Önümde duran takvim yapraklarını karıştırdım...
Her bir gün ayrı güzel ve özeldi. Düzenlediğim yaprakları özenle yerine yerleştirdikten sonra perdelerin arasından beni çağıran güneşi kırmayıp balkona yöneldim. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes almış temiz havanın ciğerlerimle buluşmasına müsaade etmiştim.Mevsim bahar, aylardan nisandı. Buralara yeni gelen bahar bana geleli uzun zaman olmuştu, öyle ki kış gününde bile çiçek açmıştı bahçem.
Geçen bu zamanda anladım mutluluk bir gülüşte, baharın kendisi saç tellerinde saklanabilirmiş. Ve huzurun en saf halini bir boyunda bulabilirmiş insan.
Tüm kapılarım kapalıydı ta ki bir kalp kapısı bana açılana kadar, açtığı kapıdan bu yana gecelerim siyahından sıyrılmış, gündüzlerim anlam kazanmıştı. Kendimle barışalı 2 ay olmuştu henüz.
Evet Jungkook'la iki aydır birlikteydik. Tabii buna ondan önceki sancılı süreçlerimiz dahil değildi. Günler geçiyor birbirimizi çok daha iyi tanıyorduk.
Ama emin olduğum bir şey vardı ki Jeon Jungkook benim en büyük zaafım, en zayıf noktam ve vazgeçilmezimdi. Sevgisi ve sadakatiyle bana güç veriyor, tüm acılarımı yok ediyordu. Bir an bile onsuz olamıyor, her günümü onun için yaşıyordum.
Geleceğimin yegâne sahibi, bundan sonraki hayatımın baş mimarıydı.
Hep bana olan muhtaçlığını belli eder, her şeyden bana sığınırdı. Bilmezdi aslında muhtaç olanın ben olduğumu, bilmezdi kollarının tek limanım, gülüşünün tek kurtuluşum olduğunu.
Bana ait olan ne varsa onundu artık. Aklım, yarım, umutlarım yarınlarım, her şeyim. Tüm benliğimle ona aittim ve en önemlisi de aynı şekilde onun da bana ait olduğunu bilmekti. Birbirimize sahiptik ve bundan ötesi yoktu.
Onunlayken mutlu olmadığım tek bir an bile yoktu. Her an beni kendine tekrar tekrar aşık etmeyi başarıyordu. Ayrı olduğumuz zamanlar da ise tüm vaktim onu özlemekle geçiyordu tam da şu an olduğu gibi.
Beni düşüncelerimden sıyıran fazla ağır basan özlemimdi. Masadaki telefona uzanıp ona bir mesaj atmıştım. Mesaj gider gitmez telefonum çalmaya başlamıştı. Ekrandaki isme bakıp gülümsedim.
"Bebeğim uyandırdım mı yoksa? Günaydın."
"Uyanmıştım zaten hyung, ama günüm şu an aydı." Deyip kıkırdadığında içimde kanat çırpan kelebeklerin sesine bizzat şahit olmuştum.
"Hani geç uyanacaktın bugün, saat daha sabahın dokuzu."
"E geç uyandım zaten, normalde nasıl uyandığımı biliyorsun."
"Hmm benimleyken daha geç uyanıyorsun ama."
"Hyung..." nefesini verip devam etti. "Onun neden olduğunu biliyorsun, ama bence bunu konuşmayalım."
Aklıma gelen şeyleri itekleyerek konuştum. "Oh, evet doğru şey neyse konumuza dönelim. Benim tatlı Kookie'm bugün ne yapmak ister?"
"Mmm, bir düşünelim. Hyung o kadar çok şey yaptık ki beraber, bilemiyorum bugün sen karar versen? Birde bir şey soracağım." Deyip fısıldayarak eklemişti. "Gece beraber mi kalacağız?"
"Jungkook neden fısıldayarak konuşuyorsun, Tanrım bunu yapmamalısın bir daha."
"Ne yaptım ki şimdi ya?"
"Fısıldayarak böyle şeyler sorma. İyi şeyler olmuyor burada."
"Oha hyung, şey beni annem çağırıyor da sen bana saati mesaj olarak atarsın hadi görüşürüz." Deyip yüzüme kapatmıştı. Şu an yanaklarının kızardığına adım gibi emindim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nepenthe | Taekook
Fiksi Penggemar"Yeniden hayat bulabilirmiş insan. Yeniden yeşerebilirmiş kuruyan dallar. Ve çiçekler açabilirmiş en kurak çöller de bile." "Kurak çölümün eşsiz çiçeği, iyi ki geldin."