Gözlerim hâlâ ağrıyordu ve benim yapabileceğim bir şey yoktu. Adeta bir ruh gibi okul koridorlarında geziyordum. Jeongin bana yemek yemem gerektiğini söylese de yemekhaneye gitmek istemiyordum. Öğle arası çabucak geçsin diye tüm katları turluyordum.
Eteğimin cebindeki telefonum titredi. Telefonu çıkartıp tuş kilidini girdikten sonra Chan Oppa'nın gönderdiği mesaja baktım.
bangchanie: bildiğin gibi bugün felixin doğum günü ona bir şeyler demek istiyor musun
biliyorsun ki ona sadece ben ulaşabiliyorum
ailesi sadece benimle iletişime geçmesine izin verdi
ben de düşündüm ki belki bir şeyler söylemek istersin
Uzun süre sonra ilk defa gülümsemiştim sanırım, Felix'i gerçekten çok özlemiştim.
misakisan: elbette var
onu çok özledim, ona sarılmayı özledim, onunla konuşmayı özledim, umarım her şey dilediği gibi olur ve biz ileride görüşürüz onu çok seviyorum vee çillerinden öpüyorum:) her zaman gülümse lütfen
iyi ki doğdun meleğim
Attığım mesajdan sonra nefesimi tuttuğumu yeni farkediyordum.
Lee Yongbok, lütfen iyi ol.
☁️
Çıkış zili çalmıştı ve oldukça yavaş hareketlerle çantamı topluyordum. Yorucu bir matematik dersiydi, mutsuzdum ve bir şey anladığımı düşünmüyordum. Sadece amaçsızca not tuttmuş, yazarken de bilinçsizce yazmıştım.
Yanı başımda bekleyen Jeongin'e baktım, "Beni beklemene gerek yok, gidebilirsin." dedim. Ancak onun gideceği yoktu, olduğu yerde durmakta ısrarcıydı. Üstüme montumu giydikten sonra çantamı sırtlamıştım. "Hadi gidelim Jeong-"
"Soomin." Gözlerimi sesin geldiği yöne çevirdim. Jisung'un kapıda bekliyor olması dünyanın en klişe şeyiydi. Oğlan kızın kalbini kırar, okul çıkışı kızın sınıfının kapısında bekler ve kendini affettirmeye çalışır sonra kız da affeder.
"Hadi gidelim Jeongin." kolundan tuttuğum gibi sınıfın kapısından çıkarmıştım onu. Çünkü onunla yüzleşecek gücüm yoktu, kalbim sıkışıyordu. Yazdığı, söylediği her şeyi kafamdan ve kalbimden atamıyordum. Yanında geçip gitmek kalbimi bir nebze olsun rahatlatmış değildi ancak korkuyordum, ona inanmaktan korkuyordum.
"Özür dilerim Soomin"
Bunu bu kadar kolay söylemesi canım daha da yakıyordu. Neden öyle söylediğini açıklayabilecek miydi? Açıkçası bunun nedeni gayet açıktı, söylediği gibi çekilmez ve şımarık biriydim.
Merdivenlerin önünde durduğumuzda göz yaşlarım tekrardan akmaya başlamıştı. Arkamı dönüp bağırdım, "Sen ne hakla benden özür diliyorsun ki? Hakkın var mı buna? Söylesene! Ne yapmamı istiyorsun Jisung, yanında mı kalayım yoksa kalmayayım mı? Bir defol git diyorsun, bir de özür dilerim. Mantığın kıçına mı kaçtı?" Kolunu tutmuş olduğum Jeongin, diğer elini elimin üstüne koydu. Hıçkırıklarım koridorda yankılanıyordu, dışarıdan bakıldığında yalandan ağlıyor diyebilirlerdi belki ama içimdeki fırtınayı sadece ben bilebilirdim.
"Bana mantıklı bir açıklama bulmadan gelme. Her inanmadığım şey için yüzüne tükürürüm, çok ciddiyim." Jeongin'in kolunu bırakıp gözyaşlarımı akıta akıta merdivenleri inmeye başladım.
Aslında onu kaybetmekten korkuyordum ve salak gibi bir umut bekliyordum. Ona yine bir şans vermiştim, tutarsız davranıyordum. Sanırım bu kitabın en salağı bendim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
i am in love with Jisung but he doesn't like me
FanficKendime bile itiraf edemediğim şeyleri karşımdaki kişiye nasıl söyleyebilirim ki? HAN JISUNG BXG FF