II

74 16 4
                                    

  Boydan boya cam ve dışarıda harika bir şehir manzarası olan, kaliteli, koyu renklerin hakim olduğu ofiste büyük cam masanın başında kendinden emin bakışları ve patron olduğunu belli eden ifadesiyle bir adam oturuyordu. Karşısında da yakın arkadaşları olduğu belli olan güzel, siyah ve permalı saçlı bir kadın ve sarışın bir adam oturuyordu. Kadın suratında gururlu bir ifadeyle bir şeyler anlatıyordu.

"Ciddiyim kadının suratını görmeliydiniz, kesinlikle böyle bir şey beklemiyordu."

"En azından fotoğrafları alabildin." dedi masanın başındaki adam.

"Tabii ki de aldım, kaç kere başarısız olduğum görülmüş!"

"Şimdiye kadar dört."dedi sarışın olan.

"Ah kapa çeneni Moran. Senden daha iyi bir ajan olduğum ortada."

"Ben zaten ajan değilim zeki şey. Nişancıyım."

"Her neyse, küçücük sıfatlar için birbirimizi kırmayalım canım." dedi kadın flörtöz bir tonla.

Masanın arkasındaki adam güldü arkadaşlarının bu haline ve sandalyesinde geriye yaslandı. Jim Moriarty, Irene Adler ve Sebastian Moran çok sıkı dostlardı. Üçü de gerçek dünya ile pek ilgisi olamayan insanlardı. Çok zeki ve biraz da sosyopatlardı ama yine de iyi anlaşırlardı.

"Hey şu yeni çıkan Star Wars'ı izlediniz mi?" diye sordu Irene tırnaklarındaki kırmızı ojeleri kontrol ederken.

"Hayır daha izlemedim. Bir ara gidelim mi birlikte."dedi Sebastian.

"Beni bilirsiniz daha çok Star Trek severim ama yine de gelirim." dedi Jim ve bardağından bir yudum viski içti.

"Star Trek kesinlikle daha iyi." diye onayladı Sebastian.

"Pardon ama aynı Star Trek'i mi izledik? Çünkü Star Wars kesinlikle daha iyiydi."dedi Irene inanamaz gibi.

"Star Wars'un ilki çok sıkıcıydı. Ayrıca o chewbacca da neyin nesi öyle? Kükreyip duruyor sonra da herkes dediğini anlıyor ve 'Çok haklısın Wookie hemen bunu yapmalıyız!' diyorlar." dedi Jim.

"Gerçekten mi? Spock'a ne demeli etrafta 'mantıksız' 'mantıksız' diye dolanıyor. Bence mantıksız olan onun karakteri."

"O dediğini geri al." dedi Sebastian gözlerini kısıp.

"Hayır." dedi Irene gülümseyerek.

O sırada kapı çaldı. Ve içeri genç bir adam girdi.

"Efendim, bu mektup size gelmiş." dedi adam kendinden emin bir sesle.

"Nereden?" diye sordu Jim oturduğu yerde toparlanıp sırtını dikleştirerek.

"Sherrinford, efendim."

Irene ve Sebastian kapıya döndüler. Jim ise gülümsedi ve elini uzattı. Adam birkaç büyük adımda Jim'in yanına geldi ve zarfı eline verdi.

"Teşekkürler Jerry."

"Rica ederim efendim, herkese iyi akşamlar."

Adam kapıdan çıkar çıkmaz. Irene ve Sebastian gözlerini mektuba diktiler.

"Sherrinford'dan geliyor da ne demek? Kim yazmış bu mektubu!"dedi Irene fısıltıyla.

Jim sırıttı ve mektubu açtı.

"Mycroft Holmes..."diye mırıldandı Jim

"O adam şu Sherlock denen herifin abisi, değil mi?"

"Evet, hadisene be Moriarty bi okuyamadın şu mektubu meraktan çatlamamı mı istiyorsun."

Jim gülümsedi. Gözleri parlıyordu.

"Ne yazıyor?!"dedi Sebastian.

"Ah dostlarım bu bir davetiye." dedi Jim gülerek.

"Beni Sherrinford'a çağırıyorlar. Bir mahkum ile görüşmem için."diye ekledi.

Irene oturduğu yerde iyice cam masaya yaklaştı.

"Seni Sherrinford'a mı çağırıyorlar? İyi de sen bir numaralı şüphelilerden birisin! Bu nasıl mümkün?"

"Şu an ben de bilmiyorum. Mektup pek açıklayıcı değildi ama bu mükemmel bir fırsat."

Irene Sebastian'a baktı. Sebastian ise kafasını iki yana salladı.

"Jim, bu mektup fazla şüpheli, bunun farkındasındır umarım. Oraya gitmen çok tehlikeli olacaktır."

Jim güldü.

"Ah merak etmeyin, yalnız olmayacağım ki, en iyi adamlarım yanımda olacak." dedi kollarını iki yana açıp onlara doğrultarak.

"Çeviri: yine bir şeyleri batıracaksın biz de paçanı kurtaracağız." dedi Irene bıkmış bir şekilde.

Jim mektuba bakıp sırıttı.

"Ah kesinlikle çok eğleneceğiz."

🥀 A Team // Euriarty 🥀Tahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon