Talihsiz Prenses

2.6K 61 2
                                    

Maxon'ın anlatımından ;

Kılıcı önümdeki adamın karnına sapladım ve o da diğerleri gibi yere düştü. Masum bi insan olabilir ölen adam ama bu benim zerre umrumda değil. Bu herifler babamı öldüren şerefsizi koruyorlarsa eğer, onlarda şerefsizler. Birkaç kişiyi daha tlattıktan sonra taht odasının kapısında duruyordum. Muhafızlar beni gördüğü an kılışlarını kaldırdılar savunma amaçlı. Ben daha bir hamle yapamadan Leon yanındaki adamlarla birlikte muhafızların işini bitirmişlerdi. 

Bu çabukluklarından dolayo onları takdir etmem gerek ama bunun için fazla öfkeliyim. Arkamı dönerek onlara baktım. Bazıları yaralanmış, bazıları ise sapasağlam duruyordu. "Sizi kiniz," dedim Leon'un yanındaki adamları kastederek. "Kapıda kalın. İçeriye kimsenin girmesine izin vermeyin." Aslında içeriye Logan'ın adamları giremez çünkü onların işi bitmek üzere. "Peki efendim." Diye beni onyladı adamlar.

Taht odasının kapısını açıp içeriye girdik. İçeriye girer girmez odadaki muhafızlar kılıçlarını çekti hemen. Benim adamlarım onları hallederken bende Logan ve korkmuş görünen ailesine doğru yaklaştım. Oda uzun, Logan'ın adamlarıda az olduğu için ben daha onlara yaklaşmadan odadaki ses kesilmiş, benim adamlarım muhafızların işini bitirmişlerdi.

Logan korkmuş yüzüyle bir bana birde arkasında ki ailesine bakıyordu. "Sonunda karşılaşabildik Logan.." Yüzümdeki iğrenç sırıtmayla Logan'a baktım. "Bence artık konuşmamnın zamanı geldi. Ertelemeye hiç gerek yok." 

"Maxon bak anlaşabiliriz. Tamam konuşalım ama başbaşa ailemi bırak, yalvarıyorum sana."

"Henüz erken Logan. Daha çok yalvaracaksın." Gözleri daha da büyümüştü, belli ki benden korkuyordu. Kormalıydı da zaten.

"Yalvarırım, yalvarırım, lütfen sana yalvarıyorum Maxon aileme zarar verme. Ne istiyorsan bana yap ama onlara zarar verme." Diye yalvarırken gözlerinden yaşlar süzülüyordu. Her ne kadar insaflı olsamda bu adama karşı iğrenme, nefret ve kinden başka hiçir duygu hissetmiyordum. 

"İlk önce karını öldüreceğim sonra kızlarını ve en son olarak..." Düşünüyormş gibi yapıp elimi çeneme koydum. "Aslında bakarsan küüçük çocuklar bir şey yapmayacağım. Sen her ne kadar babamı öldürmüş olsanda." Sonlara doğru çenem kısılmış, sesim korkutucu bir hal almıştı.

Logan durmadan ağlayıp özür diliyor ve yalvarıyordu. Ama bunu baştan düşünmeliydi. Arkadaki adamlara işaret vererek ellierini bağlamasını emrettim. Logan'ın ellerini bağlayıp önümde diz çöktürdüler ama Logan hala ağlayıp özürdiliyordu benden. "İzle ve Logan, aileni nasıl katlediyorum."

Kılıcımı çıkartıp Logan'ın arkasında duran kıza yönelirken aklıma çok parlak bir fikir geldi. Atacağım adımı durdurdum. Eğer ben ilk önce Logan'ın gözü önunde ailesi öldürüp, ondan sonrada onu öldürürsem bir anlamı kalmaz ki. Onunda benim gibi bu acıyı hayatı boyunca yaşaması yazım. Her gece kafasını  yastığa yasladığında ağlaması lazım. Onun içinde neyin gerekli olduğunu biliyorum.

Tekrar geri dönüp Logan'ın önune geçtim. Yüzümde sahte ve çok iğrenç bir sırıtma vardı. "Aslıında Logan, Seninde bu acıyı tatman lazım. Her gece yastığa başını koyduktan sonra düşünüp ağlaman lazım. Bunun içinde  ya bana kızlarından birini verirsin onunla evlenir her gece becerip canını yakarım, yada halkınla birlikte hepinizi yakıp canını yakarım seçim senin."  

Bu duyduklarından sonra dehşete kapılmıştı. İlk bir kaç saniye kendisine gelmesini bekledi, kendisine geldikten sonra şaşkın bir yüz ifadesiye arkadakileri taradı. İlk önce kucağında bebek olan, büyük olduğu belli, sarışın uzun boylu ve perileri kıskandıracak güzellikte olan kızına baktı. Sonra ise benim öldürmek için gittiğim ama öldürmediğim, Kahve rengi saçlı mavi gözlü kıza baktı. En son ise bana baktı karasız yüz ifadesiyle. 

"B-ben... Bilmiyorum. Kızlarımı böyle bir şey yapmaya zorlayamam. Biri çocuk sahbi ve kocasını kaybetmiş. Diğeri ise küçük ben onalra danışmadan böyle birşey yapamam."

" O zaman sor, benim için hangisi olduğu fark etmez sonunda senin canın yansın yeter." İlk başta bana nefretle sonrada düşünceyle baktı ve arkasını dönüp küçük kıza bir şeyler söyledi.

"Andrea, meleğim. Biliyorum senden bunu isteyemem ama lütfen kabul et. Ablana bunu asla yapamam daha acısı çok taze ve dul. Küçük birde oğluvar ben bunu yapapmam. Ama yanlış anlama, sana illa ki yap demiyorum ama eğer yaparsan halkımıda bizde güvende olacağız. Seçim senin hakkın meleğim." Kız ağlamamak için kendini sıkıyordı. Bu belliydi. Bir kaç saniye babasına baktı. Sonra bakışlarını bana çevirip nefretle yanan gözlerini benimle buluşturdu.

"Tamam. Yapcağım, halkım için." sözleride bakışları kadar sertti. Babasının yanına eğilip yüzünü avucunun içine aldı ve yüzünün her yerini öptü. İşte canımı yakan nokta bu olmuştu. Her ne kadar babam sevgisini gösteremesede asla bana şevkatle bakamayacaktı. İşte tam bu noktada nefretim kabarıyor gözümü kör ediyordu. 

"Seni seviyorum, baba." Fısıldayııp ayağı kalktı ve az öncekiyle hiç bir şekilde alakası olmayan nefret dolu bakışlarını bana yolladı. "İzin verirseniz eşyalarımı hazırlayacağım. Uzun sürmez." Cevap vermedim. Zaten o da cevap vermeme fırsat bırakmadan yanımdan geçip gitti. 

Bende kapıdaki askerlere hitaben "5 kırbaç attıktan sonra ellerini çözüp serbest bırakın!" Diyip arkamda askerlerle bilrikte atların yanına gittim. Biraz  beşleyişten sonra atlar hazırdı. Tam bu sırada Andrea - adını Logan söyleyince duymuştum- elinde küçük bir çantayla yanıma geldi. çantayı ayaklarımın ucuna bırakıp bir kadına gör eustaca haraketlerle atın arka kısmına bindi. Ben ona şaşkınca bakarken o kendinden emin ifadesiyle konuştu. "Biraz çabuk olur musunuz? Hemen saraya gidip lanet hayatımın bitmesini sitiyorum."

Bu sözlerden sonra kedime geldi ve elimdeki çantayı askere uzatıp bende çevik bir hareketle yanına bindim.

Yola çıktığımızda ağızını açıp tek bir kelime dahi etmedi. Arada arkaya bakıp uyudu mu diye kotrol ediyordum ama o bir asil gibi oturmuş ağaçlara bakıyordu. Ve yollar bölye geçp gitti. Saraya gelene dek tek bir kelime dahi etmedi..... 


Talihsiz PrensesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin