"Yani anlayacağınız uzak mesafe ilişkisi. O İstanbul sokaklarında, ben ise Muğla. O başka okullarda, başka caddelerde, başka şehirlerde. Beraber sahip olabildiğimiz tek şey ise gökyüzü. Sabahları aynı göğe kaldırıyoruz başımızı, aynı güneş alıyor gö...
Her günki gibi yine o aramıştı ilk, ne yapayım, okuldan geliyordum ve üstümü değiştirmeye bile fırsat bırakmadan ilk o arıyordu beni.
"Günaydın sevgilim."
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
"Günaydın mı? Pekâla. Sana da günaydın."
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
"Geldin mi okuldan?"
"Hayır, arka planın ev olduğuna bakma, okuldayım aslında."
"Baya komik."
"Bence de."
"Neyse neyse, sana acayip bi' haberim var!" Ne olabilirdi ki haberi.
"Ne gibi mesela?"
"Hazır mısın?"
"Hadi uzatma artık ama meraktan çatlayacağım."
"Ahahaha. Tamam tamam. Muğla'ya geliyorum!" Ne?! Muğla'ya mı geliyor muydu? Vay be. Muğlaya geliyordu. Baya baya yanıma geliyordu. Yaklaşık 2 ay önce tanışıp, 1 aydır sadece görüntülü konuşarak yüzünü görebildiğim sevgilim buraya geliyordu! "Berkay? Berkay? Pşt! Berkay iyi misin?"
"Ha? İyiyim."
"Bu kadar aniden söylememeliydim! Ah ben tam bir gerizekalıyım."
"Yok yok iyiyim." Ne olduğunu ben de anlamamıştım bir an, şoka girmiştim galiba. Çünkü söylemek istediklerimi söyleyemiyordum ağzımdan tek çıkan 'iyiyim' kelimesi dışında. Emre ise telefonun diğer ucunda dövünüyordu.
"Bir şey diyeceğim, yoksa sevinmedin mi?" Ne, neye? Bir dakika lan, buraya geliyordu oğlum! Kendine gel.
Telefonu alıp bir anda masanın üzerine atıp koltuğun üstüne çıktım. Zıplamaya başladım koltuğun üstünde, koltuk falan umrumda değildi, ya da 5 yaşındaki çocuk hareketi yapıyor olmam, ya da annemin karşımda durmuş ne olduğunu anlamaya çalışıp 'ne yapıyorsun oğlum insene koltuktan' diye yakarışı.