"Korkuyor musun?"
İnkâr etmek; şu an en fazla bunu yapabilir, ay ışığının saflığına bulanmış buzul saçları rüzgâr yüzünden bir o yana bir bu yana savrulurken.
Hani artık korku yoktu Atsushi?
Kim kiminle konuşuyordu ki? Karşısında aşırı ciddi yüz ifadesiyle bakan adamın olmadığı başından beri belliydi, kimdi o zaman bu? Kendisiydi belki. İçinde bulunan ay ışığının altındaki canavardı belki. Kim bilirdi ki?
"Ha-hayır."
Ciddiyetini kaybetti, gün batımının yıkayarak göz alıcı hâle getirdiği saçları iki yanağına da çarpıyor, dökülüyorlardı sol omzuna doğru. Başından asla eksik etmediği kırmızı kurdeleli şapkasını eliyle düzeltti. "Kendin bile inanmıyorsun." diyerek inkâr ettiğini basitçe ortaya çıkarttı.
"Korkmuyorum." Sesinin titrek çıkmaması için özen göstermiş, aslında gerçekten korkmamasına rağmen üzerindeki baskı onu ele geçiriyordu, korkunun çetrefilli elleri vasıtasıyla. "Yeteneğimi boşu boşuna kullanmak istemem. Anlamışsındır." Kendisinden kısa olmasına karşın kendisinden oldukça baskın ve ürkütücü adamın sözleri kulaklarında çınlıyor, onu ikilemde bırakıyordu.
Senin gibi biri kimseye yardım edemez.
Sahiden kim konuşuyordu ki? Bilinçaltı mı? Geçmişi mi?
"Lütfen, başka kimseden yardım isteyemem." Adam dilini şaklatarak bir "tch" sesi çıkartırken başını yana eğdi, göz bebeklerini yukarı yönlendirerek buluştu menekşe sarısı gözlerle. "O budalayı kurtarabilecek tek kişi sen gibisin. Kabul, yardım edeceğim."
Oğlan derin bir nefes verir ve bütün bedeni gevşerken adamın cümlesinin devam etmesiyle hızlı, kesikçe nefes aldı. "Benim çıkarım ne olacak? Sonuçta onu geri döndürmen benim dezavantajım." Ne söyleyeceğini bilemedi, mantıklı ve tatmin edici yanıtlara ihtiyacı vardı lakin bulabilir miydi bilmiyordu.
"Akutagawa'yı özgür bırakırız." Aklına gelen en mantıklı şeyi yumuşak ses tonuyla fısıldadığında turuncu saçlı adam kıkırdadı. "İlgimi çektin."
Ve ikinci derin nefesini vererek rahatladı. Yine nefesinin kesileceği endişesiyle kendini hazırladı. Eh, haklıydı.
"Bunun geleceği hatta şu anı bile etkileyeceğini biliyorsun değil mi? Ölebilirsin."
Ölüm.. tüyler ürpertici, belki mafyalar için bile. Dostlarının, ortaklarının ölümü, umurlarında olmasa bile öyleydi. Neticede onları da etkileyecek bir sürü sorun dizisiyle karşılacaklar ve başları ağrıyacaktı. Fazla duygusuzca görünüyordu, yine de bu onların doğası olmuştu. Ölüm denildiğinde bir korku değil, beceriyi hatırlatıyordu onlara.
Atsushi bunu bilemezdi. Bildiği tek şey ölüm denen şeyin kendine açıklayamayacağı, dehşet ve kaosun çocuğu olan bir gerçeklik olduğuydu. Ölüm diye bildiği kavram değer verdiklerini bir daha asla göremeyeceği, beraber olamayacağı bir kabustu. Arkadaşlarının, değerlilerinin ölümü Atsushi için bir yıkımdı.
Aynı şeyi kendi ölümü için söylemezdi lâkin.
Sonuçta ölseydi, kim üzülecekti ki? Dürüst olalım, Silahlı Dedektif Bürosu'nun bir mensubu olabilirdi ama oradaki ilişkileri ne kadar bilebilirdi ya da insanların onu gerçekten kabul edip etmediğini. Hiçbirini bilemezdi, bir gün ansızın onlar tarafından öldürülüp öldürülmeyeceğini bilemezdi, birden kıçına tekmeyi yiyip kapı önüne konup konmayacağını bilemezdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
last chance ❅ dazatsu / dazushi ✓
Fanfiction❝ ya şimdi, ya da asla. ❞ atsushi, dazai için her fedakârlığı yapabilir. ➳ @catacalnsm'e ithafen yazılmıştır. ➳ 18.10.18 - 03.11.18 ➳ 05.11.18" dazushi etiketi içinde #1 ➳ 03.12.18" bungoustraydogs etiketi içinde #1 ➳ yarı angst, au(?), ooc