1. Bölüm

10.5K 482 32
                                    

Instagram: ebrutezcan13

Intagram: aetezcankitaplari

Keyifli Okumalar :)

Mehmet Pars Soydemir ulaşılması zor bir adamdı. Ülkenin en zengin ailelerinden biriydi Soydemirler. Mehmet ise ailenin en gözde bekarlarından biriydi. Fotoğrafları gazetelerin, dergilerin sayfalarında yer alırdı. Ama açık ara en soğuk ve ciddi olanıydı da. Kardeşi yoktu Mehmet'in. Babası ve amcasının yönetimindeki Soydemir Holding'i kuzenleriyle birlikte yönetiyordu. İnsanlar onu soğuk olarak nitelendirirdi. Hatta ona bir şey sormaya çekinirlerdi. Mehmet Pars Soydemir'in kendine göre kuralları vardı. Asla hataya yer yoktu. Mükemmeliyetçiydi. Hırslıydı. Herkese karşı mesafeliydi. Arkadaşlarıyla bile. Kapalı bir kutuydu Mehmet. Hiçbir özelini arkadaşlarıyla bile paylaşmazdı. Çünkü insanlar hep çıkarcıydı. Her an kendi çıkarları için seni satabilirlerdi. Rahatlıkla yalan söyleyebilirlerdi. Menfaatleri için her türlü numarayı yaparlardı. Kadınlar için onun fikirleri önemli değildi. Ne istese yapacak onlarca kadın onun için bekliyordu. Hiçbirinin bir karakteri yoktu. Para için, mevki için, ün için kendilerini, ruhlarını satmaya hazır kadınlardı hepsi. Eğer bugün iflas etseler arkalarına bile bakmadan Mehmet'i unutacak kadınlar...

İş hayatı ise zordu. Rakipler güçlüydü. Soydemirler zirveye oynuyordu. Adımlarını sağlam atmaları gerekiyordu. Çünkü tek bir hata milyonlar kaybettirebilirdi. Bu iş hayatı acımasızdı. Mehmet tüm bu yoğun hayattan bunaldığında kaçıp kafa dinlemek için Muğla'da deniz kenarında yer alan bir köyün merkezinden biraz uzak, denizi gören bir tepede geniş bir arazi satın almış ve kendisine büyük bir villa yaptırmıştı. Villa'nın bulunduğu tepenin üç tarafından deniz görülüyordu. Mehmet buraya geldiğinde verandaya çıkıp saatlerce bu manzara karşısında oturarak kafa dinliyordu. On dönümlük arazi içerisinde aynı zamanda üzüm bağları, şeftali, kayısı, kiraz ve armut ağaçları vardı. Ona en huzur veren şeylerden birisi ise gidip kendi elleriyle dalından kopardığı meyveleri yemekti. Geceleri ise bir süre piyano çalar ve ardından dalga sesleri eşliğinde yıldızları izleyerek uyurdu. Buraya geldiğinde tüm o yoğun iş hayatına ve samimiyetsiz insanlara geri dönmek dünyanın en eziyet verici şeyiydi.

Şimdi yine buradaydı. Kendi gizli cennetinde. Arabasıyla geldiğinde bahçenin kapıları onun için açıldı. Meyve ağaçlarının arasındaki yoldan ilerlerken yüzünde belli belirsiz bir tebessüm oluştu. Bu belirsiz tebessümü bile şimdiye kadar hiç görebilme şerefine erişememiş birçok tanıdığı vardı. Uzun bir yolu geçtikten sonra üç katlı o büyük, beyaz villası ortaya çıkmıştı. Evin etrafını kırmızı sarmaşık güller kaplıyordu. Mehmet'in en özen gösterdiği şeylerden biri çiçeklerdi. Ağaçların bakımı haricinde sadece çiçeklerinin bakımı için alanında uzman bir bahçıvan tutmuştu.

Şoförü son model spor arabasıyla kapının önüne park ettikten sonra şoförün inip ona kapıyı açmasını beklemeden arabadan indi ve evine çıplak gözle bakabilmek için güneş gözlüklerini çıkarttı. Huzurla derin bir nefes alıp vererek hayranlıkla evine baktı ve, "Sonunda gelebildim," diye fısıldadı kendi kendine.

"Hoşgeldiniz efendim." Evin ağaçlarıyla ilgilenen bahçıvanı Ali Bey hızlı adımlarla yanına geldi. Bazen aylarca buraya gelmiyordu ve geldiğinde ise en fazla bir hafta kalıp gidiyordu. Ama yine de evde sürekli bir şoför, iki bahçıvan, bir aşçı ve dört güvenlik görevlisi bulunduruyordu. Ali Bey ile evin hem aşçısı olan hem de zaman zaman evin diğer işlerine koşturan Leyla Hanım 60'lı yaşlarında karı kocaydı. Gündüzleri evdeki işleri hallediyorlar akşamları ise diğer çalışanlar gibi arazinin bir ucunda yer alan müştemilatlarda konaklıyorlardı.

"Hoş bulduk Ali Bey. Her şey yolunda mı?" dedi Mehmet ciddiyetini bozmadan.

"Her şey yolunda efendim." Ali Bey Mehmet'i gördüğü için heyecanlıydı. Geçen yazdan beri eve hiç uğramamıştı. Mehmet ne kadar resmi olsa da Ali Bey onu oğlu kadar çok seviyordu. "Tam zamanında geldiniz Mehmet Bey. Bütün ağaçlar meyve verdi. Bu sene çok verimli."

NAİFHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin