Etrafıma bakınarak danışmana yürümeye başladım. Arkamdan gelen Jimin'e hafif bir bakış atıp tekrar önüme döndüm ve danışmanın yanında Jimin'i beklemeye başladım. Yanıma geldiğinde her zamanki kibiri ile konuşmaya başladı.
Jimin: Benim cidden burada bekleyip bir saat oda ayırtmaya çalışacağımı falan düşünmüyorsun değil mi?
Garip garip bakınca gülüp kolumdan tutarak üst kata doğru yürümeye başladı.
Soo-Hyun: Şimdi çıtımı çıkartmadan odaya gireceğim ama bir şartım var.
Üst kata geldiğimizde duraksayıp bana baktı.
Jimin: Nedir o şart? Bana d-
Soo-Hyun: Evet, tam olarak öyle diyeceğim. Bana dokunmayacaksın.
Jimin bir adım geri atıp gülmeye başladı.Jimin: Sen ciddi misin? Biz seninle, aynı odada duracağız ve ben sana dokunmayacağım öyle mi?
Diyip bir kahkahaya daha hazırlanırken konuşup, gülmesini engelledim.
Soo-Hyun: Evet, sadece konuşacağız. Her şey hakkında. Dokunmak yok Jimin. Yoksaaa
Ağzımı açıp bağıracak gibi yaptım ve eliyle ağzımı kapatıp yüzüme yaklaştı.
Jimin: Hey hey hey, tamam sakin ol şampiyon. Konuşalım sadece.
Geri çıkıp yanında duran odaya kartı okuttu ve yavaşça kapıyı araladı.
Jimin: Buyur.
Soo-Hyun: Teşekküürler majesteleri.
Jimin: Majesteleri?
Gülüp içeri girdim ve ceketimi yatağın üstüne atıp tekli koltuklardan birisine oturdum. Bir kaç dakika sonra Jimin de yanıma gelip oturdu.
Jimin: Ee, anlat bakalım. Ne konuşacağız?
Soo-Hyun: Geçmişi.
Geçmişi dememle Jimin'in kendisine çeki düzen verip başka yerlere bakması bir oldu.
Jimin: Ne geçmişini? Konuşacak ne var?
Soo-Hyun: Bahsettiğim bizim okula falan gelmeniz değil Jimin, daha da öncesi. Ne saklıyorsunuz benden?
Jimin: Bir şey sakladığım yok Soo-Hyun. Tabii, diğerlerini bilemem.
Soo-Hyun: Diğerleri?
Jimin: Jungkook ve Taehyung işte.
Soo-Hyun: Sana Jungkook ve Taehyung hakkında bir şey söylediğimi hatırlamıyorum.
Jimin: D-Diğerlerinin sonu onlara çıkıyor. B-Benim çok fazla kişiyle takılmadığımı biliyorsun.
Soo-Hyun: Hmhm ne demeli. Her gün ayrı sürtükle.
Jimin: Hadi ama Soo-Hyun, onlar zevk sen şevk. Eğer öyle olmasaydı şu an burada olur muydun sanıyorsun?
Soo-Hyun: Şu an burada benimle sevişmek için olduğunu biliyorum.
Jimin: Ne? (Gülerek) Sence zevkim için günlerce peşinde koşar mıyım senin? Güzelim, bilmiyor olabilirsin ama ben kimseyle birden fazla kez yatmam, üstelik kimsenin bekaretini alacağımı da sanmam.
Soo-Hyun: Kimsin sen? Gerçekten kimsin sen?
Jimin: Bekle, izin ver bitireyim. Zevkim için burada olsam seni çoktan çıldırtmış, kendi işimi görmüş ve seni umursamadan bu odadan çıkıyor olurdum.
Soo-Hyun: Sana bir soru sordum Jimin! Kimsin sen!?
Jimin: Geçmişin hakkında bilmediğin o kadar çok şey var ki.
Soo-Hyun: Ya siz? Siz ne biliyorsunuz benim geçmişim hakkında?
Jimin: Senden fazlasını.
Soo-Hyun: Nasıl olur bu? Nasıl olur da benim hayatım hakkında benden daha fazla bilgiye sahip olabilirsiniz? Kahin falan mısınız siz?
Jimin: Şimdi bırak kahinliği de, ne konuşacağız onu söyle.
Soo-Hyun: Yeterince açıklayıcı sormadım mı sorumu? Sen kimsin?
Jimin: Ben ilkokul ve ortaokul dönemini yurtdışında bitirmiş, 20'li yaşlarda genç ve yakışıklı, bütün kızların sevgilisi Park Jimin. Ve sen dee, gelecekteki sevgilim.
Soo-Hyun: Ya beni bir rahat bıraksana. Senden kurtuluş yok mu?
Jimin: Bana nasıl dayanabiliyorsun sen? Herkes bu kadar çok isterken.
Soo-Hyun: Dayanılmaz birisi değilsin çünkü.
Biraz beni süzdükten sonra minik bir kahkaha patlatıp ayağa kalktı.
Jimin: İçecek ister misin?
Soo-Hyun: Sana güvenmeli miyim?
Jimin: En son güvendiğinde, pişman olmuş muydun?
Soo-Hyun: Farkında mısın bilmiyorum ama, mecburiyetten dolayı benim bekaretimi aldın. Sen. Park Jimin.
Jimin: Evet, işte bu yüzden sevgilim olmalısın.
Göz kırpıp mutfağa gitti. Bu çocuk cidden onunla sevgili olacağımı düşünüyor mu? Ego dolu balon kas! Peh. Ben uzun uzun kendi kendime düşünürken Jimin elinde 2 bardakla geri odaya daldı ve bardakları hızla masaya koydu.
Jimin: Saklan çabuk!
Soo-Hyun: N-Ne? Neden?
Jimin: Soru sorma Soo-Hyun! Sadece dediğimi yap! Vaktim yok.
Soo-Hyun: Cevap ver bana!
Jimin endişeli gözlerle bakıp beni hızla kucağına aldı ve giysi dolabının içinden açılan bir odaya götürüp kilitledi.
Jimin: Soo-Hyun, sakın sesini çıkartma. Bizi dinleme de, senin iyiliğin için. Bizi dinleme.
Ben ne olduğunu idrak etmeye çalışırken Jimin çoktan kapıyı açmış ve konuşmaya başlamıştı.
*JİMİN'İN AĞZINDAN*
Mutfağa girip içecek doldurmak için elimi bardaklara uzattığım sırada camdan otelin önünde duran araba dikkatimi çekti ve plakasını zar zor okumaya çalıştım. Arabanın içinde birileri olduğuna emindim, normal bir durumda bunu garipsememeliyim ama bu normal bir durum değil. Bu otel 3 haftaya yakındır işletime kapalı. Şehre geldiğimde ben istemiştim bunu. Bu yüzden başka birileri gelmezdi buraya. Plakayı okuduğum an hızla içeri gidip elimdeki bardakları masaya bıraktım ve Soo-Hyun'u kucaklayıp bir odaya kilitledim. İçimden umarım ses çıkartmaz diye tekrarlarken önce birisinin kapıyı yanlış kart ile açmaya çalıştığını duydum, sonra kapının tıklatıldığını duyunca kapıyı açtım ve eğilerek selâm verdim.
Jimin: H-Hoş geldiniz. İçeri geçin lütfen.
X: Girmeyeceğiz, sadece seni kontrol etmeye geldik. Büyük Patron'un emri böyle.
Jimin: B-Büyük Patron burada mı?
X: Buralarda. Sadece dikkatli ol demeye geldik Jimin. Ağzından çıkan her kelimeye dikkat et.
Jimin: Büyük Patron ile konuşabilir miyim?
X: Bu şu an mümkün değil. Bir konuma gelmişken, en iyisi uzak durman Jimin.
Jimin: Pekâlâ, teşekkürler.
Tekrar eğilerek selâm verdim ve o adamlarla göz göze geldim. Birisi dikkatle içeriyi süzüyor, bir diğerinin de üstümde bir bilgi olup olmadığına baktığına emindim. Yavaşça kapıyı kapattım ve bir kaç dakika sonra koşup Soo-Hyun'un kapısını açtım. Açar açmaz kendisini dışarı atıp bana sımsıkı sarıldı. Delirmiş olmalı. Bir kaç dakika o şekilde bekledikten sonra ağlamaya ve minik yumruklarıyla vurmaya başladı.
Soo-Hyun: Ya! Benim klostrofobim olduğunu bilmiyorsun, beni neden kapatıyorsun?!
Cidden klostrofobisi mi varmış bu kızın? Bu sert ve dik başlı kızın? Ağlaması hızlanınca sakinleştirmek için elinden tutup kendime çektim ve sarılıp başını göğsüme doğru yasladım.
Jimin: Üzgünüm güzelim.. Dışarıda olman senin için daha tehlikeli olabilirdi. İnan bana, sadece senin için yaptım bunu. Amacım kötü değildi.
Konuşmamın yarısında yavaş yavaş sakinleşip yüzüme baktı.
Soo-Hyun: Benim için? Bana ne zararı olabilirdi az önce olanların? Onlar kimdi? Sen kimsin Park Jimin?! Neden benim etrafımdasın ve neden beni koruyorsun? Babam mı yolladı seni? Diğerleri gibi misin sen de?..
Soruları durmadan uzamaya devam ederken bir anda kontrolsüzce dudaklarına yapıştım, bu kızı susturmanın tek yolu buydu.
*SOO-HYUN'UN AĞZINDAN*
..bir kaç dakika sonra Jimin konuşmaya başlamıştı. Kulağımı kapıya yaslayıp bir şeyler duymaya çalışıyordum ama bu lanet olası kapı çok zor ses geçiriyordu. Kapıdan ayrılıp biraz etrafa bakındım ve nefes alacak bir cam aradım ama küçücük odaya bir tane cam koymamışlar. Lanet. Duvarlar sanki üstüme üstüme geliyordu, daha fazla bunalmamak için bir kenara çöktüm ve dizlerimi kendime çekip başımı dizlerime yasladım. Bir kaç dakika sonra kapının açılma sesini duyup ayağa kalktım ve açılır açılmaz Jimin'e sarıldım. Bunu yapmamam gerektiğini biliyorum, o aptal beni bu göt kadar yere kapatıp umursamadı bile. Ama stresimi ancak böyle azaltabilirdim. Bir kaç dakika o şekilde bekledikten sonra ağlamaya ve minik yumruklarla hafifçe vurmaya başladım.
Soo-Hyun: Ya! Benim klostrofobim olduğunu bilmiyorsun, beni neden kapatıyorsun?!
Ağlamaklı bir ses tonuyla bunları söylerken istemsizce bir anda ağlamaya başladım. Jimin biraz bekledikten sonra sakinleştirmek için elimden tutup kendisine çekti ve sarılıp başımı göğsüne doğru yasladı.
Jimin: Üzgünüm güzelim.. Dışarıda olman senin için daha tehlikeli olabilirdi. İnan bana, sadece senin için yaptım bunu. Amacım kötü değildi.
Konuşmamın yarısında yavaş yavaş sakinleşip yüzüne baktım. Senin için yaptım ne demek ya? Orada, o küçücük yerde geberiyordum ben. Ayrıca, bir dakika. Dışarıda olmak benim için niye tehlikeli olsun ki?
Soo-Hyun: Benim için? Bana ne zararı olabilirdi az önce olanların? Onlar kimdi? Sen kimsin Park Jimin?! Neden benim etrafımdasın ve neden beni koruyorsun? Babam mı gönderdi seni? Sen de mi diğerleri gibisin?
Jimin: Kimden veya neyden bahsettiğini bilmiyorum ama ben sadece seni sevdiğim için seni koruyorum.
Soo-Hyun: Senin korumana ihtiyacım yok!
*JİMİN'İN AĞZINDAN*
Soo-Hyun hiç susmadan sorularına devam ediyordu.. Ona cevap vermem gerektiğini hissederek,
Jimin: ..ben sadece seni sevdiğim için seni koruyorum.
dedim, bu kız beni delirtecek, hiç susmuyor.
Soo-Hyun: Senin korumana ihtiyacım yok!
diye bağırdı, artık cidden yeterliydi. Dudağına minik bir öpücük kondurup geri çekildim. Sonunda sustu. Masum masum gözlerime bakıyordu şapşal.
Jimin: Seni daha önce uyarmıştım, bana bağırma. Tahrik oluyorum.
Susup yatağa oturdu.
Soo-Hyun: Anlatacak mısın? Gideceğim yoksa.
Yanına oturup arkama yaslandım, sinirli gibi duruyordu.
Jimin: Pekâlâ, gidebilirsin.
Soo-Hyun: Anlatmayacak mısın yani?
Jimin: Hayır, git.
Soo-Hyun: Ben buraya boşuna mı geldim? Aptal çocuk!
Jimin: Git dedim Soo-Hyun. Git.
Soo-Hyun: Anlat. Ben de sana anlat diyorum. Kimsin sen?
Jimin: Benimle kalır mısın bugün? Burada, uyuyalım. Birlikte.
Soo-Hyun: İkizler burcu musun sen? Ne bu duygu değişimi?
Jimin: Bilmiyorum, kafam çok karışık. Burada kal sadece.
Soo-Hyun: Pekâlâ, ama sonra bana anlatacaksın. Her şeyi.
Jimin: Tamam, vakti geldiğinde.
Kolundan kendime doğru çekip yanıma uzanmasını sağladım ve kollarımla vücudunu sarmalayıp saçlarından kokusunu içime çektim. Son kez böyle olabilecektik. Çünkü ben aşık olmuştum, bu olamaz. Olmamalı. Ondan uzaklaşmam gerekiyordu. Gözlerimi kapatıp yavaşca uykuya dalmaya çalıştım.
*SOO-HYUN'UN AĞZINDAN*
Jimin, lanet olsun ki sana hayır diyemiyordum.. Bana ne yaptın bilmiyorum ama çok güzel. Yanına uzanıp beni sarmalamasıyla kokusunu içime çektim, bana her zaman huzur veriyordu. Bir kaç dakika sonra nefesi yavaşlamıştı, uyuyordu.
*BİR KAÇ SAAT SONRA, İKİSİ DE UYKUDA*
Jimin'in yükselen sesleriyle gözlerimi açıp etrafıma bakındım, o hâlâ yanımda uyuyordu, terler içinde kalmış bir şeyler sayıklıyordu. Anlamak için yavaşça yaklaştım, "O kızdan uzak dur, intikam, intikam.." sürekli böyle şeyler mırıldanıyordu. Bugün yaşananlarla ilgisi olabilir mi diye düşünüyordum ama sesleri yükseliyor ve korkuyordu. Yavaşça dürterek uyandırmaya çalıştım ama işe yaramadı. En sonunda "Park Jimin!" diye bağırdım, soluk soluğa uyanıp etrafına bakındı ve beni görünce kendisine çekip sımsıkı sarıldı. Ne oluyordu bu çocuğa? O gördüğümüz soğukkanlı çocuk nereye gitmişti böyle? Düşüncelerimi bir kez ara bırakıp saçlarını okşadım,
Soo-Hyun: Tamam Jimin, geçti. Sakin ol.
Bir kaç dakika hiç bir şey demedi ve sonra sarılmayı bırakıp eski hâline geri döndü.
Jimin: Gitmem lazım. Görüşürüz güzelim.
Soo-Hyun: Ne? Nereye? Neden?
Jimin: Sorma bana, hiçbir şey.
Ayağa kalkıp ceketini giydi ve odadan çıktı. Bu çocuk cidden kimdi?Biliyorum çok çok geç kaldım, okunmalar falan hiç beklemediğim sayılara yükseldi, bu çok güzel. Hepinize teşekkür ederim. Daha hızlı yazmaya ve atmaya çalışacağım. Teşekkürler ❤️❤️😘 Seviliyorsunuz ❣️❣️❣️❣️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TESADÜF • Park Jimin & Park Soo-Hyun
FanfictionYa çok yanlış zamanda karşılaştık ya da hiç karşılaşmaması gereken iki insandık. Biz neydik bilmiyorum. Sevgili desem değil aşık desem değil bildiğin rastlantıydık işte, ondan öteye gidemedik.... SMUT +18 CİNSEL İÇERİK ...