalbim acıyordu.
Düzeltiyorum.
Kalbim çok acıyordu..
Okyanus gözlerini sevmiştim ben onun.
Nerden bilebilirdim ki o suyun beni alabora edeceğini.
Mavi gözlü insanları ilk Atatürk sonra onun sayesinde sevmiştim.
Her şey onunla güzeldi.
Kalbim onunla güzeldi...
Varlığını hissettiğim bu okul bile onunla güzeldi.Sevgilim,
Keşke sana gökyüzünü verebilseydim.
O gözlerinde kaç ceset yatıyor sevdiğim? Kaç kişi gözünden düştü? Niye duyguların körelmiş gibi?"Denizdeki içli hayat bu gece
Sonu gelmez ölümden de derindi"Niye gözlerindeki hayat sonu gelmez ölümden de derin gibiydi?
-birisi
Zarfın içine koyduğum kağıt tüm kırıklarımı almıştı. Kırıkların açtığı yaralardan akan oluk oluk kanları durdurmak da bana kalıyordu nihayetinde.
Son sarf ettiği kelime yüreğime yanan ok misaliyle saplanmıştı. Kelimeleri yanan bir oktu, sapladığı yer alev alıyor geriye küller kalıyordu. Kalbimi bir avuç küle dönüşmesini engellemeye çalışıyor her nefesim işgence doluyordu.
Önüne gelenin kalbini kıran birini sevmemiştim ben. O gülüşünde güneş ışınları barındıran biriydi. Her güldüğünde güneş benim için yeniden doğuyordu.
Peki neden şimdi güneşin sıcaklığı tenimi okşamıyor da üşüyordum?
Koşa koşa döndüğüm evimin yoluna baktım. O sözleri söylediktensonra omuz atıp çıkmıştım. Ah! Aşkın'a nefret yıldırımlarıyla dolu bakışımı atmayı da unutmamıştım. Artık nasıl nefretle baktıysam yutkunmuş gözlerini kaçırmıştı.