Dönüş yolunda az önce başından geçenleri düşündü Gürkan. Bir ceset teşhis etmesi istenmişti ama bu ceset kız kardeşine ait değildi. Bu sevindiriciydi. En azından kardeşnin yaşadığına dair hala umudu vardı. Sonra birden düşündükleri için kendinden utandı. Kardeşi belki yaşıyordu ama birisinin kızı, annesi ya da kız kardeşi olan o kadın halen morgda yatıyordu. Ve bu da aynı kendisi gibi o hastahaneye ağlayarak gelecek bir aile ve tonla göz yaşı anlamına geliyordu.
Ancak ilginç olan kadının üzerinden kız kardeşinin kimliğinin çıkıp kendi kimliğinin çıkmamış olmasıydı. Demek ki ikisi birbirini tanıyordu. Ancak nereden tanıyorlardı?
Kardeşi kaybolalı üç ay olmuştu. İlk zamanlar Gürkan da canla başla aramış ancak daha sonra vazgeçmişti. Bu kardeşini sevmediğinden değildi. Sadece Süreyyanın istenmediği sürece bulunmamak gibi bir yeteneği vardı ve bu durum küçüklüğünden beri sık sık yaşanıyordu. İlk kaçışında Adanada bulmuşlardı Süreyyayı. Bulunduğunda evden ayrılışının üzerinden neredeyse bir yıl geçmişti. Neredeyse aile olarak herkesin umudunu kaybettiği bir anda bulunmuştu. Başka bir seferinde ise İzmire kaçmıştı. Bir dönem onu odasına kilitlemeyi denedilerse de bir süre sonra annesi bu duruma dayanamayarak intihar etmişti.
Annesinin gidişine üzüldüyse de anlayabiliyordu Gürkan. Hayatınızın her gününü sizi anlayamayan, konuşamayan. Ve duyamayan bir kızla geçirmek kolay değildi. Hele ki yerinde durmaya da hiç niyetli değilse. Her evden kaçışında farklı yaralarla geri geliyordu Süreyya. Her dönüşünden sonra yapılan her doktor kontrolünde birbirine benzer sonuçlar çıkıyordu. Çok yürümüş, darp edilmiş oluyordu her seferinde. Ve annesi için en dayanılmaz olansa her dönüşünde vücudunda tecavüz bulguları oluyordu. Anne ve baba ise kimi suçlayacaklarını, kimden soracaklarını bilemedikleri bu durumla alakalı sadece şikayette bulunuyorlardı. Ama sonuç hiç değişmiyordu. Takipsizlik.
Annesinin cenazesinden sonra Süreyyanın kapısını açmıştı babası. İçten içe onu suçluyor olmalıydı. Süreyya da o günden sonra daha fazla kaçmaya başladı evden. Nasıl olsa artık ona dur diyecek kimse de yoktu.
Bu olaylar olurken Gürkan İstanbulda yaşıyordu. Evden ayrılabilecek yaşa gelir gelmez çalışmaya ve tek başına yaşamaya başlamıştı. Aslında o da Süreyya gibi evden kaçıyordu. Tek fark, onun dönmek gibi bir niyeti hiç yoktu.
Kardeşine olanlara elbette üzülüyordu ama en başından beri onunla hep ilgilenmişti zaten. Ancak ona ulaşabileceği bir yol olmadığı gibi yapmayı kafasına koyduğu şeylerde engellemek de mümkün değildi. O da bir süre sonra vazgeçmişti bu kısır döngüden.
Bugünse kayıp kardeşinin ölü bir kadınla olan bağını öğreniyordu ve bu işin sonunun hiç de iyi olmayacağını tahmin ediyordu.
Evinin önüne geldiğinde arabasını park etti. Kontağı kapatıp başını direksiyona dayadı. Süreyya yıllarca hep kaçmıştı ama bu defa ilk kez eve sağ salim gelmeyeceğini düşünüyordu Gürkan. Bunun yanında yıllardır her seferinde onu aramaktan da artık yorulmuştu.
Zihinsel engelli bir aile bireyi olmayanlar bu noktada ona kızabilirler. Hatta Gürkan da eğer kız kardeşi bu durumda olmasaydı o insanlardan olabilirdi. Ama hayatınızın içinde böyle birinin olması bazen tüm değer yargılarınızı bile alt üst edebilir. Hatta asla yapmam dediğiniz şeyleri yaptırıp asla söylemem dediğiniz şeyleri bile söyletebilir. Gürkan'ın umursamaz görüntüsü de işte tam olarak bundandı.
Arabadan inip evine girdi. Kapıyı kapattığında içinden bşr ses kardeşini aramasını söylediyse de elinde kimliği belirsiz bir cesetten başka bir ipucu yoktu. Eğer olsaydı bir dakika bile beklemezdi kardeşinin peşinden gitmek için. Yatağına oturup başını ellerinin arasına aldı. Bir şeyler mırıldanıyordu ama muhtemelen söylediklerini kendisi bile işitmiyordu.
"Allahım, ne olur onu bulmama yardım et. Öldüyse bile en azından annemle babamın yanına defnedebileyim."
Başını kaldırıp yatağına uzandı. Gözlerinden yaşlar süzülürken o ise hep aynı şeyi tekrarlıyordu:"Rabbim yardım et. Rabbim yardım et.Rabbim yardım et." Kaçıncı kez tekrar ettiğini bilmediği bir anda daldı tatlı uykunun koynuna. O gözlerinde yaşlarla uykuya dalarken odada tek ağlayanın kendisi olmadığının farkında bile değildi.&&&&&&&&&&&&&&&
Sabah olduğunda her zamanki gibi kalkıp traşını oldu. Aynada kendi yüzüne bakınca dün gece sedyede yatan kadın geldi gözünün önüne. İçinden dün geceyi hiç yaşamamış olmayı diledi. Çünkü muhtemelen uzunca bir süre yemek yiyemeyecekti.
Vurdumduymaz gibi görünse de çevresindeki her şeye ilgi duyan bir yapısı vardı Gürkan'ın. Sadece bunu belli etmezdi. Hiçbir şeyi unutmamak gibi bir laneti vardı. Bazılarınıza iyi bir özellik gibi görünebilir, ama onun için öyle değildi. Her ateş zamanla döner, küle döner, yaşananlar herkesin hayatında unutulurdu ama Gürkan bu laneti yüzünden asla unutmaz, unutamadığı için de asla affetmezdi kimseyi.
Çocukluğunda kendisine söz vermişti Büyükçekmecede yaşadıkları o evden gitmek için. Üniversite sınavını kazandıktan sonra da pek fazla eve gitmemişti zaten. Başarılı olmak zorunda hissediyordu kendisini ve olmuştu da. Kocaeli Üniversitesi Mimarlık bölümünü bitirmiş ancak hocalarının ısrarı üzerine araştırma görevlisi olarak üniversitede kalmıştı. Bağımsız olarak tasarladığı binalar olsa da o akademik açıdan geliştirmek istiyordu kendini.
Üniversitenin kapısından girdiğinde yanımdan geçtiği hizmetliye selam verdi zoraki gülümseyerek. Odasına gidip kapıyı açtı ve içeriye girdi. Tam masasına oturacakken bir şey fark etti. Odasının yaylı kapısının kapandığını halen duymamıştı. Arkasına dönüp baktığında kapının kendisi girdiğinde nasıl bıraktıysa aynı o halde kaldığını gördü. Şaşırmıştı. Biri kapıyı arkadan tutuyor olmalıydı. Sonra kapı sanki kendisine bakılmasından utanmışçasına hızla kapandı. Gürkan'ın tüm tüyleri diken diken olmuştu. Geri dönerek yavaşça kapıyı açtı ve kafasını koridora doğru uzattığında bir yüzle karşılaşarak geriye doğru bıraktı kendisini. Neredeyse düşüyordu.
"Namık abi ne yapıyorsun yaaa!" diye bağırdı yüzündeki şaşkınlıkla karışık gülümsemeye engel olamayarak Gürkan. Namık Üniversitenin hizmetlilerinden biriydi ve onun odasının bulunduğu koridordan sorunluydu.
Bir şey yapmıyorum Gürkan bey, sadece temizlik." dedi elindeki paspası göstererek.
"Abi ben de kapıyı kim tutuyor diyorum kendimce" dedi Gürkan kapıyı yavaşça kapatırken. Gürkan kapıyı kapatıp yerine oturdu. Bu sırada Namık'ın arkasından "Ne kapısı Gürkan Bey?" dediğini duymamıştı bile.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayalet Avcısı
ParanormalHayaletlere inanır mısınız? O da inanmazdı. Ta ki onlardan biri hayatının tam ortasına düşene kadar.