Bahar

134 15 141
                                    

"... Galaktik komitenin gönderdiği elçi gemisi bilinmeyen nedenlerden ötürü 'kış' gezegeninin atmosferinde yanmaya başladı. Gemide bulunan mürettebata hâlen ulaşılamıyor. Galaktik fedarasyon yetkilileri..."

Küçük çocuk elindeki kumanda aletiyle tele-ekranın sesini açtı. Yemekhanedeki onu doğuran kadın 567349 kafasını kapıdan uzatıp sesi kısması gerektiğini, uyuyanları uyandıracağını söylesede oralı olmadı.

209187 esneyerek gelip küçük 983772'nin kafasını okşadı ve yanına oturdu. Tele-ekrana uykulu gözlerle bakmaya başladı. İş için erken kalkmalıydı ama bugün için kendine izin vermişti.

"Acıkmadın mı, kardeş 983772?" diye sordu küçük 983772'ye. Çocuk olumsuz anlamda kafasını salladı. 209187 iç çekip mutfağa yollandı.

Kaluma gezegeninde sınırlar yoktu. İsimler de yoktu. Buradaki insanların kimlikleşmeye; benliği, eti kemiği, duyguları, geçmiş gelecek eylemleri, algıları bir kalıba sığdırmaya ihtiyaçları yoktu. Numaralar sadece birbirlerine seslenmek ve iş kartına yazmak için vardı. Belli bir numaradaki insan ölünce aynı numara bir başka bebeğe verilebiliyordu. Ülkeler yoktu, merkez yoktu. Sadece kentselleşmeler vardı ama ortak bir merkezleşme bulunmadığından herhangi bir problem yaşanmıyordu. Yılın her günü bahar mevsimi yaşandığından açlık sıkıntısı da olmuyordu. Açlık sıkıntısı olmayışından çalışmaya gereksinim de yoktu. Yine de insanlar çalışıyordu. Çünkü kendileri kadar birbirlerinden sorumluydular. Burada tek adalet insani vicdandı. Birilerinin ekin ekmesi, toplaması, yol yapması, makine tamir etmesi, üretmesi, temizlemesi gerekiyordu. Bu işler paylaşılarak yapılıyordu. Vicdani yükü olan insanlar bile isteye zor işleri yüklenebiliyorlardı.

İnsanlar 'ev' dedikleri komplekslerde yaşıyorlardı. Her kentte, büyüklüğe göre en fazla yirmi en az iki kompleks bulunuyordu. Büyüklükleri ortak ve her biri iki yüz kişiyi barındırabilecek kapasitedeydi. 983772 ve 209187 orta büyüklükte bir kentte, batıda, 3. Bölgede barınıyorlardı. Onu doğuran 567586 doğum için buraya gelmiş, doğumdan sonrada yemekhanede çalışmaya başlamıştı. Doğan bebek ve çocuklar sahiplenilmeden ortaklaşa bakılıyordu. Bebeklikten beri mülkiyet kavramına uzak büyüyorlardı. Herşey; kendileri bile önce topluma aitti. Onlar yalnızca kullanıcıydılar.

Tele-ekrandaki görüntü değişmiş, 15. Bölgedeki bir kazayı göstermeye başlamış ve müsait olan insanların yardım için olay yerine gidebilecekleri ricasında bulunulmuş, ölenlerin numaraları verilmişti. 983772 tele-ekranı kapatıp taş zeminde yemekhaneye doğru yürümeye başladı. 209187 yemek tabletini masanın üzerine koymuş, dalgın hareketlerle yemeği didikleyip karşısındaki 567349'la konuşuyordu.

"498112'den haber var mı?" diye dalgın bir tavırla sordu önündeki haku yumurtasını didiklerken.

983772 dikkat kesilip dinlemeye başladı. Bu ona biyolojik katkı sağlayan adamın numarasıydı.

"Güneyde 15. Bölgede bir eve yerleşmiş. Son yazdığında oradaki balık tesislerinde çalışacaktı. Gerçi bir haftadır haber almıyorum ama onun adına sevinmeden edemiyorum. Tam onluk bir işe başladı."

"O öldü." 983772 durduğu yerden onların yanına geldi."Tesislerde yangın çıkmış. Numarasını verdiler."

Karşısında duran 567349'un elinin titremesine, 209187'nin çatalını tabağına düşürmesine şaşkınlıkla baktı. İnsanlar ölürdü, bu doğaldı. Neden tepki vermişlerdi ki?

"Yangın çıkmış..." diye tekrar etti 567349 şaşkınca. 983772 onaylayarak kafasını salladı ve 209187'nin tabletinden bir yeşillik kapıp kemirmeye başladı. Hiçbir şey hissetmiyordu. Hissetmesi mi lazımdı? Bedenleri gibi birbirlerini de sahiplenemezlerdi. Sahiplenilen tek şey toplumun iyiliğini gözetmekti. Eylemleriniz bile size ait değil, topluluğa ait olmalıydı.

567349 yutkunarak gözyaşlarını tutup kendisiyle çelişiyordu. 498112'yi seviyordu elbette. O herşeyden önce toplumsal kardeşiydi. Rahat sohbet edebiliyor, karşılıklı gülüp şakalaşabiliyorlardı. Onu bir daha görememe düşüncesi içine oturuyordu ama bu bir yerde sahiplenme oluyordu ve bu mümkün değildi. Bir insanı sahiplenemezdiniz. Toplumun parçaları tekilliğe değil bütünlüğe aitti. Kendini kötü hissediyordu, çünkü; 498112'yi sahiplenmişti. Kendi ilkelerine karşı gelmişti ve şimdi cezasını çekiyordu.

"Gidip yemek alayım." diyerek kalktı 567349 ve mutfağa gitti.

209187 boğazını temizleyerek 983772'ye baktı.

"Kardeş 983772, eğer üzüldüysen bunu doğal karşılarım. Ne de olsa yapımında katkısı vardı."

983772 onuz silkerek bir yeşillik daha alıp kemirmeye başladı. İzin almasına gerek yoktu. Kimse hiçbir şeyin sahibi değildi. İzin, özür, rica gibi kavramlar yoktu.

"Niçin üzülecekmişim ki. İnsanlar ölürler..."

"Ama o senin babandı!" 209187 sesini yükseltince şaşkınlıkla bakıp kafasında baba kelimesini evirip çevirdi.

"O sadece bir numaraydı. Bana buradaki insanlardan daha fazla bir katkısı olmadı. Onu sahipleneceksem hepinizi sahiplenmem gerekir." diyerek meydan okudu 983772.

"Belki de gerekir." diye mırıldandı 209187. 983772 nefesini tutarak 209187'nin düşünceleri ele vermesini izledi.

"Ne yani merkezileşmemizi mi istiyorsun? Yeniden adalet denen boyunduruğun altına mı girelim? İlerleme ileriye doğru olur, geriye değil ileriye doğrudur. Bu olsa olsa düşüştür!"

"Yasalar o kadar kötü..."

" 'Yasalar; vicdani, kültürel ya da ahlaki olsun, asıl niyet halkı korumaktan çok kapitalist düzenden sapmasını engellemektir'. Bunu bizlere öğrettiler. Toplumsal düzene inanmıyor musun? Bir kaç diktatörün yarattığı distopik bir düzene mi sapmak istiyorsun yoksa 209187?" Konuşurken kıpkırmızı kesilmişti.

209187 pes edercesine başını ellerinin arasına aldı ve parmaklarının arasından ona baktı.

"Çok zekisin 983772. Makinelerde işlevseldir ama düşünceleri kendine ait değildir. Duyguları yoktur. Makine olmaktan çıkıp duygularla yüzleşebilirsen her biçimin içinde hatalar olduğunu, hiçbir modelin kusursuz olmadığını, insan varlığı gibi eğreti bir yapıya sahip olduğunu görebilirsin. Düşündüğün gibi 'tekile değil bütüne' bakabilirsen, yapıyı bütünüyle ele alabilirsen kusursuzluğu bozan çatlakları keşfedebilirsin."

983772 susarak oturdu ve düşündü. Galaktik fedarasyon denen illette ilk başlarda tamamen insancıldı. Sadece araştırma ve keşfetme üzerine odaklıydı. Merkez yoktu. Büyük umutlar ve iyi niyetlerle başlamıştı. Sonucu ise belli başlı kişilerin yönetimi ele alması ve sömürgeye dayalı bir düzen oluşturmasıyla son bulmuştu. Kaluma'ya hiçbir zaman ilişmemişlerdi. İhtiyaçları olan madenler burada bulunmuyordu. Kış denen gezegenin atmosferinde bir gemilerinin parçalanmasına sevinmişti. En azından bir dünya kurtuluyordu.

Bu sırada dışarıdan gelen gürültü dikkatlerini çekti. Bir grup yürüyüşçü Galaktik Fedarasyonun elçilik binasının yakınlarında protestoya başlamıştı.

Bu iyi diye düşündü. Kendi toplumuyla gurur duydu. Bir şeyleri değiştirecek iradeleri vardı. Belki kendilerini bile.

Ayaklanarak protesto alanına doğru ilerledi. Evden çıktı.

MONAD (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin