3

389 48 22
                                        

Okulun çıkışında Namjoon hyung ile kahve içmeye gitmiştik. Şimdi de karşımda her zamanki kasveti ile oturmuş bana bakıyordu. Elindeki oynadığı araba anahtarını sert bir şekilde masaya koyduğunda bir şeyler olduğunu anlamıştım.

"Yoongi değil mi? "Sorduğu soruyla gözlerimi kocaman açtım ve biraz eğildim.

"Beni bu kadar iyi mi tanıyorsun? Hadi anladım tek mutsuzluğum genelde o ancak belki derslerde hata yapt-..."

"Fazla lafa gerek olduğunu düşünmüyorum Taehyung. "Sıkıntı ile arkasını yasladığı sandalyeden öne eğilerek bana yaklaştı. Yüzünde her zamanki olan çarpık sırıtış vardı.

"Çok değer veriyorsun ki o senin hissettiğinin yarısını bile hissetmiyor. "Nasıl benim canım yanarken gülebiliyordu ki? Hem nasıl emin olabiliyordu duygulardan? Başımı yanımdaki cama çevirdim. Pişmanlık misali düşen sonbahar yapraklarının yanında normalde güneşin batacağı saatte yağan yağmur çok güzel bi görüntü oluşturuyordu. Atkılarını takan insanlar seyrek olarak dışarıdaki sarı halıyla kaplı sokakta koşuşturuyordu.

O sırada baktığım camın üstünden bir damla kayıp gitti. Ellerimi yalnızlık ile önümdeki sıcak kahve fincanına sardım. Bu durumu hyungum da farketmiş olacak ki seslenmesi ile irkildim.

"Neden öyle bakıyorsun? "Aniden kafamı ona çevirdim. Tekrar yaslanmıştı arkasına kollarını kavuşturmuş beni izliyordu. Ben de ellerimi fincanımın kenarından çektim ve arkama yaslandım.

"Dalıp gittim. Sanırım haklısın. Biraz kendime gelmeliyim. "

"Hayır bak ben böyle demek istemedim. Seokjin'in arkasından ne kadar koştuğumu sen biliyorsun. Gidip konuşsan bir kere?"Namjoon hyungun öğüt vermelerini severdim. Ancak bu hiç yerinde değildi. Yoongi beni dinlemezdi, o sadece faturaları öderken benimle konuşurdu. Bu da zorunlu bir şeydi haliyle.

"Olmaz. Beni dinlemez. "Tam o sırada Namjoon hyungun gözü arkamda bir şeye takıldı. Arkama dönüp bakacakken hyung beni eliyle tuttu, dönmemi engelledi.

"Jimin'i de çok dinlemiyor anlaşılan. "başımı fırsat ile arkama çevirdim. Yoongi ile Jimin bir masada oturuyordu. Yoongi'nin yüzü buraya dönüktü. Sarı saçları yağmurun altından çıktığını belli edercesine ıslaktı, saç uçlarından damlayan şu burnuna kayıyordu. Üstünde bulunan yeşil sweat yüzünün soluk tenini açmıştı ve o harika görünüyordu. Ancak bir sorun vardı.

Jimin, Yoongi'nin saçlarına uzatıyordu ki elini Yoongi onu itiyordu. Birkaç kez tekrarlandı bu. En sonunda pes eden Jimin ellerini iki yana açarak 'sitemsel' birkaç farkedilir sözcük söyledi. Ama ben başımı Namjoon hyunga geri çevirdim. Bunu neden yaptığımı hala bilmesem de,

"Barışırlar."dedim.Ardından yanımda duran sırt çantamı sırtıma attım. Ayağa kalktım, Namjoon hyungun yüzüne ve diğer ikisinin yüzüne bakmadan çıktım kafeden. Yağmur hala çok fazla yağıyordu. Başımdan aşağı dökülen sular ile kafenin kapısından eve doğru ilerledim. Bizim apartmanımızı görüş açma aldığım zaman nedensizce durdum. Apartmana girmeme çok az kalmışken sırtımdaki çantayı sular ile kaplı kaldırıma attım ve ağlamaya başladım.

Oturup ağlamıyordum. Hayır, ayakta ağlayıp bir yandan da sırtıma çantayı alıp tekrar gitmeye çalışıyordum. Onlar gözümün önünde evli bir çift gibi dolaşırken benim Yoongi denen herifi karşılıksız sevmem haksızlıktı. Bir de o benden nefret ediyorken.

Sırtıma yeni aldığım çantanın ağırlığını kaldırıyordum ammena fakat ben bu bedenimle duygularımın yükünü kaldırabilecek miydim? Attığım her adımı Yoongi'ye de atabilecek miydim? İşte bunlardan emin değildim. Yavaş yavaş geldiğim apartman kapısında yere çöktüm. Sırtımı duvara yaslayıp başımı gökyüzüne çevirdim. Yüzüme inen su ile bir yandan kendime sövüyordum. Anahtarı almamıştım. Maalesef ki Yoongi ve 'eşini ' bekleyecektim.

Birkaç dakika yeni beklemiştim ki cidden iliklerime kadar işleyen soğukta çantamı duvara yasladım. Üstümdeki ceketin fermuarını çektim ama kapüşonu olmadığı için üşüyen başımı saramıyordum. Kıvrılıp başımı çantama yasladım. Önümden geçen seyrek insanlarda gezdirdim gözlerimi.  Hepsi bana dilenci gözüyle bakıyordu. Biliyorum, yüzlerindeki ifadeden biliyorum.

Bir on dakika daha beklerken sokağın başında bir beden gözüktü. Sarı saçları yüzüne yapışmış koşa koşa buraya geliyordu. Fakat beni görmesi ile yavaşladı. Öyle ki bir anda yere çöktü. Ne zamandır alışık olmadığım bir hareket sundu bana.

"Taehyung neden buradasın? Neden eve girmedin?"soğuk ellerini başıma götürdüğü zaman gözlerimi bademlerine kenetledim. "Tanrım! Çok üşümüşsün! "Yavaşça beni kaldırırken bir yandan da kurşun gibi olan çantamı sol omzuna atmıştı. Kot cebinden çıkardığı anahtarı apartman kapısına geçirirken her ne kadar gözlerim yere baksa da beni süzdüğünü hissedebiliyordum. Benim için uzun zamandır bu kadar endişelenmemişti.

Açıkçası özlemiştim. Evimizin kapısını açarken de benim odama geçerken de her gözüne baktığımda nadiren gördüğüm ancak öncekilerden farklı olan bir duygu görüyordum.

Pişmanlık?

Neden pişmandı ki? Ne de olsa onu severek pişman hissetmesi gereken bendim.

Beni yatağıma yatırdığı zaman çantamı masamın yanına indirdi. Bana biraz bakıp sonra da söylendi,

"Biraz ısın burada. Sonra kalkarsın. "Ardından çıkıp gitti odadan. Ben ise yatağın içinde kararmakta olan havayla baş başa kaldım.

~~~~~

Ne kadar orada boş boş bakındım bilmem ama bir anda aklıma gelen fikir ile yanımda bulunan telefona uzandım. Müzik çalardan güzel bir parça bulup açtım. Hafif bir sesle şarkıya eşlik ediyordum.

"Nevermind I'll find someone like you ~."

Melodisi şarkının bir andan sonra bittiğinde bir şey farkettim; Ben sözümü bitirdikten sonra kapımın önünden uzaklaşan ayak seslerini...

~~~~~~~~~~~~~~~~

İçime sinmedi ama atayım dedim.

Housemates 🌌 TaegiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin