• • •Ellerimdeki renkli poşetlerle hızlı ve telaşlı şekilde oradan oraya koşuştururken heyecanlıydım çünkü akşama üniversiteden arkadaşlarla bir kış partisi düzenlemiştik. Aslında okulumda sevdiğim pek insan yok ama onun da gelme ihtimali vardı.
Dövmeli adamım. O benim dövmeli adamımdı. Onu görünce içim öyle bir titriyordu ki, elim ayağım boşalıyordu sanki.
Yanlış anlaşılmasın aşk değil bu. Sadece onun leziz görünen seksi bedenini arzuluyordum. Eğer bu akşamki partiye gelirse şansım öyle yüksek olurdu ki. En azından bir ihtimal olabilirdi diye düşünüyorum.
Bakalım, her şey gece yarısı belli olacak. Telefonumu, çantamın en kuytu yerlerinden zar zor çıkartıp Helen'i aradım. Gönlüm isterdi tabii onunla birlikte alış-veriş yapmayı fakat sevgili arkadaşım beni pek sevgili sevgilisi için ekmişti.
Lanet olsun. Aldıklarım ve gardrobumdaki kıyafetlere bakacak olursak karar vermek öylesine zor olacaktı ki.. Artık Helen Hanımcığımız kusura bakmayacaktı, onu pek sevgili sevgilisinden zevkle ayıracaktım.
"Alo? Merhaba, yakın arkadaş olduğumuzu son zamanlarda sıkça sorguladığım bayanla mı görüşüyorum?"
"Ta kendisi!"
"Nasıl bir yüzsüzsün sen ya? Benimle gelip gelmemeni de geçtip, telefonun neden icat edildiğini de unutmuş gibisin. Ha, beni aramak dışında her türlü işe kullandıysan orası başka tabii."
"Amma uzattın darling. Aldım ben mesajı tamam. Ne zaman geleyim?"
"Şahsen ben yarım saate evde olurum. Yani on beş dakikaya kapıda olmuş ol."
"Tamam majesteleri, öpüldün."
Bir şey demeden direkt kapadım telefonu. Hah! Tabii ki de tribimi atacaktım. Kankalığın ilk hususlarındandır. Ayağımda yüksek olmasına gerek bile olmayan topuklularla -çünkü her türlü yürüme özrüm vardır- bir yerlere takıla takıla yürürken düşüp, yere çakılmamak için öylesine dikkatli yürüyordum ki. Yeni doğmuş bir ceylan gibiydim.
Tanrım, bu çocuk beni öylesine titretiyor ki!
Şimdilik unutmaya ve önemli saydığım işlerime bakmaya karar verdim -ne kadar mümkün olmasa da denedim diyebileyim en azından- ellerimdeki renkli poşetleri arabamın arka koltuklarına resmen fırlatırcasına koydum ve hemen şoför koltuğuna geçtim. Eve doğru sürerken arabamı en azından düşünmeye vakit vardı. Şuan bir şeyleri ölçüp tartabilirdim.
Mesela bordoya çalan kırmızı kıyafetimi giyip altına nasıl bir ayakkabı giymeliydim? Yoksa gül kurusu kadife kıyafetime aynı tonda bir ayakkabı mı giyseydim. Saçlarım illa açık olacaktı orası kesindi. Peki ya akşamına dövmeli adam gelirse ya nasıl hareket etmeliydim. Bence olduğum gibi davranmalıydım ki beni yanlış tanımasındı. Ama flörtöz mü yaklaşmalıydım yoksa hiçbiriniz umrumda değilsiniz tavrında kötü kız gibi mi görünmeliydim? Bence en iyisi onun beni istemesini sağlamaktı. Onun beni istediğini sanması ama aslında tam tersi oluşunu bir tek benim anlamamdı asıl olay. Evet evet bu tutardı bence.
Of benim gibi bir insan olmak ne zordu!
Kafamdaki hiç bana yakışmayan fazla toy ve ergensi düşüncelerle arabamı evimin oradaki zar zor bulabildiğim park yerine yerleştirip hızla indip. Helen, umarım seni fazla bekletmişimdir.
Oturduğum rezidansın önünde tatlı cadı arkadaşımı görünce daha yavaş adımladım. Maksat sinirlendirmek değil miydi? "Ahh, biraz hızlı mı olsan acaba?" diye carladı uzaktan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Devil Doesn't Sleep (DDS)
Jugendliteratur"Bana sigara içmeyi öğretir misin?" "İçelim o halde." • • •