Epiphany - Kim Seokjin.
Kafamın içinde bir canavar yarattım. Sonra ondan korkup çevresine yüksek duvarlar ördüm. Canavar bağırdı ve bağırdıkça sesi daha çok yankılandı. Düşüncelerim karıştı ve solup tekrar açtı. Onları düzene sokmak için çabalamam en ufak bir şeyi değiştirmedi. Duvarlar inceldi ve yıkıldı. Canavar özgür.
Bu cuma, doğum günümde ölü olmayı diledim. O gün orada olan herkes bundan habersiz alkışladılar ve gülümsediler. Bazen solan çiçekleri saklar ve onlara değerliymiş gibi davranırız. Çoktan ölüdür aslında, çoktan kokuyordur. Ben çoktan ölüyüm, davranışlarım kokmaya başladı ama onlar beni saklamaya ve bana değerliymişim gibi davranmaya devam ediyorlar.
Sevgilim odanın diğer ucunda daha önce görmediğim dövmeli bir kızla dans ediyor. Parmaklarım içki şişemi kavramış şekilde onları izliyorum. O benden gideli çok oldu diyemem, o bana hiç gelmemişti ve ben bunu fark edemeyecek kadar yorgundum. Kim Namjoon'un uzun parmakları dövmeli kızın sırtına değerken bana gülümsüyor. Şişemi kaldırıp gülümsüyorum, çevremde gülümsememi izleyenler var. Kim Namjoon onlara bakıyor ve gülmeden edemiyor. Kampüsün en değerli varlığı tamamen ona ait. Kim Namjoon, Kim Seokjin'i ele geçirdi ve herkes onu kıskanıyor. Kim Namjoon ilgiye aç ve muhtaç ve ben eskisi gibi olmak için fazla bitiğim.
Jimin'in ince sesi "Hyung?" diyerek düşüncelerimi aralıyor. "İyi misin?" derken beni koltuğa çekiyor. Yüzü kalabalıkta geziniyor ve dans eden sevgilimin üzerinde duruyor. "Siz bunu konuşmamış mıydınız?" diyor bana tekrar dönerken. Cidden konuşmuş muyduk bu konuyu Namjoon'la? Sanmıyorum. Dudağımdan çıkan her bir kelime onun boynuma dokunan dudakları ile bıkmış nefeslere dönüşüyordu. Kim Namjoon dizilerdeki gibi öperek susturmazdı, o aklınızı başınızdan alırdı. "Hyung, daldın yine." dedi koluma sarmış olduğu eliyle beni sarsarken Jimin. Masanın üstündeki yarım şişelerden birini aldım. "Namjoon'u bilirsin Min." dediğimde başını salladı. Jimin mükemmel ilişkim başladığında benden tavsiye almaya gelmişti ama artık sadece beni dinliyor ve kibar olmaya çalışıyordu. "Neden doğum gününe gelmemiş?" dedi çekinerek. O çekinirdi ve bende cevabını düşünürdüm. Namjoon neden doğum günüme gelmemişti? Neden beni sorgulayarak bakan insanlara cevap verememiştim? İlişkimiz kötüye mi gidiyordu? Hayır, Namjoon mutluydu. Peki ben? Ben bendim. Çaresiz aşık Kim Seokjin.
"Bebeğim." Namjoon'un kulağıma çarpan nefesiyle tekrar düşüncelerime ara verdim. Jimin onu görünce gitmiş olmalıydı ve Namjoon bir sebeple gelmiş olmalıydı. "Arkadaşlarımla tanışmalısın." diyerek bileğimden kavradı. Bir kere elimden tut ve parmaklarımız birbirine kenetlensin Namjoon, bir kere lanet olasıca sevgini hissedeyim ve sende kalayım. "Hepsiyle tanıştım sanıyordum." Güldü, gözleri kısılana ve gamzesi kocaman gözükene kadar güldü. İnsanlar ona baktı, kızlar iç çekti. Bense onun sevgilisi olmaktan öteye geçemedim. "Hey çocuklar, bakın size kimi getirdim." derken sahiplenici bir şekilde belime doladı kolunu. Beni sevip kıskandığından değil, ona ait olduğumu göstermek için. Karşımdaki bir grup insanın elini sıkarken gözlerinden kendimi görüyordum. Yüzümde en ufak bir mimik yoktu, heykel gibiydim. Onlarda bunu seviyor, buna imreniyordu. Yüzüm Seul'un dört bir yanında afişlerdeydi, biraz para kazanmak için çabalarken ünlü bir manken olmak düşüncelerim arasında değildi. Dolgun dudaklarım, baygın bakışlarım ve uzun ince yüz hatlarım sadece beni seçenleri değil, tüm Seul'u etkilemişti. Kim Namjoon'un uzun parmakları çenemdeyken bana o güzel yüzümün tüm dünyası olduğunu söylemişti. Ona inandım ve onun yanında durdum. Sevgilisi oldum ya da öyle olduğumu sandım. Onun gözlerinde sakladığı galaksi de dünya ne kadar yer kaplardı ki? "Seokjin. " diye bir ses duydum. Bakışlarımı kaldırdığımda sarı saçlı kızın bana baktığını gördüm ve hafifçe gülümsedim. "Psikoloji okuyorsun değil mi?" diye sordu meraklı gözlerle. "Evet çift dal yapıyorum." dediğimde kızın başı aşağı yukarı sallandı. İmreniyordu. "Seokjin yorgun gözüküyorsun gidelim." diyerek beni çekiştirdi Namjoon. Birisi ona yorumda bulunmuştu ve o beğenmemişti, eskiden olsa tartışırdık ve sonuca bağlayamazdık. Artık onu dinliyor ve istediği gibi davranıyordum. Kendimden vazgeçeli çok olmuştu ama Namjoon bunun farkına varamamıştı. "Seokjin, iyi misin?" dedi beni şaşırtarak. Partinin olduğu mekanın hemen önünde olmamıza rağmen ses dışarıya ulaşmıyordu. Ay ışığı sokağı aydınlatıyordu ve Namjoon'un güzelliğini kelimelere dökemiyordum. Gökyüzünü severdim, yıldızları severdim ve bir de onun çikolata kahvesi gözlerini severdim. "Eskisi gibi değilsin." diye mırıldandı ellerini ceplerine yerleştirip yanmayan sokak lambasına yaslanırken. "Senin istediğin gibiyim Namjoon." Parmakları ceplerinde aranırken kendi cebimden çıkarıp ona çakmak uzattım. Ben içmezdim ama o içerdi. "Fazla ruhsuzsun, ne zaman senden bunu istedim?" diyerek beni süzdü. Merak ettim, tüm eklemlerime geçirilmiş o kırmızı ipleri görüyor muydu? İlk başta ruhumuzu birbirine bağladığını sandığım o iplerin beni onun kuklası yaptığının farkında mıydı? "Ruhsuz değilim." dedim sesim ve gözlerim başka yerlerde gezerken. Ona bakmak beni zorluyordu, ona bakmak beni darma duman ediyordu. "Pekâlâ, eski haline dön." diyerek sigarasından derin bir nefes aldı. Sebebini sor Namjoon, neden böyle olduğumu, neden acı çektiğimi. Gözlerim sana yalvarmıyor mu hâlâ? "Eski beni özledim." dedim. Cevaplamadı. O sigarasını derince içine çekti, bende onun sigaraya karışan naneli parfümünün kokusunu. "Seni evine bırakayım." dedi, o bir yerden bahsetti. Bense beni kollarında sıkıca tutmasını düşledim. Yıpranmış, kırık ya da eksik olmak önemli değildi; ona olan sevgim, aşkım her şeyi iyileştirirdi. Onun kolları benim evimdi. O an ona uzun uzun baktım, beni kolunun altına alırsan sana dayanacağım Kim Namjoon dedim. Beni kolunun altına almadı ve sigarası bitince beni 'ev' diye adlandırdığı yere götürmekten vazgeçti. O partiye geri döndü, zihnimdeki canavarsa tekrar konuşmaya başladı.
Hemen hemen hepsi sahte aşktı. Ve ben bu düşünceleri kilimin altına süpürmeye çalıştım. Kapılarım sonuna kadar açık, bahar rüzgarı içeri esiyor ve kilimin altındaki tozlar seni bana ulaştırıyor. Sana olan sevgim yeni açan kiraz çiçekleri kadar taze ama sana olan hayranlığım bitmiş. Seninle daha fazla kalabilmem için bana bir şey sunmuyorsun Kim Namjoon? Seni sevmemeliyim. Bu berbat, değil mi? Asla ulaşamayacağın birini sevmek. Onu hergün görmek, yanında olmak ve asla senin olmayacağını bilmek ve tek yapabildiğinizin daha iyisini dilemek olması. Kim Namjoon'un boynuna dudaklarımı bastırırken asla onun ruhuna dokunamayacağımı bilmem bende yara izleri bırakıyor. Hergün maskemi takıp ona tekrar ve tekrar yürüyorum. Artık pes ettim ve maskem kayboldu. Namjoon bana sormuyor, kim seni yaraladı demiyor. Alacağın cevaptan korkuyorsundur belki Namjoon-ah. Kim yaptı diye sorduğunda cevap sen olmayacaksın. Bu yaraları bana yapan kişi benim. Senin olabilmek için kendimi silmeyi deniyorum. Başarılı mıyım? Hayır. Seokjin silinmedi Namjoon, sadece nefes almayı bıraktı.