Bir kaç dakika sonra
Onu izlemeyi bırakıp kucağıma doğru aldım ve ayağa kalkıp kulübeye girdim. Girerken kapı gıcırtısı rahatsız etmiş olmalı ki gözlerini aralayıp yüzüme baktı.
Soo-Hyun: N-Nereye gidiyoruz?
Jimin: Korkma güzelim, sadece yerine yatıracağım.
Yavaşça gözlerini geri kapattı ve boynuma sarıldı. Bu kadar masum ve şirin olmak zorunda mı bu kız? Yatak odasına doğru girip Soo-Hyun'u yatağa yatırdım ve karşıda onun için hazırlattığım giysilerin bulunduğu dolaptan, kısıtlı giysilerden, bir kaç tane aldım ve yatağın başına koyup Soo-Hyun'u dürttüm.
Jimin: Güzelim, birazdan kalkıp üstünü değiştir, rahat bir şekilde yat.
Gözlerini açıp yüzüme baktı ve doğruldu.
Soo-Hyun: Neredeyiz?!
Jimin: Sakin, dağ evimdeyiz. Sana söylemiştim.
Soo-Hyun: Bana dokundun mu?
Jimin: H-Hayır Soo-Hyun. Sana zorla dokunmayacağım.
Bunu duyunca derin bir nefes aldı ve yatağın başında duran giysilere göz attı.
Soo-Hyun: Neden beni kendin giydirmedin? Vücudumu görmen için bir şanstı bu.
Jimin: Ama sen bunu istemezdin.
Soo-Hyun: Uu Jimin Oppa, değişmişsin. Kaç yıldır uyuyorum ben?, diyip hafif bir gülümseme attı.
Jimin: Imm, 45 dakika falan.
Soo-Hyun: Bu kadar sürede değişmiş olamazsın.
Jimin: Uzatma Soo-Hyun. Yat uyu.
ayağa kalkıp üstümdeki tişörtü çıkarttım ve odadaki banyoya atıp geri çıktım.
Soo-Hyun: Aramıza tekrardan hoşgeldin, hödük.
Jimin: Vay, hödük olduk ha?
Soo-Hyun: Zaten öyleydin.
*SOO-HYUN'UN AĞZINDAN*
.
.
.
Soo-Hyun: Zaten öyleydin.
bunu duyunca kibirli bir gülümseme atıp üstüne dolaptan aldığı tişörtlerden birisini giydi.
Jimin: Ben seni burada tutuyorum ama, oppaların merak etmesin?
Soo-Hyun: Hangi oppalarım?
Jimin: Doğru, kaç taneydi?
cümlesini bitirip elleriyle saymaya başladı,
Jimin: Suga, Jungkook, Taehyung- Ah sahi, Jungkook senden büyük değil ki.
Soo-Hyun: Boş konuşmayı sen mi kesersin, ben mi senin sesini keseyim?
Jimin: Aa kessene, nasıl yapacaksın? Öperek mi yoksa?
gözlerini kapattı ve dudağını büzüp öpücük yollar gibi yaptı,Soo-Hyun: Hmhm, bekle biraz öyle. Hareket edersen öpücük yok.
ayağa kalkıp yanına yaklaştım ve cebimden telefonumu çıkartıp efektli-efektsiz bir kaç tane fotoğrafını çektim. bir kaç dakika sonra işim bitince geri çekilip kahkaha atmaya başladım. Gözlerini yavaşça aralayıp anlamsız gözlerle bana bakıyordu, şapşal.
Jimin: Öpücük?
bunu duyunca telefonumun galerisini açıp çektiğim resimleri Jimin'e gösterdim.
Soo-Hyun: Özledikçe öperim artık.
Jimin: Ya! Bu yaptığın sahtekarlık! Bir söz söylediysen arkasında durman gerekir!
Soo-Hyun: Tamam, duracağım, durmayacağım demedim ki zaten.
telefonda açık duran resmine bakıp öptüm ve minik bir kahkaha daha patlatıp alt kata indim. Arkamdan gelip "Nereye?" diyince, umursamaz bir şekilde "Kalbine, aptal." diye cevap verdim.
Jimin: Aptal olan sensin. Çünkü kalbime çoktan geldin.
Soo-Hyun: Ha ha ha! Aynı otobüse benimle birlikte kaç kişi bindi kim bilir?
Jimin: Sahi, bunu ben de merak ediyorum. Kaç kişi bindi sana Soo-Hyun?
Soo-Hyun: N-Ne?
Jimin: Benim sevgimi zorlama, sınama da. Bu benden sana bir tavsiye olsun.
Soo-Hyun: Ne alâka şimdi ya?
Jimin: Söylediklerini düşün, anlarsın. Her neyse, nereye dedim?
Soo-Hyun: Saat kaç?
Jimin'i beklemeden telefonumu alıp saate baktım,
Soo-Hyun: O-ha! Yani, afedersin ama. Çok geç olmuş, yalnız gidemem buradan. Bu yüzdeeen-
bir kaç şirinlik yaparak Jimin'in koluna girdim ve başımı omzuna sürttüm.
Soo-Hyun: Benim çok sevdiğim, tatliş ve sexy oppam Park Jimin beni evime bırakabilir bencee~
minik bir gülüş atıp tekrar ciddi bir ifadeye büründü ve parmağıyla alnımdan ittirerek beni kendisinden uzaklaştırdı.
Jimin: Bana şirinlik yapma güzelim, yemezler. Ayrıca beceremiyorsun. Beden dilini de kullan biraz.
göz devirip saçlarımı arkama attım. Şimdi izle bakışı atıp ellerimi yanaklarıma götürdüm ve sesimi inceltip şirinlik yapmaya başladım.
Soo-Hyun: Op-pa, ama sen, bana kıyamazsın kii~
Jimin: Kıyarım ki.
şirinlik yapmayı bırakıp bir anda ciddi bir ifade takındım.
Soo-Hyun: Benden ne saklıyorsun?
Jimin: N-Ne?
Soo-Hyun: Beni duydun, benden ne saklıyorsun?
Jimin: S-Senden ne saklayabilirim ki?
Soo-Hyun: Jimin sana son bir kez soruyorum, benden ne saklıyorsun?
Jimin: Korkutuyorsun beni.
yüzündeki korku ve endişeyi görüp gülmeye başladım.
Soo-Hyun: Hey sadece şakaydı, neden bu kadar ciddiye aldın ki?
Jimin: Komik değildi.
sadece ufak bir şakaydı, neden bu kadar büyüttü ki? Ah her neyse, banane ki. Gözlerimi devirip kapının arkasında gözüme çarpan bir montu üstüme geçirdim ve Jimin'e ceket için teşekkür edip kapıyı açtım.
Soo-Hyun: Beni bırakmıyorsun madem, ben de kendim giderim.
Jimin: Bırakıyorum baş belası.
Soo-Hyun: O zaman hızlı ol.
dışarı çıkıp arabanın olduğu yere doğru yürümeye başladım. O sırada arka tarafta duyduğum araba sesi ile irkilip arkama doğru bakındım, Jimin evden çıkmış bana doğru geliyordu. O da neydi? Burası Jimin'e ait bir dağ evi değil mi? Bu saatte burada birisinin ne işi var ki?
Soo-Hyun: Sen de duydun mu?
Jimin: Neyi?
Soo-Hyun: Araba sesini. Çok yakından geldi. Birileri var Jimin.
Jimin: Saçmalama Soo-Hyun, rüya görüyorsun sanırım. Gidelim hadi.
Soo-Hyun: Hayır arkadan geldi, saçmalamıyorum. Benimle gelmek istersen, gel. Yok eğer korkuyorum diyorsan da, görüşürüz.
cümlemi bitirip sesin geldiği yöne doğru ilerlemeye başladım ve yanan bir araba ışığı görünce kendimden emin bir şekilde devam ettim. O sırada arkamdan gelen Jimin'in ayak sesleri kendime olan güvenimi arttırmıştı. Duvar kenarına geldiğimizde arabayı izlemeye başladık. O sırada Jimin endişe ile elimden tutup geriye çekti.
Soo-Hyun: Hey, ne yapıyorsun sen? Burası çapkınlık yeri değil Jimin.
Jimin: Gidelim Soo-Hyun.
Soo-Hyun: Hayır, bu adamın bu saatte burada ne işi olduğunu öğrenmeden bir yere gitmiyorum.
Jimin: Ben biliyorum, bu yeterli. Gidelim hadi.
Soo-Hyun: Oo Park Jimin, gizemleri ile geri döndü.
Jimin: Sana gidelim diyorum aptal!
o sırada adamın arabadan indiğini ve kapıyı kapattığını duyup ikimiz de sustuk. Kilitleme sesi ile tekrar bakmak için kafamı uzattığımda adam ile göz göze gelmiştik. "Eyvah!" diyerek geri çekildiğimde Jimin anlamış, elimden tutup koşarak arabaya bindirmiş ve hızla arabayı sürmeye başlamıştı.
Soo-Hyun: Ya! Ne oluyor?
Jimin: Bir kere de sözümü dinlesen öleceksin değil mi?!!
Soo-Hyun: Bana bağırma.
Jimin: Az önce ölebilirdin Soo-Hyun! O adam seni gördü! Aptal kız..!
Soo-Hyun: Ne ölmesi ya? Neden bahsediyorsun sen? Hep bir gizem, hep bir sır. Yeter.
Jimin: Onu tanımıyorduk, sadece sana bir şey yapabileceğinden korktum.
Soo-Hyun: Teşekkürler ama ben kendimi koruyabilirim.
Jimin: Refleks işte, kusura bakma.
sesini iyice alçaltıp yola odaklandı ve hiç konuşmadan evimin önüne geldiğimizde kapımı açtım.
Jimin: Dikkatli ol Soo-Hyun. Kapını kilitle, kimseye açma. Lütfen.
Soo-Hyun: Tamam tamam, öyle yaparım.
günün yorgunluğu ile geçiştirip arabadan indim ve evime girip kapıyı kapattım. Üstümdekileri çıkartıp doğruca yatağıma gittim ve yine uzun uzun tavan ile bakışarak derin düşüncelerime daldım. Adamın yüzünü net görmemiştim ama, o saatte orada takım elbiseli birisinin olması çok garipti. Üstelik orası çok ıssız bir yerdi ve Jimin bana orayı kimsenin bilmediğini, özel yeri olduğunu söylemişti. Park Jimin.. o çok gizemli bir adam. Ve bu onu lanet olsun ki daha çekici yapıyor.1100 kelimelik bir bölüm, kitabıma gösterilen ilgiden dolayı derslerime minik bir ara verip bu bölümü yazabildim, gerçekten elime fırsat geçtikçe yazmaya çalışıyorum. Yanlışım, beğenmediğiniz bir yer veya gelecek bölümler hakkında bir tahmininiz var ise yorum yapabilirsiniz. Sizlerin yorumlarını okumak çok güzel 😹😹 Umarım beğenirsiniz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TESADÜF • Park Jimin & Park Soo-Hyun
FanfictionYa çok yanlış zamanda karşılaştık ya da hiç karşılaşmaması gereken iki insandık. Biz neydik bilmiyorum. Sevgili desem değil aşık desem değil bildiğin rastlantıydık işte, ondan öteye gidemedik.... SMUT +18 CİNSEL İÇERİK ...