4. BÖLÜM

16 1 1
                                    

Sıladan...

"Seni özledim." Diye bir ses duydum beynimde ve birden bir silüet belirdi karşımda. "Tövbe Allah'ım neler oluyor ya? Burası da neresi? Ben neredeyim böyle?" Ardından o sesi bir kez daha işittim. "Keşke seni bir kez daha görebilseydim." Dedi bu sefer ama ben kim olduğunu göremiyordum. Karşımdaki silüeti daha iyi görebilmek için ona biraz daha yaklaştım ve omzuna hafifçe dokundum. "Ama bu Kerem?" Sonra bir yerlerden ezan sesi duydum ve daha sonra da gürültülü bir müzik sesi...
Sonra gözlerimi açtım ve bu sesin yani gürültülü müziğin telefonumda kurduğum alarmdan geldiğini farkettim ve hemen kapatıp gidip abdest aldım. Sabah ezanı neredeyse bitmek üzereyken üzerime namazlık başörtümü ve yine namazlık feracemi giydim. Seccademi de yere serdim. Müezzin ezanın son cümlelerini okurken artık namaz için hazırdım. Ardından sabah namazımı kılmaya başladım.

******

Selam verdim ve Rabbim'e dua etmeye başladım. Duamı bitirdikten sonra seccademi ve üzerimi değiştirdim. Uykum tamamen kaçmıştı ve ben de bunu fırsata çevirmeye karar verdim. Bugünkü ders programıma baktım ve hemen bugünkü ders defterlerimi çantama koydum. Ardından giyeceğim kıyafetimi seçtim ve en son su yeşili tuniğimde ve beyaz bol paçalı etekli pantolonumda karar kıldım ve giymeye başladım. Sabah saat 09:00' da dersim vardı ve ben hemen hemen hazır sayılırdım. Sadece başörtüm kaldı. Başörtüsü olarak da pudra pembesi rengi şalımı taktım başıma. Ve artık hazırdım. Saate baktığımda saatin 07:45 olduğunu gördüm ve hemen gidip Buğlem'i uyandırmaya çalıştım.
"Buğlem? Buğlem?! Buğlem!"
"Ya ne var kızım yaa" "Senin dersin var mı sabah? "Dur bir bakayım." "Yok. Niye ki?" "Benim var da düşündüm ki eğer senin de dersin varsa beraber gidelim." "Hee. Yok canım benim bugünkü derslerim öğleden sonra başlıyor." "Tamam o zaman ben çıkıyorum. Okulda görüşürüz o zaman." "Tamam."
Odadan çıkıp benim odama gittim ve odamdan çantamı, telefonumu aldım. Anlaşılan bugün otobüsle gidecektim okula. Otobüs derken istanbul kartım aklıma geldi birden. Hemen çantamı kontrol ettim, bulamayınca çalışma masamın çekmecesine baktım ve orada olduğunu görünce gülümsedim tabi bu bir rahatlama gülümsemesiydi. Her şeyimin tamam olduğuna emin olduktan sonra ayakkabılıktan beyaz converse'lerimi de giydim ve anahtarlarımı da aldım ve evden çıktım. Ardından durakta otobüsümü beklemeye başladım. Bir iki dakika sonra siyah bir taksi durağın önünde durdu ama ben hiç oralı olmadım. Ardından taksinin camı açılınca içeridekinin bana seslendiğini ve arabadaki kişinin Kerem olduğunu farkettim. Kısa çaplı bir şokun ardından kendime geldim ve ne dediğini duymak için arabaya doğru yaklaştım. "Seni böyle duraklarda da mı görecektim." "Evet. Ne oldu? Beğenemedin mi?" "Yok. Bir şey demedim. Hadi gel belli ki okula gidiyorsun. Ben bırakabilirim eğer istersen." "Gerek yok. Ben kendim de gidebilirim. Heh otobüs de geldi." "İyi sen bilirsin. Hoşçakal o zaman." Dediğine karşılık olarak başımı aşağı yukarı salladım. Ardından otobüse el kaldırdım, durduktan ve kapılar açıldıktan sonra bindim ve istanbul kartımı bastım. Son bir basışım olduğunu gördüğümde iyiki akıllılık edip yanıma para aldığıma şükrettim. Okulda doldururdum artık. Bu arada ben size kendimi tanıtmadım değil mi? O halde başlayayım. Ben Sıla Aydoğdu. İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nde okuyorum ve hali hazırda oraya doğru gidiyorum şu anda. Memleketim Denizli. Ailem yani annem, babam ve benden 2 yaş küçük olan erkek kardeşim Emir Denizli'de. Emir lise son sınıf öğrencisi olduğu için aynı benim de zamanında yaptığım gibi üniversiteye yavaştan hazırlanıyor. O da buraya gelmek istiyormuş. Halbuki ben babamı bilmez miyim? Sırf ben burada erkeklerle dolu bir ortamdayım diye kardeşimi de buraya gönderiyor ki bana sahip çıksın. Ama göreceğiz bakalım kim kime sahip çıkıyor...
Neyse ben bunları size anlatırken okula geldiğimi farkettim ve ardından inmek için düğmeye bastım. Kapı açıldığında ise indim. Hemen istanbul kart dolum makinelerinin oraya gidip kartımı doldurdum. Saate baktığımda ise dersin başlamasına 15 dakika kaldığını gördüm. Ve hemen koşar adımlarla dersimin olduğu sınıfa doğru ilerledim. Sınıfa girer girmez Kerem'i gördüm. O da ben de kısa çaplı bir şok geçirdikten sonra boş bulduğum bir yere oturdum. "Oturabilir miyim?" Başımı yan tarafıma doğru çevirdiğimde Kerem'in bana baktığını gördüm ardından onay verircesine kafamı salladım. "Ben seni lise sona falan gidiyorsundur sanıyordum." "Oradan bakınca lise sona gidiyormuş gibi mi duruyorum?..."  Sınıfta bir sessizlik olduğunda profesörün geldiğini anlamış oldum ve tüm dikkatimi profesöre verip söylediği şeylerin önemli olan kısımlarını defterime not ettikten sonra profesörü yine dinlemeye başladım. "Allah'ıma şükürler olsun ki profesör geldi de onunla konuşmaktan şimdilik kurtuldum."

*************

Sonunda profesör dersi bitirdikten ve sınıftan çıktıktan sonra ben de eşyalarımı topladım ve ayaklandım ancak Kerem hemen bulunduğum sıranın çıkışında oturunca mecburen ona seslenmek zorunda kaldım. "Geçebilir miyim?" "Bir şey sorabilir miyim?" İkimizden de aynı anda dökülen bu sorular karşısında bir an güleceğim sandım ama hemen kendimi toparladım. Ve benim sorumdan çok onun sorusunun önemli olduğuna kanaat getirip onay verdim. Tabi o da sıradan kalkmıştı ve benim dolabıma doğru ilerliyorduk. Dolabıma geldiğimde çantamdan anahtarlarımı çıkardım ve dolabımı açıp içine defterlerimi koydum. Sonra çantamdan telefonumu, istanbul kartımı ve bir miktar para alıp çantamı da dolabıma koydum ve dolabımı kilitledim ve Kerem'i dinlemeye koyuldum. "Ayağın nasıl oldu?"  "Daha iyi. Teşekkür ederim. Başka bir şey yoksa gidebilir miyim?" "Şey aslında ben sana başka bir şey soracaktım." "Dinliyorum?" "Iıı...şey....ben..." "Sen ne?" "Ben senden o günkü araba kazasından sonra hoşlanmaya başladığımı farkettim." "Ne?!"

Evet doğru duydunuz. Beynim bir süre ne demeye çalıştığını algılamaya çalışırken büyük bir şok geçirmiştim adeta. "Ben ne diyeceğimi bilmiyorum. Ama eğer o araba kazasından sonra sırf suçluluk duygusu yüzünden söylüyorsan..." "Yok yok gerçekten yanlış anladın. Suçluluk duygusundan falan değil. Bak dersin yoksa eğer bir yerde oturalım ve öyle konuşalım olur mu? Çünkü bu konular böyle ayaküstü konuşulacak şeyler değil."  Ne demek hoşlanmak? Sonra onun haklı olduğunu farkettim. Hemen ders programıma baktım ve öğleden sonraya kadar dersim olmadığını görünce oturma teklifini kabul ettiğimi belirtircesine kafamı aşağı yukarı salladım. Ardından onu takip ettim.

***********

Bir süre sonra sahil kenarında çok güzel kafe tarzı bir mekana geldiğimizde manzarası deniz olan bir masaya oturduk ve onu dinlemeye koyuldum. "Nerede kalmıştım? Heh hatırladım. Bak ben gerçekten senden hoşlanıyorum ve bunu defalarca sana nasıl söyleyeceğimi düşünüp durdum. Çünkü gece uyumak için gözlerimi kapattığımda gözlerin gözümün önüne geliyor. Biliyorsun kız kardeşim geldi ve bu sabah beni uyandırdığında da onun sesini senin sesin ve görüntüsünü de sen sandım. Sence bu senden hoşlandığımın belirtisi midir?" "Ya bak bilmiyorum ne diyeceğimi. Ama bak sana kızmıyorum. Çünkü birinden hoşlanmak senin en doğal hakkın. Benim kızgınlığım kendime. En başta sana bu duyguları hissettirdiğim için sana değil kendime kızgınım ben. Açık sözlülüğünü takdir ediyorum ama ben bunu kabul edemem. Çünkü buradan ilerisini şöyle bir gözünde canlandır. Diyelim ki çıkmaya başladık, sen yarın öbür gün benim elimi tutmayı isteyeceksin ve ben öldüğüm zaman Rabbimin yüzüne nasıl bakacağım, nasıl bakarım? O yüzden senden özür dilerim ama böyle bir şeyi kabul edemem."
Hızla masadan kalktım ve o mekanı terkettim. Sonra iyiki istanbul kartımı yanıma almayı akıl edebildiğim için kendimi tebrik ettim ve otobüsle tekrar okula dönmeyi başardım.

Evet sevgili okurlarım! Yeni bölümün gelmesini isterseniz bu bölümü votelemeyi ve yorum yapmayı da unutmayın! Belki ileriki bölümlerde ne olacağını kim bilebilir? Hepinizi çok seviyorum. Allah'a emanet olun. Sonraki bölümlerde veya yorumlarda görüşmek dileğiyle... Sizi çok seven yazarınız Yıldız...😊

ALLAH RIZASI İLEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin