Farabi Hastahanesinin geniş bahçesine arabayı park edip yavaş adımlarla içeriye girdi. Acelesi yoktu. Çünkü içeride olanın kız kardeşi olduğundan emindi. Gerçi bundan polislerin de emin olduğunu biliyordu ama sanırım onlar da prosedür gereği yapıyorlardı bunu.
Acil servis kapısından içeriye ağlayan birinin girdiğini bir hasta olarak siz fark etmeyebilirsiniz. Ama teşhis için sizleri bekleyen iki profesyonel gözün hemen dikkatini çekmişti Gürkan. Bekleme odasından çıkıp onu koridorun ortadında karşıladı.
"Gürkan Bey, değil mi?" Emin olmasına rağmen nezaketen soruyordu bu soruyu muhtemelen. Başıyla onayladı Gürkan. Adam da davet etme gereği görmeden arkasını dönerek yürümeye başladı. Gürkan da davet beklemeden peşine düşmüştü bile zaten. Sanırım insanlar böyle durumlarda konuşmadan anlaşmak konusunda daha başarılı oluyorlardı. Uzun koridorları geçip alt katın karanlık merdivenlerinden inerek basık tavanlı başka bir koridora vardılar. Koridorun sonunda üzerinde 'MORG' yazılı kapı görülebiliyordu.
Gürkan adımlarını isteksizce ama çekinmeden atıyordu. Sevmese de bu manzarayı görmesi gerektiğini biliyordu. Morg kapısına yaklaştıklarında birden aklına kardeşinin nasıl öldüğünü sormamış olduğu geldi.
"Pardon memur bey" dedi kısık bir sesle. Polis isteksizce dönüp Gürkan'a baktı. "Ben size kardeşimin nasıl öldüğünü hiç sormadım sanırım" dedi. Bu bir soru değildi ancak zaten polisin de bu cümleyi duyduğunda yüzünün aldığı ifadeden cevaplamaya istekli olmadığı gayet bariz belli oluyordu.
"Bunu hiç sormamanızı umuyordum açıkçası. Ancak kardeşiniz yolun çok hızlı ve kalabalık olduğu bir anda otobana girmiş. Ve maalesef gece saatlerinde olduğu için araçlar çok hızlılarmış ve karanlıkta onu fark etmemişler. Bizim tespit edebildiğimiz kadarıyla kardeşinize çarpan araç sayısı 13. Ancak çarpıp durmayanlar veya neye çarptığını fark etmeyip yola devam edenler de olmuştur elbet. Zaten size de bu yüzden ihtiyaç duyduk. Üzerinde kimliği vardı ama" cümlesine devam etmeden önce durdu ve yüzünü biraz buruşturarak cümlesine devam etti. "Maalesef biz maktülün kardeşiniz olduğundan emin olamadık."
Gökhan kardeşinin naaşını görecek olmaya alıştırmıştı kendisini ancak bu haliyle değil. Polisin söylediğine göre kardeşi tanınmayacak haldeydi. Acaba o kardeşini tanıyabilecek miydi.
Morgun kapısında bekleyen donuk suratlı görevli kapıyı aralayıp önden içeri girdi ve doğruca karşıda bulunan dolapların arasında ortadaki kapağı açtı. Filmlerde gördüğü gibi değildi morg ve beklediğinden çok daha fazla soğuktu. Açtığı dolabın alttaki sirgüsünü djşarıya çektikçe üzeri beyaz bir örtüyle kapalı bir beden tüm hatlarıyla beliriyordu. Tamamı dışarıya çıkınca görevli sürgü kısmını bırakıp örtünün baş kısmına gelen tarafını tuttu. "Hazır mısınız?" der gibi bir bakış attıktan sonra karşısındaki yüzlerden istediği cevabı almış olacak ki, yavaşça kaldırdı örtüyü.
Polis memuru daha önce gördüğü için fazla şaşkınlık yaşamasa da Gürkan cesedin yüzünü gördüğünde dehşete kapıldı. Gerçekten de kimliğinden bu cesedi teşhis edebilmenin imkanı yoktu. Yüzünde bulunan hemen her kemik kırılmış, birçok yerinde ise kesikler ve yarıklar oluşmuştu. Temizlenmiş olmasına rağmen cesedin üzerinde kandan oluşmuş bir katman hemen göze çarpıyordu. Gürkan kafasını çevirdi. Bu görüntü dayanılabilir cinsten değildi.
"Gğrkan bey, bunun zor olduğunu biliyorum ama bunun kardeşiniz olup olmadığından emin olmamız lazım. Kardeşinizde doğum lekesi, eski yara izi, dövme gibi belirleyici bir iz var mıydı? Bunu söylerseniz işimiz çok kolaylaşabilir."
Söylemek kolaydı ama Gürkan için bu durum katlanılabilecek dğzeyde değildi artık. Bir an önce çıkmak istiyordu yoksa bayılacaktı. Ama bu olursa sedyede yatanın kardeşi olup olmadığından bir ömür boyu şüphe duyacaktı. Zihnini zorlayıp hafızasında kardeşine ait her tğrlü anıyı hatırlamaya çalıştı. Biraz sonra ise aradığı şeyi bulmuştu.
"Var" dedi sesi titreyerek. "3 yaşındayken sol omzundan aşağı kızgın yağ dökülmüştü. O zamandan kalma koyu bir yanık izi olmalı."
Morg görevlisi örtüyü biraz daha kaldırdı cesedin omzunu görebilsinler diye. Polis eğilip dikkatlice baktı. Kafasını hareket ettirip değişik açılardan da baktı. "Maalesef burada yanık izine benzer bir leke göremiyorum." dedi. Gürkan sanki biraz önce bayılmak üzere olan kendisi değilmiş gibi kafasını çevirdi cesede doğru. Kendini eğilmeye zorladı. Bu soğuk odada bile ölümün o keskin kokusunu alabiliyordu. Omzuna baktığında gerçektem de Süreyyanın yanık izinin olduğu alanda herhangi bir iz olmadığını gördüler. Gürkan daha dikkatli baktı cesedin yüzüne. Kardeşi olduğuna o kadar emin gelmişti ki, hiç mantıklı bir şekilde incelemeye gerek görmemişti. Şimdi dikatli baktığında ise bu kadının kardeşinden daha uzun ve sıska, aynı zamanda da saçlarının kardeşininkinden oldukça uzun olduğunu fark etti. İçini bşr anda buruk bir sevinç dalgası kapladı.
"Bu ceset benim kardeşim değil. Vücudu, saçları ve boyu hiç benzemiyor." dedi. Polisin yüzünde kapanmak ğzere olan bir tahkikatın devam edecek olmasından dolayı duyduğu hayal kırıklığı görülebiliyordu.
"Emin misiniz Gürkan bey?" dedi.
"Evet, eminim. Bu kesinlikle o olamaz. "
Şimdi önlerinde yatmakta olan cesede bakıyordu üçü de. Tanımadıkları bu kadın ister istemez hepsinin acıma duygularının kabarmasına sebep oluyordu. Peki ama kimdi bu kadın ve kardeşinin kimliği onda ne arıyordu. Bu sorular arasında morg'un öbğr ucunda bulunan masadaki batikon şişesi bir anda yere düşüp binlerce parçaya ayrıldı. 3 adam da başlarını çevirip oraya baktılar şaşkın ve anlamsızca.
"Hay Allah, bugün bu ikinci oldu. İşin yoksa temizle şimdi" dedi morg görevlisi. Temizliği yaptığı esnada ikisi de adama bakıyordu. Bu sebeple hiç kimse cesedin omzuna kendiliğinden örtülen örtüyü fark etmedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayalet Avcısı
ParanormalHayaletlere inanır mısınız? O da inanmazdı. Ta ki onlardan biri hayatının tam ortasına düşene kadar.