1. bölüm

205 14 13
                                    

Montumun fermuarını çekip kafeden dışarı çıktım. Yağan yağmur her geçen dakika şiddetini artırıyor,yere düşen damlaların oluşturduğu melodik tınısı kulağımda huzur veren bir müziğin notalarını Oluşturuyordu. Sokak oldukça dardı bu yüzden yağmura hazırlıksız yakalanan insanlar hızlıca yanımdan geçerken omuzları çarpıyor hemen ardından duyduğum "pardon" sesi dikkatimi dağıtıyor,müzigi duymamı engelliyordu. İlk defa bu kadar özür dileyeni bir arada görmüştüm en önemlisi de bu özürlerin samimi olmamasıydı çünkü insanların tek derdi ıslanmamaktı. Sen ise onların önünde bir engeldin. Mırıldanarak durağa doğru ilerliyor. Kaybettiğim müziği bulmaya çalışıyordum otobüsün gelmesine daha yirmi dakika vardı. Acelem yoktu. Beklemeyi sevmeyen biri olmamdan dolayı adımları iyice yavaşlatıp yağmurun tadını çıkarıyordum. Etrafımdani insanlardan tek farkım ıslanmaktan çekinmememdi.
"Bazı insanlar yağmuru hisseder diğerleri ise sadece ıslanırdı."
tabiki amacım ıslanmak değildi ama amacıma ulaşmamda en büyük destekçimdi. Hafta sonu katılacağım önemli bir müzik yarışması vardı ve çalacagım müziği daha oluşturamamıştım. Geçen hafta yaşadığım hüsranı yine yaşamak istemiyordum.
Yaratıcı olmalıydım bu yüzden yağmuru seçmiştim. Su sesi deyip geçmemek gerekir. Çünkü o ses her biri farklı diyardan uçan buharların oluşturduğu damlanın sesi hepsinin hikayesi farklıydı tıpkı benim oluşturacagım nota gibi. Belki bir beethoven değildim ama ama daha üç gün on yedi saatim vardı. yarışmada birinci olmanın hayalini kurarken duyduğum bir müzikle aniden durdum. Bu bir mızıka sesiydi gözlerimi kapatıp kulağa hoş gelen bu sese doğru ilerlemeye başladım. Yaşlaktıkca kulağıma daha tatlı geliyordu. Parçayı tanıyordum ama ismini hatırlayamamıştım. Kafamı kaşıyor hatırlamaya çalışıyordum. parçanın ismini hatırladığımda gözümü açıp bağırmak istedim.

"nani"

Karşımda gördüğüm manzara beni şok etmişti. Bu yüzden bagıramamış sadece söylemiştim. Parçayı çalan bir çocuktu. ince kargonun üzerine oturmuş, kafasına giydiği alışveriş poşediyle narin bedenini yağmurdan korumaya çalışıyor. Küçük parmaklarıyla mızıkasını çalmaya devam ediyordu. Etrafından geçen samimiyetsiz insan topluluğunun umrunda bile değildi. O sıra ağzımdan bir kaç kelime döküldü. "asıl müzisyen sensin çocuk" yanına yaklaşıp çömeldim. Önüne açtığı bez parçasında bir kaç bozuk para vardı. Titriyordu. Kulağına doğur egilerek meraba dedim. Çalmayı bırakmış meraba der gibi kafasını sallayarak bana bakmıştı.

" benimle sıcak birşey içmeye ne dersin? "

Başını sağa sola sallamıştı.

"hadi ama bak orası daha sıcak"

Büyüleyici gözleriyle gözlerimin içine bakıyor, bir an bile kırpmıyordu. Ayağa kalkıp elimi uzattım. Başını kaldırıp çekinerek bana bakmaya devam etti.

"bak gelirsen sana başka parça çalmayı öğretirim "

Müzik çalmak çokta umrumda değilmiş gibi yerdeki paralara bakmış bana dönerek,

"Hayır efendim sizle gelemem"

Sonunda cevap vermişti ama pes etmeyecektim onu burada bırakamazdım.

"eğer benimle gelirsen şu paraların on katını veriririm"

Yüzünü yerdeki bez parçasına çevirdi belliki hesaplama yapıyordu

" o kadar çok mu? Efendim "

"evet o kadar çok. Sadece benimle gelmen yeterli"

" bu gün çalışmama gerek kalmaz"

" Nasıl"

"şey.. Yok bişey "

"tamam hadi gidelim"

Elinden tutup ayağı kaldırdım, elleri buz gibiydi, bez parçasını toplayıp cebine koydum ve çıktığım kafeye doğru yürümeye başladık.
Kafenin kapısının önüne geldigimizde aniden durdu.

"ne oldu? "

"bu büyük yerlerin sahipleri beni hiç sevmiyor"

Omuzlarından tutarak önüne çömeldim.

"için rahat olsun. Ben varken sana bişey olmaz"

Göz kırptım. gülümsemişti. İlk defa güldüğünü görmek be çok mutlu etmişti içeri girip herzamanki oturduğum yer; belinci Masaya oturduk. Sandalye ile boyu aynıydı zıplayarak oturdu. Görünüşte küçüktü ama hal ve hareketleri gayet olgundu. Masaya ellerimi koyarak "ismin ne? " dedim

"sait efendim"

Azarlayıcı bir tavırla.

"her seferinde bana efendim mi diyeceksin"

"özür dilerim"

"abi demen yeterli"

"tamam efendim. ayy.. Yani abi"

Hemen suratını asmıştı galiba daha nazik söylemem gerekiyordu. Gönlünü
almak bahanesiyle elimi uzattım

"Bende derman mennun oldum"

Elleri masanın altında avel avel bana bakıyordu. Elim havada kalmıştı. Bozuntuya vermeden geri çektim. Garson gelmişti. Birşeyler içmek için getirmiştim onu ama belliki karnı açtı. Sipariş verip tekrar sohbete devam ettim.

"Ee sait mızıka çalmayı nerden öğrendin?"

"babam öğretti abi?"

"Banan ne iş yapıyor peki"

Başını öne eğmiş içini çekmişti.

"öldü"

Yine morali bozulmasından korktuğum için konuyu değiştirdim

"peki annen ne iş yapıyor"

"Annem şehrin dışında büyük kamyonların oldugu yerde"

Tam seni buraya kim getirdi diye soracaktım garson siparişleri getirdi. Sait çekinerek gözümün içine bakıyordu . Çekinmesin diye yemekten bir parça alıp "Hmm Leziz " dedim.

" hadi yesene"

Büyük bir iştahla yemeye başladı o kadar hızlı yiyorduki küçücük ağzı dolup taşmıştı. Yemesine yardımcı olmak için ayranı açıp önüne koydum. Ayranı içmiş üst dudağında oluşan iz bıyığa benzetmiş Komik duruyordu. Fotoğrafını çekip kendine gösterdiğimde kahkaha atmaya başlamıştık o gülünce ben daha çok gülüyordum. Gülmemi yatıştırarak.

"hah şöyle gül biraz gülmek en iyi size yakışır"

O sıra daire baktığımda buz kesilmiş arkamdaki kapıya doğru bakıyordu. Gözleri iyice büyümüş tedirgin olmuştu. Belliki birşeyden korkmuştu. Arkamı döndüğümde kapıda kimse yoktu. Saite döndüğümde yerinde yoktu. Ayağa kalkıp kapıya baktığımda kapıdan dışarı fırlamıştı. Hemen peşinden fırlasamda yetişemedim çoktan insanların arasında kaybolmuştu. Kafamı kurcalayan birçok soru vardı " bu saatte nereye gidebilirdi?" daha önemlisi "neyden bukadar korkmuştu?"...

MasivaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin