Hastane

62 4 3
                                    

Alarmın sesiyle gözlerini actiginda 'siktir' dedi. Doktorla randevusuna yarım saat kalmıstı. Aceleyle ilk buldugu seyleri üstüne gecirip sacını bile taramadan dısarı cıktı. Kosarak hastaneye geldi, doktorun odasını bulmak artık eskisi kadar zor değildi. Yalnız gelmisti hastaneye. Anne babası yine işe gitmişlerdi tabii. Olsun, artık bunu sorun etmiyordu. Kalbi ağrıdığı için hastaneye ilk gittiği gün de yalnızdı zaten.

Kapının yanındaki kücük oturaga oturdu ve adının okunmasını bekledi. Adı okununca yavasca ayaklarını sürüyerek doktorun odasına girdi. Sonucları belli olacaktı bugün. Doktor; "Sanırım bunu ailenle konussam daha iyi olacak" dedi. Birde ailesini karıstırmak istemeyen mathilda cabucak "ailem öldü'' dedi. Daha fazla kurcalamak istemeyen yorgun doktor peki öyleyse dedi ve konusmaya basladı.: '"Acıkcası bu tür bir vakayla ilk kez karsılasıyoruz. Ama şunu söyleyebilirim ki sonuc pek olumlu değil. Hemen müdehale edilemezse diyemeyeceğim cünkü müdehalenin ne olabileceğini de bilmiyoruz. Kızım, lafı uzatmayacağım: kalbinin fonksiyonlarını kaybetmesine cok az bir süre kalmıs. Muhtemelen yarın gece yarısı bütün işlevini kaybeder. Yani bu da demek oluyor ki 48 saatten daha kısa bir süren kaldı."

Gözlerini ovusturdu mathilda, kendini cimcikledi; ama uyanmamıstı. Tokat atmaya basladı kendine ama olmuyodu, bi ise yaramıyodu. Bütün bunlar gercek olamazdı, olmamalıydı hayır. Henüz 16 yasındaydı. Daha sene sonunda gidiceği okul kampı bile gelmemisti. Bu kadar erken olamaz dedi kendi kendine. Sonra hıckırarak aglamaya basladı.

Gözlerini hastane odasında actıgında son hatırladığı: kendine deli gibi tokat atmasıydı. Uyanamamıstı cünkü daha. Belkide dedi belkide simdi uyandım ve hepsi bir rüyaydı? Basındaki doktoruna heyecanla: "Bugün konusmadık, ben rüya gördüm değil mi?" dedi. Doktor caresiz kıza bakıp olumsuzca basını salladı.

"Sadece sen kendini tokatlamaya baslayınca sakinlestirici verdik" dedi. Yeniden dünyası basına yıkılmıstı. Ama o güçlü ve mantıklı bir kızdı. Ölmeden önce hep neler yapması gerektiğini düsünürdü. Nitekim simdi de yapacaktı. Fazla vakti yoktu o yüzden cabucak hazırlanıp kosar adımlarla hastaneden cıktı. Durmadan akan yaslarını elinin tersiyle siliyor ve korkmaması gerektiğini kendine sıkça tekrar ediyordu.

Eve geldiğinde annesi de evdeydi. Kahretsin neden bugün işten erken çıkmıştı ki? Belki de böylesi daha iyiydi, sorgulamadı. Annesi odadan, "doktor ne dedi?" diye seslendiğinde sanki cok umrunuzda demek istedi ama yuttu.

Gercekleri ailesine söylemeyecekti. Ne kadar ilgisiz olsalar da onu sevdiklerini biliyordu. Ve üzülmelerini istemiyordu. ''Sorun yok sadece grip baslangıcıymıs'' diye bagırdı o da mutfaktaki annesine. Annesi "ben sana demistim bu havada böyle giyinirsen olacağı bu..."diye ardı arkası kesilmez klasik söylenmelerine baslayınca dinlemedi gerisini. Vakti yoktu zaten. Hemen en yakın arkadaslarını aradı ve aynı yerlerinde acil bulusmak icin cagırdı. Zaten evleri birbirlerine cok yakın oldugunundan sorun olmadı. Evin yakınındaki kafede bulustular. Böyle apar topar cağırıldıkları için şaşkınlıkları yüzlerinden okunuyordu. Hepsi geldiğinde masa yine sessizdi. Soran gözlerle Mathildaya baktılar ama yine ses yoktu. Sonunda biri "Eee? Niye cağırdın bizi buraya" dedi. Sahi niye cağırmıstı? Kendi de bilmiyordu. Ne diyecekti, ne yapacaktı, nasıl davranması gerekiyordu.. Belki de son kez görmek istemisti hepsini. Hepsine uzun uzun baktıktan sonra,

"Biliyorsunuz ki yarın basımıza ne geleceği belli değil. Hemen su kapıdan cıkınca kafamıza düsen saksıyla bile ölebiliriz. O yüzden sizi cok gec olmadan görmek istedim."

Konusması bitince herkes anlamamıs gibi bakıyodu. Haklılardı da. Durduk yere böyle bisey söylememesi gerekiyordu. Hemen "şaka yaptım sadece sizi görmek istemiştim hepsi bu" diye düzeltince arkadaşlarının surat ifadesi de biraz daha normale dönmüstü. Hâlâ tam anlamamıslardı gerci, neyse. Bi süre sonra zaten rutin sohbetlerine döndüler. Erkekler gruplaşıp futbol konusurken, kızlar sevgililerinden bahsediyordu. Durup son kez uzun uzun onları izledi Mathilda. Zaten normalde de hep böyle yapardı. Cünkü ne futboldan anlardı ne de sevgilisi vardı. Ama sevdiği biri vardı.. Kimse bilmiyordu ama vardı. Tam 5 yıl olmustu. Aynı okuldaki hiç konuşmadığı, varlığından habersiz çocuğa tam 5 yıldır aşıktı. Ama ne onun söylemeye cesareti ne de karsısındakinin aşkına karşılığı vardı. Ama artık o bir ölüydü. Kaybedecek neyi vardı ki? Evet evet bunu da söylemeliydi. Güneş batarken son kez arkadaslarıyla vedalastı..

..Gece çöküyordu. Zaten kısa bir vakti kalmıstı, eve gitmeyecekti. Annesine arkadasımda kalıcam gibi seyler geveledikten sonra itirazına pek de kulak asmadı. Nasıl olsa o artık bir ölüydü. Gece sokakta dolasmayı, içki içmeyi, sarhos olmayı hep merak etmisti zaten. Simdi kaybedecek biseyi yoktu. Hic gitmediği yerlere gitti, denemediği içki kalmayana kadar hepsinden tatti. En cok da tekilayı sevdi.. Bagırarak sarkı söyledi, nereye oldugunu bilmeden sokaklarda kosturdu, sonunda yoruldugunda da son kez uyuması icin kendine izin verdi.. Yarım saati gecmemeliydi elbette, vakti değerliydi.

Nihayet uyandıgında zaten sabah olmustu bile. En güzel yerde, en güzel kahvaltısını yaptı son kez. Kuaföre gitti, ne zamandır beğendiği ama pahalı olduğu icin almadığı elbiseyi aldı son paralarıyla. Güzel ölmeliydi. Nihayet hazırlıklar tamamlandıgında kuaförün aynasından kendine bakti biraz. Çok uzun değildi ama fiziği güzeldi. Hemen dizinin üstünde biten beyaz, dantelli yaz elbisesi ve üstüne giydiği kot ceketle cok şık olmuştu. Altına da yeni aldığı kot converselerini giymisti. Beline kadar uzanan kumral saclarına sade bir fön çektirip beyaz taç takmıştı. Pek kendine özen göstermediği için güzelliğinin yeni farkına varıyordu. Hayatının son gününde.

Kuaföre parayı ödeyip ezbere bildiği adrese doğru koştu. Evin önüne geldiğinde bir süre baktı, baktı.. Dile kolay 5 yıl içinde büyüttüğü bu sevgiyi artık sahibine söyleme zamanıydı. Son günüm dedi ve cesaretlenerek zile bastı.

ÖlüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin