Sevmeyi bilmeyen bir adam tanıdım, yaraları vardı, sarmak istedim. Nefes almasını istedim nefes almalı ki nefesi ile canıma can katmalıydı. Ama bazı yaralar sarılmazmış, iyileşsin diye dokunduğun yara kangren olurmuş, kesip atarmış uzanan eli, dokunduğu yeri.
Ben ise kendi yaralarımı sardığımı sanarken, senin yarandan bulaştırmıştım kendime. Her şeye her yaraya deva varmış ama ölüm yarası sadece toprakla kapanırmış. Ne çok hikaye varmış kalbin ütopyasında kimi kağıtlara yazmış , kimi derisine kazımış ama ölüm hepsinin üstünü örtmüş. Kağıt yanmış deri toprak olmuş. Bütün hikayeleri izlemek, dinlemek ise kederli galataya kalmış.
Kederinden ölmüşte yinede yıkılmamış, ne savaşlar, ne aşklar ne olmazlara şahit olmuş.yaralıların içinde en kederlisi oymuş.
Kim bilir hangi aşıkların hayalini süslemişti, kim bilir aşık sevdiğine ilk defa gösterecekti en kıdemli kederliyi. Yüzündeki hayran bakışlara aşık olacaktı yeniden. Yağmur yağacak ıslanıp sığınacaklardı birbirlerine. Okuyan duyan birilerine tanıdık gelecekti bu hikaye. İçlerinde bir damla aşkı tanıyan varsa gözlerinden akan yaşları silip üzüleceklerdi kederlinin haline.
Kim bilir bu hikaye diğer aşıklara ders olurdu. Kim bilir belki aşıklar artık hayallerine kederliyi katmazlardı daha az yanardı belki canları. Çünkü bir zamanlar kederliyi hayaline katan bir aşık artık sevdiği nefes alamıyorken, kederliyi görmeye dayanamazdı. Yeryüzünde yüzlerce mutlu varken, ayağı bir kederliye takılırdı. Düşerdi ve kalkamazdı. Çünkü kederliye takılıp düşenler iflah olmazlardı...