"Üniversite sınavına hazırlanan iki milyon kişiden biriyim. Yaptığım şeyler okul, ev, dershane arasında dönüp duruyor. Hayatın bundan daha sıkıcı olamayacağı kanısındayım."
Bütün bunları yatakta düşünürken okula geç kalacağımı anlamam çok uzun sürmedi. Yataktan kalkmak benim için en zor iş olmuştur her zaman. Kendimi sürüyerek yataktan kaldırdım ve dolabıma yöneldim. Okulun bu yıl forma zorunluluğunu kaldırması bu yılın sayılı artılarındandı. Kotumu giyip salaş bir tişörtü üstüme geçirdikten sonra çantamı dünkü bıraktığım yerden aldım. Aşağıya inerken mutfaktan annemin sesi geliyordu.
''Ayça, hadi aşağıya in artık!''
Annem yine kahvaltı için çok emek harcamıştı. Her sabah aynısını yapıyordu ama ben sabahları çok bir şey yiyemezdim. Bir bardak süt içip, dolaptan bir elma aldım. Bu yaşta ne sütü demeyin, bence sütün yaşı yok. Evden annemin söylediği bin bir lafı arkamda bırakarak çıktım.
Durağa geldiğimde durakta kimse yoktu. Demek ki otobüsü kaçırmıştım. Elimle saçımı tarayarak otobüsü beklemeye koyuldum. Nihayetinde geldi ve kendimi otobüse attım. Evimiz okula yakın olmadığı için bu daha çok müzik dinleyebileceğim manasına geliyordu. Koltuklardan birine oturdum ve kulaklığımı kulağıma taktım. Ardından otobüse giren her çocuk için tip analizleri yapmaya başladım. Bunu bazılarınız etik bulmayabilir ama benim bu sene eğlenceli olarak gördüğüm 3 şeyden biriydi. Diğer ikisine gelecek olursak biri müzik dinlemek, diğeri de uyumak. Neden mi? Çünkü uyurken rüya görebiliyorum ve sıkıcı olmayan bir hayatım oluyor.
''Mmm, bu çok uzun ama giyimi iyiymiş."
"Aaaaa, bunun kesinlikle sakalını kesmesi lazım."
"Hmm, fena değil, tabii şu saçları biraz kısaltırsak."
Listem böyle uzayıp giderken otobüse kapşonlu bir çocuk girdi. Yüzü görünmüyordu, bu beni daha da meraklandırdı. Tam o sırada 15 dakikalık otobüs yolculuğumun sonuna geldiğimi farkettim. Kendimi son hızda otobüsten aşağı fırlattım. Duraktan okula yürürken zili duydum. Geç kalacağımı sabah kalktığımda anlamıştım zaten. Adımlarımı biraz daha sıkılaştırırken telefonumu ve kulaklığımı çantama sıkıştırdım. Sınıfa girerken hoca yoklama alıyordu.
"Ayça!"
"Burda hocam!" Diyerek her zaman ki yerime -Merve'nin yanı- geçtim. Yine uyuyordu. Niye okula erken geliyordu ki? Biraz daha yatağında uyuyabilirdi sırada uyumak yerine.
"Merve, uyan artık! Merve, kalk hadi!"
Sıradan tek elini kaldırarak okey işareti yaptı. Sonra kafasını öbür yana çevirerek uyumaya devam etti.
*****
Hoca kendisinden geçmişçesine ders anlatırken, ben de pencereden dışarıyı izliyordum. Okul bahçesinin dışarısında, sokak lambasının altında birini farkettim. Sabah otobüsteki kapşonlu. Bu tarafa bakıyordu. Okuldaki bir şey mi dikkatini çekmişti acaba? Daha sonra niyeyse bana bakıyormuş hissine kapıldım. Uzakta olduğu için yüzü tam seçilmiyordu. Birden zil çaldı ve kafamı istemsizce sınıfa çevirdim. Hoca ders bittiği için üzülürken, arkadaşlarım dersin bitmesini bekliyor gibi gözüküyordu. Hocaların hepsi böyle midir? Yani, niye ders bittiği için bu kadar duygulanırlar, konular yetişmeyecek diye endişelenip dururlar hiç anlamıyorum. Ben böyle kendi kendime polemik yaparken Merve gerinerek uyandı. Küçük çaplı bir esneme krizi geçirdikten sonra bana döndü.
"Kantine gidelim mi?"
Yüzündeki sırıtmadan iyi uyuduğu anlaşılıyordu.
"Sen kendin git, bütün bir fizik dersi boyunca kendi kendime savaştım. "
"Abartma be Ayça, zaten gelesin yok, bahane uydurma. Sahi yılda kaç kez gidiyorsun sen kantine? Bir, iki ya da üç mü?"
"Hıı, çok komiksin. Tamam, tamam kalk hadi."
Bu kez Merve'nin kazanmasına izin verdim. Çünkü uykudan uyandıktan sonraki sırıtması maximum 10 saniye sürerdi sonra çok huysuz olurdu. Karnı doymadığı sürece daha da huysuz.
"Biliyor musun Ayça? Süper bir rüya gördüm. Bunu hemen Kübra'ya anlatmam lazım. "
"İnanma şöyle şeylere Merve yaaa. Kız rüya yorumluyorum, büyü biliyorum diye kandırıyor sizi."
Laf açılmışken Kübra bizim okulun Mistik Kızı. Değişik sorunları olan hep onunla konuşur. Bizim okulda popülerlik diye bir şey yoktur. Hani şu filmlerdeki gibi sarışın kızlar, yakışıklı oğlanlar, okulun yöneticileri falan hiçbiri yok. Topu topu bir Kübra var. Bir de inek öğrenciler ve inekleri seven öğretmenler. Öyle sıkıcı bir okul işte. Beni sorarsanız ben de orta seviyeli bir öğrenciyim. Aslında benim her şeyim ortalama. Boyum normal boyutlarda, kilom da öyle. Güzel miyim? Yani bana göre tabii ki ama realist olarak düşünürsek o da ortalama sınarım. Merve ağlarken güzel gözüktüğümü çünkü ela gözlerimin yeşile döndüğünü söylüyor. Tabii ne kadar doğru onu bilmiyorum işte.
Merveyi doyurduktan sonra sınıfa geri döndük. Sıkıcı bir gün daha geçireceğe benziyorum. Üstelik bugün akşam yediye kadar etüt var.
**
Çıkış zili çaldığında bir iç çektim. Aklımda eve gidip yatmak vardı. Aslında bütün gün okulda oturduğum yerden ders dinledim ama yine de yoruldum. Buna psikolojik yorgunluk deniyor herhalde.
Durağa doğru yürürken derin bir nefes aldım. Hava yağmurlu gibiydi, etraf alacakaranlıktı. Bu hava en sevdiğim havaydı. Babam ve kardeşim de dalga geçerdi benimle. Bu havaya öküz havası denir diye.
Otobüsü bekle, bin, durağa gel derken hava iyice kararmıştı. Aslında karanlıktan korkan bir insan değilim ama hava böyle serin serin esince bir garip oldum. Adımlarımı sıklaştırırken arkamdaki bana ait olmayan ayak seslerini duydum. Sanki beni izliyorlarmış gibiydiler...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
30 Dakika
FantasyHayat bazen sıkıcı,bazen heyecanlı,bazen hüzün dolu. Bizi anlayan kimse olmadığını düşündüğümüz anlarla geçiyor ömrümüz. Ve bir gün 'o' nun geleceği ümidiyle. Tesadüfler, şans eseri karşılaşmalar ve mutlu sonlar her zaman filmlerde olur. Bende inanm...