Filmlerde her zaman evde duydukların bir sesin peşinden arkalarına bakmadan kim var orada diye bağıran karakterle kızardık ekran başındayken. Bile bile tehlikenin peşinden, ölüme gitmeleri çok koyardı bize.
Ama hep yaptığımız şey değil miydi bu? Doğarken bile bizi bekleyen ölümün kollarına teslim oluyorduk, onu kabullenmiş sayılıyorduk. Biz doğduğumuz an ölüyor, öldüğümüz an doğuyorduk.
Yaşadığımız dünyada tehlike kol gezerken sokağa her çıkışımız ölüme kendi ayaklarımızla gitmek olmuyor muydu? Yaptığımızın filmlerdeki aptal ama fazla cesur karakterlerin yaptığından zerre kadar farkı yoktu.
Benim yaptığım daha çok arkasından katil ya da canavar gelirken ölüp ölmeyeceğini kestiremeyen karakterlerin yaptığına denkti.
Seçmeleri kazanıp kazanmayacağımı bilmiyordum, peşimden en çok korktuğum insan koşuyordu. Annem.
Hayallerimi gerçekleştirebilmek için başka şansım olmayacaktı. Ciddi anlamda hayatım buna bağlıydı, kazanamazsam psikolojim bunu kaldıramazdı ve eminim ki bileklerim bunun cefasını çekerdi.
Kulağa söyleyince çok kolay geldiğini biliyorum...
"Ay ben bayılıyorum galiba..."
'Yugyeom, kes sesini yoksa gerçekten seni şu sahada saçından tutup sürüklerim!"
"Tamam Lizciğim ya, sakin ol."
"Seulgi," dedim oflayarak. "Ben gerçekten iyi hissetmiyorum, kaçıp gitsem mi?"
Hepsinin jetonu seçme günü düşmüştü nedense; Yugyeom sürekli baygınlık geçireceğini söyleyip stresin doruklarını yaşayan Lisa'yı kızdırıyordu ve bir laf dalaşına giriyorlardı. Jongin sadece kapüşonunu kafasına geçirmiş bir şekilde sessizce oturuyordu, Seulgi ben ne desem onaylayıp geçiyordu ve dakikada bir su içiyordu.
Diğer şehirlerden gelen öğrencilerle beraber devasa spor salonumuzda toplanmıştık. Giriş kapısının tam karşısındaki büyük, boş odaya girip performans sergileyecektik. Tribünler tam dolmamıştı ama oldukça kalabalıktı bu yüzden sona kalan kişiye cidden acıyordum.
İçeriden ağlayarak çıkanları gördükçe stresimin ne kadar arttığını tarif bile edemezdim, üstelik annem bu sabah arayıp son uyarısını yapmıştı ve bütün bunların üstüne bir de karşıdaki tribünlerde kankalarıyla beraber oturan, gözlerini tam da bana dikmiş Jimin'den bakışlarımı kaçırmak için büyük bir çaba sarf ediyordum.
Lisa, "Ben vazgeçiyorum," diyerek ayağa kalktığında sinirle onu bileğinden tuttum. "Otur oturduğun yerde, sinirlendirme beni Lisa. Haftalardır bunun için çalışıyoruz, gelmiş vazgeçiyorum diyorsun ya sen aklını peynir ekmekle mi yedin kızım?"
Gözlerini büyütüp "Tamam kanka, bir dövmediğin kaldı," deyip ofladı ve yerine oturdu.
Kalbim göğüs kafesimden fırlayacaktı sanırım.
Elimde çevirip durduğum telefonuma mesaj gelmesiyle sanki bunu bekliyormuşum gibi heyecanla açtım.
X: başarılar
X kişisi, Jimin olarak kaydedildi.
Jennie: teşekkür ederim
Jennie: sana da
Jennie: Jimin?
Jimin: Jennie?
Jennie: ?
Jimin?
Jennie: ?
Jimin: ne yapıyorsun?
Jennie: şey
Jennie: ?
Jennie: neyse boşver
Jimin: ?
(Görüldü 11.35)
Sıkıntıyla telefonu kapatarak o tarafa bakmamaya çalıştım ama bana bakmakta olduğunu çoktan fark etmiştim. Resmen saçmalığın dibine vurmuştum ve kafamı duvarlara sürtmek istiyordum. Ne yapmıştım ben az önce?
Bazen, insan buralardan uçup gitmek istiyordu kanatlanıp ama daha yürümeyi bile bilmiyordu. Nasıl uçsundu?
Salonda benim ismim anons edilene kadar, ne olup bittiğinin bilincinde değildim. Sadece yere odaklanıp hiçbir şey düşünmemeye çalışmış, her şeyin iyi olacağını kabul etmeyi denemiştim.
"Kim Jennie!"
Sertçe yutkunarak ayağa kalktığımda herkes bana bakıyordu ama umursamadım, bir gün sahneye çıkarsam yine herkesin gözü benim içinde bulunduğum grupta olacaktı. Buna alışmalıydım.
Tribünlerden sahaya indim ve görevlinin benim için açık tuttuğu kapıdan içeri girdim.
Dediğim gibi, burası oldukça büyük ve ferah bir odaydı. Dans etmek için fazlasıyla yer bırakılmış ve beyaz döşenerek ferâh bir ortam sağlanmıştı. Köşede her şeyi kayda alan bir kamera, giriş kapısının biraz yanında ise sırasıyla Sm, Yg ve Jyp'den olmak üzere bir kadın bir de erkek yetkili vardı.
Dans edeceğim alana ilerlediğimde, doksan derece eğildim. Önce, Sm Entertainment'tan gelen hafif orta yaşlı, tatlı yüze sahip kadın "Kaç dil biliyorsun?" diye sordu. Yeteneklerimi soracaklarını önceden tahmin etmiştim.
"5 dil biliyorum efendim," diye mırıldandım. "Korece, İngilizce, Japonca, Çince ve Tayca." Küçükken annem nitelikli biri olmama kafayı takmıştı.
Kafasını sallayarak önündeki kağıtlara not aldığında, bu defa Yg'den gelen oldukça sert gözüken bir adam "Hangi müzik aletlerini çalabiliyorsun?" diye sordu. Aslında bunları önlerindeki belgelerden bildiklerini biliyordum ama konuşmanın da onlar için çok önemli olduğunun farkındayım, iletişim kurup kuramadığımız ölçüyorlardı ve itiraf etmeliydim ki bu çok zekiceydi.
"Küçüklüğümde piyano, gitar, keman ve bateri eğitimi aldım efendim."
Bu adam da aynı şekilde kafasını salladı ve hızlıca önüne not aldı.
Bakışlarım Jyp yetkililerine döndüğünde, sanki yıllarını müziğe vermiş gibi duran bir adam yumuşak bir ifadeyle arkasına yaslanarak kollarını bağladı. "Neden müzik, neden idol olmak?" Böyle bir soru beklemiyordum.
Ama yapabilirdim.
"Çünkü müzik insanların ana dilidir," dedim yumuşak bir sesle. "Duygularını kolay ifade edemeyen kişilerin içlerini dökme yöntemidir, müzik dertlerini yazabileceğin bir günlük, sırlarını anlatabileceğin bir arkadaş gibidir." Boğazımı hafifçe temizleyerek "İdol olmaya gelirsek," diye mırıldandım. "İnsanlar Kpop'u unutuyor, ben müzikle büyüdüm ve şimdi beni büyüten şeyin unutulmasına izin veremem. Eğer çıkıs yapabilirsem, müziğimi dünyaya duyurmak ve insanların benim için önemi çok büyük olan bu müzik türünü tekrar hatırlamalarını istiyorum. Hiçbir şarkı, hiçbir müzik türü unutulmayı hak etmez."
Verdiğim bu cevapla adam hafifçe gülümseyerek kafasını salladı ve "Başlayabilirsin Jennie," dedi.
Kaderin çanları çalmaya başlıyordu.
:)
;)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
breathe |jenmin
FanfictionBenim çok güçlü olduğumu söylemiştin Jimin. Kendine bile yalan söylüyordun. X: sen de partinin biraz tadını çıkar X: gerçekten jennie X: bazen durup biraz nefes almaya ihtiyacın var X: her gün eriyip gidişini izliyorum şu sikimsonik seçme yüzünden ...