Göz kapaklarımı yaramazca rahatsız eden, pencereden sızan güneşe karşın yavaşça gözlerimi araladım. Anında suratımı ekşitmiştim çünkü midem ve başım sanki vücudumla bir savaş halindeydi, canımı yakmak için direniyorlardı.
Hemen gidip bir ağrı kesici almalıydım.
Üzerimdeki çarşafı kaldırıp yataktan kalkacaktım ki belimdeki kolu henüz yeni görmemle gözlerim şaşkınlıkla açıldı.
Kafamı korkuyla sağ tarafıma çevirdiğimde, sarı tutamlarla karşılaştım.
Park Jimin, bütün ihtişamıyla tam yanımda uyuyordu.
Saçları hafif dağılmıştı, tam altındaki kahverengi gözlerini göz kapakları örtmüştü, biçimli burnu, dolgun dudakları ve keskin çene hatları da bu görüntüye eşlik ediyordu. Manzara sertçe yutkunmama sebep olacak derecedendi.
Tam yanımda, koluyla belimi sarmış olduğu gerçeği kayak yaparken karlara düşmüşüm gibi bütün hücrelerimi üşütürken kolunu uyanmaması için yavaşça yana çektim ve odada bulunan lavaboya girip kapıyı arkamdan kapattım. Neden böyle nefes nefes kalmış, heyecanlanmıştım ki?
Bir anda dün gece neler olduğu aklıma domino taşları gibi sıralanırken çığlık atmamak için elimi dudaklarımın üstüne bastırdım. Jimin'in öptüğü dudakların üstüne.
Neler konuştuklarımız tam net değildi, muhtemelen oralarda saçmalamıştım ama beni bu odaya getirişi, yanıma yatışı ve öpüşü oldukça netti. Beynime kan sıçramasını, başımdan aşağı kaynar sular dökülmesini sağlayacak kadar net.
Aptal değildim, ona karşı bir şeyler hissettiğimi inkâr edecek kadar yalancı da değildim ama ilk kez böyle şeyler hissediyordum, bu duygular benim için çok yeniydi ve bir anda ondan böyle bir atak gelmesi oldukça şaşırtıcıydı. Anlamadım falan da değildi, kim bir şeyler hissetmediği bir kızı öperdi ki?
Şimdi ne yapmalıydım? Onun gram sarhoş olmadığını hatırladığımdan bununla ilgili bir ima yapması muhtemeldi, o anda ne yapardım bilmiyordum.
İçimdeki ses resmen boku yediğimi haykırırken, birdenbire yarın seçmelerin olduğu gerçeği bir tokat gibi yüzüme vuruldu ve ben şuracıkta ağlamamak için kendimi zor tutmaya başladım.
Pekala, diye geçirdim içimden. Yarından sonra bir haftan var Park Jimin, adım atıp atmamak sana kalmış.
Tam kapıya yönelecektim ki bir anda midemin kasılması ve beraberinde gelen öğürme hissiyle klozete doğru eğilip midemde ne varsa hepsini çıkardım. Bu berbat bir histi, resmen kendim kaşınmıştım. Bir köşede oturup oynamayı reddedebilirdim ama yapmamıştım. Eğlenmek isteyen tarafım baskın çıkmıştı.
Yüzümü yıkayıp lavabodan çıktıktan sonra yatağa kısa bir bakış attım ama boştu.
Ayaklarımı sürüye sürüye salona gittiğimde orada da olmadığını gördüm, evdeki diğer lavaboya gitmiş olmalıydı ama diğer herkes burada rezil bir hâlde sızmış durumdaydı.
Yoongi tekli koltukta rahat bir şekilde uyurken, L şeklindeki koltuğun kısa olan kısmına Jungkook uzanmış ama boyu uzun olduğundan bacakları aşağı sarkmıştı, başının hemen arkasında Namjoon kafasını geriye itmiş bir şekilde uyuya kalmış, Taehyung ise ayaklarını ona doğru uzatarak derin bir uyku çekmeye koyulmuştu. Yugyeom, Jongin ve Jin halıdan kalkmaya tenezzül bile etmeden oracıkta sızmış, Hoseok koltuğun yanına dizdiği yastıkların üstüne yatmıştı. Lisa ve Seulgi ise minderlerin üstündeydi.
Bu kadar çok kişiyi teker teker uyandırmakla uğraşmak istemediğimden, televizyonu açıp rock çalan bir müzik kanalını açıp kısık olan sesini sona getirdim.
Çok üzgünüm apartman sakinleri...
Ama karşıma çıkan görüntü o kadar komikti ki resmen geriye doğru sarsılarak kahkaha atmaya başlamıştım. Hepsi yerlerinde sıçramış, bazıları koltuktan düşmüştü. Lavabodan çıkan ve gayet rahat hareket eden Jimin'i görmezden gelmek oldukça zor olsa da bir şey belli etmemem gerektiğinin farkındaydım.
Bana küfürler savuruyor, başlarını tutarak mızmızlanıyorlardı. Jimin yavaş adımlarla Yoongi'nin düştüğü koltuğa gidip oturmuş ve kafasını geriye atarak gözlerini kapatmıştı.
Kumandayla sesi aza indirerek kollarımı bağladım ve hiç utanmadan "Şimdi," dedim sanki benim evim burasıymış gibi. "KALDIRIN KIÇINIZI ULAN YARIN SEÇMELER VAR!"
"Seçmelere girmek isteyen kafamı si-seveyim ben ya..." diye mızmızlandı Lisa yere yatıp kollarını iki yana açarak.
Seulgi, sinirle ayağa kalktı ve zaten normalde inanılmaz küçük, kısık gözleri iyice şişmiş halde bağırmaya başladı. "Ağzımı bozmayayım dedim ama evimin içine sıçtınız ulan, kalkın temizleyeceğiz burayı!"
"Ama Seulgi-sshi, biraz daha uyusak?" Jin bunu umutla sorduğunda öldürücü bakışlara maruz kalınca ağzı yapıştırılmış gibi sustu.
El birliği ile salonu topladığımızda rahat bir nefes vermek için koltuğa oturdum ama sürekli sanki davranışlarımı ölçmek için bakışlarını üzerimde gezdiren Jimin ile bunu yapmak oldukça zordu.
"Bugün pratik yapabileceğimiz bir yer bilen var mı?"
Yugyeom'un sorduğu soruya karşın Namjoon "Ses bölümündekiler olarak çalışmayı bitirdik ama," diye mırıldandı. "Kuzenimin bir akademisi var, bugün tatil ama sizin için bir şeyler ayarlayabilirim."
"Çok iyi olur," dedi Seulgi.
Namjoon telefonu çıkarıp birkaç dakika kuzeniyle mesajlaştıktan sonra gamzelerini belli edecek şekilde gülümseyerek "İzin verdi," dedi. "Sizi oraya bırakabilirim."
"Bu dünyanın senin gibilere ihtiyacı var Kim Namjoon," dedim ayağa kalkarak. "Ama dün gece bana kahkahalarla güldüğünü yazdım bir kenara, haberin olsun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
breathe |jenmin
FanfictionBenim çok güçlü olduğumu söylemiştin Jimin. Kendine bile yalan söylüyordun. X: sen de partinin biraz tadını çıkar X: gerçekten jennie X: bazen durup biraz nefes almaya ihtiyacın var X: her gün eriyip gidişini izliyorum şu sikimsonik seçme yüzünden ...