DDS: "PART 2"

80 10 9
                                    




• • •

Heyecanımın belli olmaması için ne yapmam gerektiğini biri bana tam olarak açıklayabilir mi? Çünkü şuan gerçekten çıldırmak üzereyim. Tamam Venüs sakin ol sadece derin birkaç nefes al ve kendini o yakışıklıya dişi bir kaplan olduğuna inandır.

Göreyim kızımı!

Lüks araçtan inip salona gireli neredeyse yirmi dakikayı bulmuştur herhalde ve ben hâlâ dövmeli adamımı görememiştim. Böyle yerleri çok sevmediğini üstün gözlem yeteneklerim sayesinde anlamam pek uzun sürmedi. Aslında bugün buraya gelmesi için de hiçbir sebep yok. Kalbim o an hayal kırıklığıyla doldu taştı. Boşuna mıydı bu heyecan, bu hazırlık? Hayır hayır, umudunu kaybetme Venüs, gelecek inanıyorum gelecek.

Bedenimden geçen soğuk bir ürperti ve ardından gelen baş döndürücü uyuşuklukla beynimin 'soluna bak aptal' komutuna karşı koyamadım. Oradaydı işte, aptal hislerim ve kadınsı dürtü dedikleri saçma şey beni yanıltmamıştı. Gelmişti işte, buradaydı.

Onu gördüğüm an aklımdan geçen korkunç düşünceler ve boğazımda hissettiğim kuruluk beni bozguna uğratmıştı resmen. Gerçekten bu kadar çok mu istiyordum onu?

Giydiği simsiyah takım elbisenin içindeki ilah duruşunun yanısıra yüzünde taşıdığı bir çift elmas ve kapkara takımının gömleğinin bir yakasından diğer yakasına uzanan iğnesinin ucundan sarkan haç işaretine karşı hissettiğim duygular o kadar başkaydı ki! Tanrım, hislerim ve o resmen başedilemeyecek şeylerdi.

Sol kolunu tamamıyla saran çeşitli dövmelerden haberdardım ve gözle görmemin yalnızca toplum dışında mümkün olacağı başka yerlerinde de dövmesi olduğundan adımın Venüs olduğu kadar emindim. Sol kolundan boynuna uzanan ve takımının dışından son derece harika görünen bu adam felaketti.

Helen'in erkek arkadaşı ve benim de mecburiyetten Helen için katlandığım -hayır inanmayın böyle dediğime kıskancımdan böyle diyorum yoksa kendilerini pek severim- Mete şık bir hareketle kolunu yukarıya doğru kaldırıp parmağını şıklattı, bunca kalabalıkta parmağını şıklattığı kişinin bizi duyabilmiş olması mümkünmüş gibi Mete'nin çağırdığı kişiye baktım. Duyan kişinin, duymuş olmasının imkansızlığını geçtim, duyan kişi imkansızımdı.

Dövmeli adamım uzun bacaklarıyla tıpkı bir kurt gibi -biri beni bu düşüncelerden sıyırıp almalı yoksa ben burayı terk etmek zorunda kalacağım- hayır hayır dövmeli adamım gayet bir insan gibi ritmik adımlarla buraya yaklaşmaya başladı tabii ben o sırada heyecandan arkadaşımın elini mıncırıyordum ve yüzümde tek bir mimiğin bile agresif bir şekilde hareket etmemesi için olağanca gücümle kendimi kasıyordum. Kim bilir dışardan nasıl görünüyorumdur.

Dövmeli adamım tam olarak bizim etrafını çevrelediğimiz ayakta masanın yanına geldiğinde Mete ile erkekçe ve dostane bir şekilde selamlaştılar, bu sırada ikisinin de yüzünde küçük bir tebessüm vardı.

"Jan, dostum çoktandır göremiyordum seni. Nerelere kaçtın yine?" Evet, Jan. Adı bile kutsanmış değil mi? Ve burnunda yeni dikkat ettiğim bir piercingi varmış. Düşüyorum tutsun biri beni.

Jan, elini Mete'nin bir omuzuna koydu, hafifçe sıktı ardından konuştu "Dostum bilirsin beni bir yerde tutmak zordur. Böyle yerlerden de pek haz etmem aslında ama küçük cadının biri beni peşinden sürükledi diyelim." Umarım bu cadı potansiyel düşmanım olmaz. Mete, "Demek o da geldi, çağırsana buraya. En azından şöyle zamanlarda beraber olalım dostum. Malum seni son zamanlarda yakalamak öyle zorlaştı ki." dedi ve imalı bir şekilde güldü. Jan da aynı gülüşle karşılık verdi ve arkasına dönüp küçük cadı diye bahsettikleri kişiyi çağırdı.

Devil Doesn't Sleep (DDS)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin