I

116 21 6
                                    

  Dahi. Eurus Holmes kendi adını ve bu kelimeyi aynı cümle içerisinde kaç kere duyduğunu artık saymayı bırakmıştı. Dahi, kurnaz, tehlikeli. Evet insanlar için Eurus Holmes bu demekti. Kapatıldığı bu hapisanenin içinde zapt edilmeye çalışılan bir dahi. O özgür değildi en azından insanlar öyle söylüyordu, evet insanlar onun özgürlüğü hak etmediğini söylüyorlardı. Ama çok yanılıyorlardı. Kendi zihninde o özgürdü, sınırsız göklerde uçan bir kuş gibi.

Kemanını çalıyordu. Kendi dünyasındaki tek arkadaşı. Yayını çektikçe, parmaklarını tellere bastıkça şarkının zarif melodisi hapisanenin duvarlarında yankılanıyordu. İnce, beyaz parmakları tellerin üzerinde gezdi, kemanını çaldıkça çaldı. Durmadı. Güvenlik görevlilerinin biraz öteden gelen bıkkın seslerini duyunca gülümsedi ve çalmaya devam etti.

Tam dört gündür hiç durmadan çalıyordu. İnsanlar bunu garipserdi ama neden dursun ki? Durmak için hiçbir sebebi yoktu. Çalarken düşünürdü. Planlar yapardı. Kulağına fısıldayan o tatlı sesleri dinlerdi. Hatırlardı.

Beş yaşındayken buraya getirilişini, henüz küçücük bir çocukken buraya kapatılışını hatırlardı. Aklındaki isimleri sayıklar, intikam için gün sayardı. Sherlock. Evet, sevgili abisi Sherlock Holmes. Ayrıldığında altı yaşında olan abisi. Şu an içinde bulunduğu durumun sorumlusu olan abisi.

Birden keman durdu. İçeri biri girmişti. Hücrenin ışıkları sarıdan yeşile döndü. Kemanını omzundan indirdi ve önünü döndü.

Kapının önünde görünen adam kendinden emin ama bir o kadar da korkak, dikkatli ama bir o kadar da gergin adımlarla içeri girdi. İnce taranmış saçları , ütülenmiş takımı, yeni parlatılmış ayakkabısı, her zaman yanında taşıdığı şemsiyesi ve yorgun bakışlarıyla adam Eurus'un hücresine doğru yürüdü. Camın üç adım gerisine geldiğinde durdu ve boğazını temizledi.

"İyi akşamlar kardeşim."

Eurus gülümsedi. Kurumuş, gülkurusu rengindeki dudaklarındaki gülümseme sevinçli değil daha çok şeytaniydi. Mavi gözleri parladı.

"İyi akşamlar Mycroft." dedi.

Mycroft huzursuzca şemsiyesini oynattı.

"Burası tozlanmış... en son ne zaman temizlendi?"

"Sohbet konusu açmana gerek yok abi. Buraya ne için geldiğini ikimiz de biliyoruz."

Mycroft memnuniyetsiz bir gülümsemeyle cevap verdi.

"Pekala. Eurus... Buraya noel hediyeni konuşmaya geldim. Karşılığında bazı bilgiler istediğim noel hediyen."

Eurus başını evet anlamında salladı.

"Bu noel ne istiyorsun?" dedi Mycroft.

Eurus ciddiyetle baktı. Yüzünde hiçbir duygu yoktu. İstediği şeyi çok iyi biliyordu.

"Bu noel istediğim şey... Profesör James Moriarty ile beş dakikalık izlenmeyen bir konuşma." dedi sakince.

Mycroft başını yana eğdi.

"Bunu yapamayacağımı biliyorsun değil mi?"

"Nedenmiş o? Anlaşmada sadece bu adadan çıkamayacağım söyleniyor. Birinin bu adaya gelmesi ile ilgili hiçbir şey demiyor."

Mycroft gözlerini kapadı ve alnını ovuşturdu.

"O adam buraya gelemez Eurus, unut bunu."

Eurus gülümsedi.

"O halde bir daha asla benden bir bilgi alamazsın."

Mycroft iç çekti. Eurus'sa konuşmaya devam etti.

"Buna ihtiyacın var Mycroft. Benim sana verdiğim bilgilere ihtiyacın var. Hediyemi ver ve sana yardım edeyim. Çok basit bir anlaşma." dedi Eurus tatlı bir sesle.

Mycroft pes etti ve kardeşine döndü.

"Pekala, anlaştık. Şimdi bilgileri verecek misin?"

Eurus kemanını omzuna dayadı.

"İlk önce benim hediyem, sonra seninki."

Mycroft kafasını iki yana salladı ve inanamıyormuş gibi ekledi.

"James Moriarty'i de nereden biliyorsun ki sen?"

"Sandığından çok daha fazla şey biliyorum."dedi Eurus ve kemanını çalmaya başladı.

Sesler tozlu duvarlardan, soğuk taş mermerlerden yankılandı. Mycroft sa artık gitme vakti olduğunu düşünerek kapıya yöneldi. Kız kardeşi James Moriarty'le ne yapmayı planlıyor bilmiyordu ama iyi bir şey olmadığına emindi.

Mycroft gittikten sonra Eurus çalmayı bıraktı ve yatağına oturdu. Onu düşündü, Moriarty'i. Tehlikeli biri olduğu söyleniyordu ve zeki. Onunla eğlenebilirdi. Beş dakika bile olsa eğlenebilirdi. Ama kafasının içinden bir ses itiraz etti. Beş dakikadan fazlasını istiyorsun. Evet diye düşündü Eurus. Artık bıkmıştı. O insanların üzerinde tanrıyı oynamasından bıkmıştı. Her anının izlenmesinden de öyle. Artık bedeninin de zihni gibi özgür olmasını istiyordu. Zekasını kullanmak istiyordu. Ve bir hayat istiyordu.

Yatağına uzandı ve düşündü. James Moriarty ile tanışmayı gerçekten de iple çekiyordu.

🥀 A Team // Euriarty 🥀Where stories live. Discover now