*36 - Gibi

5 1 1
                                    

19 Eylül 2004 * Münih

Herkesin elleri ve ayakları bağlıydı. Lisa ve Stone da buradaydı. Onların da burada olması ilginç olmuştu. Normalde ayrılmaları gerekirdi şimdiye kadar. Oysaki şimdi acı çekiyorlardı. Barış’ın adamları hepsini bağlamışlardı. Barış ise beni tutuyordu. Irreligiosolular karşımda dayak yiyorlardı. Bir anda benim de suratıma bir yumruk indi. Barış konuşmaya başlamıştı. Hepsinin kapüşonları çekili ve yüzleri maskeliydi..

“Beni iyi dinleyin beceriksizler! Bir daha bizimle oynarsanız herhangi bir aptallık yaparsanız hepinizi yok ederim. Anladınız mı? Yok ederim!”

Barış yeterince sinirliydi ve sonra beni alıp ayrı bir odaya götürüyordu.

“Ayrıca ciddiyetimizi anlamanız için sizden birini öldüreceğiz. Söylediklerimi herkese duyurun. Kime bulaştığınızı bilmiyorsunuz. Daha doğrusu bilmiyordunuz!”

Lisa ve Stone’un yüzündeki şaşkınlık, korku ve intikam isteği belli oluyordu. İkisi de benim Yohan olduğuma inanıyorlardı. Daha doğrusu Jose Adrian’ın. Barış ile odaya girdiğimizde ben üstümdeki kıyafetleri çıkardım. Odanın ortasına üstüm çıplak bir şekilde geçtim. Burası dışarıdan görülüyordu. Bilerek buraya geçmiştim çünkü Lisa ve Stone’un hatta herkesin öldüğümü görmesini istiyordum. Tabi ki bu gerçek bir ölüm değildi. Bir oyundan ibaretti. Barış birkaç kez ateş etti. Ben de yere yığılmıştım. Başımın arkasını arkamdaki duvardan aşağı doğru kaydırdım. Başıma sürdüğüm kan duvara yayılmıştı. Barış birkaç kez daha ateş etti. Yerlere de kan serptik. Her şey tamam gibiydi artık benim gizli kapıdan çıkma zamanım gelmişti. Barış ise odayı ateşe verip çıktı. Odada bulunanlara doğru konuşuyordu.

“Ölümün kesin olması en güzeli.”

Barış ile kaldığım otelde buluştuk. Tabi ki Stone’un beni yakaladığı o günden sonra otelimi değiştirmiştim.

“Ne dersin Yohan sence işe yaramış mıdır?”

“Bakalım yarın göreceğiz. Casca ile bulaşacaktım özel bir görüşme olacak. Her şey açığa çıkar yarın.”

“Yardıma ihtiyacın olursa diye bir süre daha buralardayım.”

“Sağol kardeşim. Emin ol yaptıklarının karşılığını bir gün alacaksın.”

“Her zaman yaptıklarımızın karşılığını alırız Yohan.”

Gülüşmüştük ama haklıydı. Hep böyledir.

***

20 Eylül 2004 * Münih

Casca’yı bekliyordum. Dachau tarafında şehirden ve gözden biraz daha uzak bir yerde buluşmak istemiştim. Ve Casca’da gelmişti.

“Senin öldüğünü söylediler!”

“Ama yine de geldin.”

“Yine de geldim. Emin olmak istedim. Neden böyle bir şey yaptın ki?”

“Burada bulunan Nazi kampını biliyorsun değil mi? Hatta şimdilerde Almanlar orayı utanç merkezi olarak görüyor.”

“Tabi ki biliyorum. Ama konumuzla ne alakası var?”
“Orada sence gerçekten Yahudiler ölmüş müydü? Yoksa ölmüş gibi mi gösterdiler?”

“Tabi ki Yahudiler öldü orada. O dönem bir holocaust yaşandı.”

“Bence yanlış biliyorsun. Hatta ne düşünüyorum biliyor musun? Bu da sizin işlerinizden biri olabilir. Orada tek bir Yahudi’nin bile öldüğünü sanmıyorum. O savaştan sonra siz de geliştiniz değil mi? Tamamen yeni bir düzen. Ve sizlerin kontrolü altına geçti. Yahudileri kullandınız. Onlar da başkalarını. Ama esas nokta ne burada? Herkese gösterilen sahte ölümler! İnsanların ayaklanmasına ve yeni bir düzen istemelerine sebep oldu. Ben de aynı taktiği uyguluyorum. Ölümümle birlikte birçok şey değişecek. O yüzden size geldim efendim. Artık daha rahat çalışabilirim. Ve insanların size olan güveni artacak. Çünkü benim Yohan olduğumu düşünüyorlardı.”

Yohan Lorm: TrioHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin